YILBAŞI ! YILA GÜNAH İLE GİRMEK… – Musa GÜNEŞ
YILBAŞI ! YILA GÜNAH İLE GİRMEK… – Musa GÜNEŞ
Yılbaşı, herhangi bir takvime göre içinde bulunulan yılın bitimi ve yeni yılın başlangıcı. Dünyada en yaygın kullanılan takvim olan Gregoryen takvimini kullanan ülkelerde 31 Aralık’ı 1 Ocak’a bağlayan gece yılbaşı gecesi veya yılbaşı akşamı olarak adlandırılır. 1 Ocak: Türkiye dâhil, çoğu ülke tarafından kullanılan Miladi takvime göre yılın ilk günü.
Hicri Takvimde yılbaşı Muharrem ayının 1’inde gerçekleşir. Hicri Takvim bir Ay takvimi olduğundan 354 güne denk gelir,Roşaşana (İbranice yeni yıl): Musevi yılbaşıdır. Hamursuz Bayramı’ndan 163 gün sonra kutlanır.Çin yılbaşı her yıl ilk kameri ayının yeni Ay gününde kutlanır, ki bu da kabaca ilkbahara denk gelir. Tam tarihi, Miladi takvime göre 21 Ocak ile 21 Şubat arasına düşer. Çin’de yılın en önemli bayramı konumundadır. Tayland, Kamboçya ve Laos’da yılbaşı 13 Nisan’dan 15 Nisan’a kadar kutlanır. Özellikle Tayland’da bu kutlama su dökerek gerçekleşir.
Miladi Takvim İsa’ya göre düzenlenmiştir. Milat, İsa’nın doğumudur ve zaman çizelgesinde başlangıç noktasını temsil eder. Milattan önce (M.Ö) ile İsa’dan önce (İ.Ö) ve milattan sonra (M.S) ile İsa’dan sonra (İ.S) aynı anlama gelir. Yine milattan sonra anlamında kullanılan AD (AnnoDomini) ise Latince “Efendimizin yılında” anlamına gelir. Hristiyan aleminde JESUS diye isimlendirilen İSA (a.s) ın doğum günü münasebetiyle yılbaşı tarihi diye kutlanır. Aslında İSA (a.s) ın doğum tarihi tam olarak 1 Ocak olmamasına rağmen takvimin kolaylığından olsa gerek 1 Ocak tarihi kabul edilmiştir. Ve bütün düzenlemeler buna göre yapılmıştır.
Dünyada her türlü düzenini kurup, paralar içinde yüzerken diğer taraftan halkları açlık ve sefalete sürükleyen Siyonistler, emperyalistler, tağutlar ve süfyanlar insanları hem dünyadan hem de ahiretten etmek için elinden geleni yapmaktadırlar. Bir yandan halklar açlık içinde kıvranmakta diğer yandan ise halkları kısa yoldan zengin etme hayalleri ile kandırıp haram yollara sevk etmektedirler. Bunların birkaçını sayacak olursak toto, loto, faiz sistemleri, iddia, piyango… ve nice ismini sayamadıklarımız. Özellikle her yılbaşında akla gelemeyecek kadar büyük paralar vereceğini iddia eden piyango, halkları bu sefaletten kurtulmak için kendisine çekmektedir. Bu sene 50 milyon lira vereceğini iddia etti. Bu miktarın bir kişiye çıkma oranı ise on milyonda bir.
Geçen yıllarda bir akrabamın piyango biletini aldıktan sonra kendisine ‘bunu niye alıyorsun? niye harama bulaşıyorsun?’ dediğimde bana ‘piyango haram değil ki’ demişti. Ben dedim; Allah diyor haram diye. O da bana ‘Kuran’da piyangonun geçmediğini’ söylemişti. Bende ona ‘evet piyango isminin birebir geçmediğini söyledim ama bunun yanında her türlü şans oyununun yasaklandığını ve piyangonun da bir şans oyunu olduğu kesin olduğuna göre haram olduğunu belirtip şu ayeti kendisine söyledim. Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz. (Maide 90)’ Bu konuşmadan bir süre sonra kendisi güya profesör olan, yıllarca diyanetin önemli mevkilerinde çalışmış olan, kendi yazdığı tefsirde bile her türlü şans oyunları haramdır, diyen meşhur bir zatın ‘piyango haram değildir ‘ açıklamalarını izleyince bu millete haramı nasıl helal ettiklerine bir kez daha şahit oldum.
Bunun yanında bu geceye özel ahlaksızca televizyon programları yapmalar, o güne özel içki ve alternatiflerini arttırmalar, sabaha kadar kulüplerde rezilce sabahlamalar tağutların amaçlarından birkaçı. Milleti öyle bir hale getiriyorlar ki insanlar yeni bir yıla bile haram ile, günah ile, ahlaksızlık ile giriyorlar.
İnsan dünyaya geldiği andan itibaren çeşitli evrelerden geçer ve bir müddet sonra geldiği aleme geri döner. Bu konu hakkında Hak Dini Kur’an Dili tefsirinin 3. Cildinde geçen şu derlemeyi sunmak istiyoruz. “Âlemin hayat akışında her şey beş mertebe geçirir: Birincisi, ortaya çıkma ve varlık âlemine gelme mertebesidir. Nitekim insan da doğar, bir müddet gelişme ve büyüme devresi geçirir. Bu müddete “büyüme çağı” denir. İkinci mertebe, duraklama devridir ki, bir süre artıp eksilmeyerek olgunluk sıfatı üzere kalır ve bu müddete “gençlik çağı” denir. Üçüncü mertebe “olgunluk çağıdır”. Bu devrede insanda gizli bir noksanlık yüz göstermeye başlar. Dördüncü mertebe “yaşlılık çağıdır” ki, insanda açıktan açığa bir takım noksanlıklar ortaya çıkmaya başlar ve ölünceye kadar gider. Buna da yaşlılık ve ihtiyarlık denir. Beşinci mertebe, insan öldükten sonra bir müddet daha izleri devam eder ve daha sonra bu izler de yok olur ve ortada adı ve izi kalmaz. İşte âlemde bu beş mertebe, gerek insanda ve gerekse diğer canlı ve bitki olaylarının hepsinde geçerlidir.” Her yıl başında insan bir yaş daha büyümekte bir yıl daha ölüme yaklaşmaktadır. Bir süre sonra adı bile unutulacak insanın yılbaşlarında ölüme ne kadar yaklaştığını düşünmeden hareket etmesi gerçekten şaşılacak bir durum.
Evet insanoğlunun kendisine engel olamadığı öyle ya da böyle ayak uydurmak zorunda olduğu en önemli kavram ZAMAN. Ömrümüzden her an akıp giden ZAMAN. Bu yılbaşı ile birlikte bu zaman kavramından tam bir yıl daha akıp gitti. Bir yıl deyip geçmeyin!. Tam 8760 saat, 525600 dakika veya 31536000 saniyeye denk gelen koskocaman bir yıl. Rakamlarla ifade edince gerçekten de pek az görünmüyor.
Peki o zaman şöyle ele alalım. Ömrümüzün sadece bu son bir senesini yani 2014 yılını ele alarak konuşalım. Bu son bir yılda neler yaptık? Yaptıklarımız Allah ve Resulünün hoşlanacağı türden mi? Sadece 2014 yılında yaptıklarımızla Allah ve Resulüne bakacak yüzümüz var mı? Belki siz çekinebilirsiniz cevap vermekten ama benim bakacak yüzüm yok.
Bununla beraber İsa peygamberin bu kutlu doğumunda onu ve davasını ne kadar anlamış durumdayız acaba. İsa peygamberin şehri olan Filistin bugün kanlar içinde iken biz Filistin için elimizden gelen çabayı gösterdik mi? Yoksa Filistin’in varlığını bile unuttuk mu? Bununla birlikte diğer mazlum halklara ne kadar yardım edebildik? En azından onların mazlumiyetini anlattık mı çevremize? Neden ciğer yiyen caniler genellikle Müslümanlar arasından çıkıp, İslamın adını kötüleyip, batıya uşak olabilmektedirler? (tabi sonraki aşamalarda bunlara Müslüman dememiz mümkün değildir. Biz sadece katılım aşamasını ve katılmadan önceki aşamayı kast ediyoruz)
Evet koca bir yılımız geçti. Biz geçen bu bir yıl içinde kendimize Hz. Ömer’in ‘bugün Allah için ne yaptın?’ sorusunu kaç defa sorduk. Bu soruyu biraz daha açacak olursak ‘ bu yıl Allah için ne yaptın?’ sorusunu kendimize sormamız gerekmez mi?
Bu gecemiz tağutların istediği gibi değil Rabbimizin istediği gibi olsun. Kendimizi, koca bir yılımızı hesaba çekelim. Hatalarımızı, günahlarımızı, kusurlarımızı görelim. Rabbimizden af ve mağfiret dileyelim. Gelecek yıl için kendimize bir hedef koyalım. Bu hedef hem bize hem de Rabbimizin dinine yardımcı olacak şekilde olsun. İnsanlar sürekli bir kurtarıcı bekler. Ama kimse kendisini kurtarıcı olarak görmez. Niçin Mehdiyi bekleyip de elimiz kolumuz bağlı oturalım. Neden bizlerde Üstad Bediüzzaman gibi eserlerimizle insan yetiştirmelerimizle kurtarıcıya zemin hazırlamayalım? Niçin biz de İmam Humeyni gibi halkları uyandırıp zamanın Yezid’lerine karşı bilinçlendirip Mehdinin ordusundan olup yada ordusunun hazırlanmasına yardımcı olmayalım? Unutmayalım ki Allah bizi bizden soracak. Başkalarını bizden, bizi de başkalarından sormayacak.
Evet yıla günah ile girenlerden değil. Kendisini sorgulayan, tövbe – istiğfar edenlerden, Allaha, Resulüne, vahdete hizmet edenlerden, zalimlere karşı mazlumları savunanlar olarak girenlerden oluruz inşallah. Selametle kalın.
Bir Yorum