YARDIM EDİLMİŞ YOKSULLAR MI YOKSA YOK EDİLMİŞ YOKSULLUK MU? – Ahmet Yasin YİĞİTOĞLU
YARDIM EDİLMİŞ YOKSULLAR MI YOKSA YOK EDİLMİŞ YOKSULLUK MU? – Ahmet Yasin YİĞİTOĞLU
Dinimiz zekât, humus, infak ve yardımlaşmayı övmüş ve emretmiştir. Bu konuya değinen sayısız ayet ve hadis mevcuttur. Lakin bu ayet ve hadislerin asıl anlatmak istediği hakikati kavramak gerekir. “… Kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.” (Bakara 3), “Ne oluyor size ki, Allah yolunda harcamıyorsunuz?” (Hadid 10), ayetleri ve “Zekât vermeyen altın ve gümüş sahiplerinin kıyamet günü bu malları ateşten bir zincir olur.”, “Namaz, oruç ve zikir Allah yolunda infak üzerine yedi yüz misli katlanır.”, “Kıyamet günü müminin serinleyeceği gölgelik, verdiği sadakasıdır.” nebevi hadisleri ile “Ey Âdemoğlu! Sen infak et. Ben de sana infak edeyim.” gibi kutsi hadislerin asıl amacı nedir acaba?
Yukarıda zikrettiğimiz ve yer veremediğimiz onlarca ayet ve hadis belki binler hikmetiyle karşımızda duruyor. Kişinin Allah’a yaklaşması, ona layık bir kul olma yolunda ilerlemesi, huzurlu olması, cenneti kazanacak fiiller işlemesi, sünnet-i seniyyeyi canlı tutması, bu ayet ve hadislerin sayabileceğimiz hikmetlerinin çok cüz’i bir bölümü olsa gerek. Peki, ayet ve hadislerin gerçek manada düşündürmesi ve ders vermesi gereken husus nedir? Bu satırları yazan aciz der ki. Evet, hem bunların hepsi hem de bunların hiçbiri. Zira bize göre asıl gaye yoksulluğun son bulmasının sağlanmasıdır. Zira hadiste buyrulduğu üzere “Fakirlik küfre yakındır.” Fakirlik ortadan kalkarsa kula kulluk da ortadan kalkar ve Allaha abd olmanın, sünneti seniyyenin ihyasının, cennetlere doğru yol almanın önü de açılmış olur. Yoksula yardım etmek iyidir ama yoksulluğu ortadan kaldırmak kat be kat daha iyidir. Ki gaybi hadislerin birinde Efendimiz (sav), Mehdi (as)’ın zuhuruyla beraber yeryüzünde müthiş bir bolluk yaşanacağını ve insanların sadaka verecek fakir bulamayacaklarını bildirmektedir. Yani İmam Mehdi, (Allah ona layık asker olmayı nasip etsin) küfre yakın olan fakirliği yok edecektir. Zira o mazlumların hakkını zalimlerden alacak, sömürgecilerin gariban halklar üzerindeki hâkimiyet ve sultasına son verecek, Karun zihniyetli habisleri yerin dibine geçirecek, mal dağıtımında ceddi gibi adaleti esas alacak ve dünyanın tüm zenginliklerini halkın hizmetine sunacaktır. İşte Mehdiyetin yani İslamiyet’in muazzam felsefesi budur. Rabbimizden o günleri çabuklaştırmasını niyaz ediyor ve asıl mevzumuza dönmek istiyoruz.
Yardım edilmiş yoksullar tağutların, zalimlerin, emperyalistlerin, Siyonistlerin işine gelir. Çünkü kendilerine muhtaç bir kitlenin varlığı onların saltanatlarını idame ettirmelerini sağlayacaktır. Ki kan emici Batı’nın Afrika’da yaptıkları malumdur. Yalın ayaklı mazlumları önce aç bıraktıkları sonra da verdikleri ekmekle onları Hıristiyanlaştırdıklarını unutmuş değiliz. Aslında bu örneğe gerek dahi yoktu. Zira halkımızın garibanlığından ve temiz yürekliliğinden istifade eden siyasilerin oy karşılığında vermiş oldukları makarna ve kömür yardımları(!) elan devam etmekte. Öte yandan sayısız yardım kuruluşu var. Hepsi de halktan para topluyor ve halkı infaka davet ediyor. Halktan maddi fedakârlık bekliyorlar ve tutumlu olmalarını istiyorlar ama saray sahiplerine ses çıkarmıyorlar. Onlardan tutumlu olmalarını beklemiyorlar. Bunları da bir kenara bırakalım. Söz konusu yardım kuruluşlarının onca hayır faaliyetine (!) rağmen ülkede yoksulluk neden her geçen gün artıyor? Peki, neden toplanan bu yardımlar dünyanın ezilen halklarının dertlerine derman olmuyor. Ülkenin en zengin vakıflarından olan Diyanet Vakfının mal varlığı nerede acaba? Nerede olduğunu bilmiyoruz. Belki bankada faizdedir, belki de başka bir yere yatırım yapmışlardır. Bunu bilmiyoruz ama biz nerede olması gerektiğini beliyoruz. Filistin’de, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Bahreyn’de, Afrika’da olması gerektiğini biliyoruz. Sizce de olması gerekmiyor mu? Sahi! Gazze için toplanan yardımlara ne oldu. Gazze’yi iki üç defa baştan imar edecek kadar olan bu paralar nerde, kimlerin kasasında ve kimlere hizmet ediyor?
Pek çok konuda isabetli görüşler tayin etmiş bulunan, İslam dinini de dikkatli bir şekilde araştırıp İslam’ın hak bir nizam olduğunu da herkese ilan eden hatta Efendimiz (sav)’i övmek maksadıyla harikulade bir şiir de kaleme almış bulunan Victor Hugo’ya atfedilen güzel bir söz vardır ki meseleyi son derece güzel özetlemiş. Diyor ki büyük bilge: “Siz yardım edilmiş yoksullar istiyorsunuz. Biz ise ortadan kaldırılmış yoksulluk. O yüzden anlaşamıyoruz.” Victor Hugo yardımlaşmanın incelik ve mantığı kavramış. Hatta pek çok Müslüman âlimden ve kanaat önderinden çok çok iyi kavramış. Hugo’nun anlaşamıyoruz dediği kesim ise bize göre ya ortalığın dilencilerle dolup taşmasını isteyen ve onlara yapacakları yardımlarla cennete gitmeyi amaçlayan dar fikirliler ya da varlıklarını devam ettirebilmek için kendilerine muhtaç bir zümre bulunmasını elzem gören mütegallib sermayedarlar yahut halkları uyutmak ve kendilerine çekmek için hayır müesseseleri açan siyasilerdir.
Belki bazı kardeşlerimizden fakirlere yardım etmek, onlara sadaka vermek, hayır kurumları ile ortak hareket etmek kötü bir şey mi türünden eleştiriler yöneltilebilir. Biz de deriz ki bunlar yukarıda zikretmiş olduğumuz düşüncede insanlar ise iyi bir şey olmak şöyle dursun dinen uygun caiz dahi değildir. Zira bunların amaçlarını söyledik ki bu amaçlar insani bile değil. Yok, iyi insanlar veyahut kurumlar ise de şöyle deriz. Evet, buralara yardım edilmeli ve buralarla ortak da hareket edilmeli. Ama şunu sormak istiyoruz. Acaba iki hayır arasında tercih yapmak gerekir ve bunlardan biri diğerinden daha faziletli ise hangisini seçmek lazım gelir? Fakirlere yardım etmek mi yoksa fakirliği ortadan kaldırmak mı daha efdaldir?