Talut’un Ordusunda Davut Olabilmek – Lokman Hikmet SEBAT
Talut’un Ordusunda Davut Olabilmek – Lokman Hikmet SEBAT
Kuran’ı Kerimin Bakara Süresinde Yüce Allah Talut kıssasını şöyle anlatır:
“246- Mûsâ’dan sonra İsrailoğullarının ileri gelenlerini görmedin mi (ne yaptılar)? Hani, peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. O, “Ya üzerinize savaş farz kılındığı hâlde, savaşmayacak olursanız?” demişti. Onlar, “Yurdumuzdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz hâlde Allah yolunda niye savaşmayalım” diye cevap vermişlerdi. Ama onlara savaş farz kılınınca içlerinden pek azı hariç, yüz çevirdiler. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.
247- Peygamberleri onlara, “Allah, size Tâlût’u hükümdar olarak gönderdi” dedi. Onlar, “O bizim üzerimize nasıl hükümdar olabilir? Biz hükümdarlığa ondan daha lâyığız. Ona zenginlik de verilmemiştir” dediler. Peygamberleri şöyle dedi: “Şüphesiz Allah, onu sizin üzerinize (hükümdar) seçti, onun bilgisini ve gücünü artırdı.” Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.
248- Peygamberleri onlara şöyle dedi: “Onun hükümdarlığının alameti, size o sandığın gelmesidir. Onda Rabbinizden bir güven duygusu ve huzur ile Mûsâ ailesinin, Hârûn ailesinin geriye bıraktığından kalıntılar vardır. Onu melekler taşımaktadır. Eğer inanmış kimselerseniz, bunda şüphesiz sizin için kesin bir delil vardır.”
249- Tâlût, ordu ile hareket edince, “Şüphesiz Allah, sizi bir ırmakla imtihan edecektir. Kim ondan içerse benden değildir. Kim onu tatmazsa işte o bendendir. Ancak eliyle bir avuç alan başka.” dedi. İçlerinden pek azı hariç, hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve onunla beraber iman edenler ırmağı geçince, (geride kalanlar) “Bugün bizim Câlût’a ve askerlerine karşı koyacak gücümüz yok.” dediler. Allah’a kavuşacaklarını kesin olarak bilenler (ırmağı geçenler) ise şu cevabı verdiler: “Allah’ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.”
250- (Tâlût’un askerleri) Câlût ve askerleriyle karşı karşıya gelince şöyle dediler: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır, ayaklarımızı sağlam bastır ve şu kâfir kavme karşı bize yardım et.”
251- Derken, Allah’ın izniyle onları bozguna uğrattılar. Davud, Câlût’u öldürdü. Allah, ona (Davud’a) hükümdarlık ve hikmet verdi ve ona dilediğini öğretti. Eğer Allah’ın; insanların bir kısmıyla diğerlerini savması olmasaydı, yeryüzü bozulurdu. Ancak Allah, bütün âlemlere karşı lütuf sahibidir.”
Rabbimizin Kitabında insanlığa anlattığı kıssalar hiç şüphesiz günü birlik, maksat kitabın sayfaları artsın diye anlatılmış kıssalar değildir. Allah Azze ve Celle abes iş yapmaktan münezzehtir. Bu kıssalar Müminlerin ibret almasını, dersler çıkarmasını ve Müminler hangi zaman da yaşıyorlarsa yaşasınlar, kendilerine bir pay çıkarmasını sağlayan kıssalardır. Yani günümüze yansıyan çok yönü vardır bu kıssaların. İşte bu nazarla bakarsak eğer, Talut kıssasının günümüze bakan çok yönü olduğunu göreceğizdir.
Osmanlı Devletinin yıkılışından sonra bilindiği üzere, bir çatı altında olan İslam toprakları Emperyalist küfür dünyasının yoğun saldırılarına maruz kalmış ve paramparça bir hale getirilmiştir. Ülkelerin sınırları cetvelle çizilir gibi çizilmiş ve irili ufaklı onlarca devlet kurularak başlarına ise Deccaliyete iman eden, emperyalizmin sadık köleleri geçirilmiştir. Bunlar da kendi krallıklarını, ya da göstermelik cumhuriyetlerle despotluklarını ilan etmişlerdir. Ve uzun yıllar bu çirkin manzara müslümanların kaderi olmuş ve hala birçok yerde olmaya devam etmektedir. Osmanlı Devletinin her ne kadar uygulamada İslamı tam olarak uygulamadığını biliyor olsak da, gerçek şu ki, uzun müddet boyunca, batı kaynaklı işgallere ve sömürüye bir set olmuştur. Bu gerçek İmam Humeyni’ninde ifadelerinde yer almış, hatta İmam Irak sürgünündeyken, tekrar Müslümanları bir araya getirecek ve İslamın sancaktarlığını tekrar taşıyacak Osmanlı gibi bir devlet inşasından söz etmiştir.
İslama sancaktarlık yapma meselesi bugün memleketimizde de çok konuşulan bir meseledir. Öyle ki, bu işin Türkiye dışına çıkmasına razı olmayan birçok grup vardır. Gerçi böyle düşünmekte haklılık payları vardır. Yüzyıllar boyunca bu görevi ifa eden bir milletin yine bu ideali taşıması iyidir ama insanın şu an solumakta olduğumuz gerçeğe de gözünü kapaması ve bu işi tekeline almışçasına “tuttum bırakmam” moduna girmesi de yanlıştır. Bu pisikoz yüzünden malesef güneşe sırtını dönmek marifet olmuştur bu ellerde. Oysa Mümin, iman etmiştir ki işler Allah’ın tasarrufundadır ve Allah böylesi durumlarda kime yardım edeceğini de açık açık kitabında beyan etmiştir. Şöyle der Rabbimiz: “Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse, (bilin ki) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler. Onlar mü’minlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad ederler. (Bu yolda) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu, Allah’ın bir lütfudur. Onu dilediğine verir. Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir(Maide 54)”
Peki bugünün dünyasında, İslam Alemini tek çatı altında toplayacak kudrete sahip olan ve İslamın hükümlerini, adaletini, faziletini tekrar tesis eden ve daha da yayacak olan, yani günümüzde Müslümanlara kurtarıcı olarak tanıtılmış Talut kimdir ya da hangi devlettir? Önceki yazılarımızdan da anlayacağınız üzere, biz bugünün Talut’u olarak İran İslam Cumhuriyetini görüyoruz. Allah’ın ahirzaman Müslümanlarına ve mazlum insanlığa kurtarıcı olarak İslam İnkılabını nasip ettiğinine inanıyor ve yaşananların şehadetiyle bu gerçeği yakinen görüyoruz. Ve ne hikmettir ki, dün Talut’a yapılan muamele, bugün İslami İrana yapılmaktadır. İsrailoğullarının ileri gelenleri gibi bir yardımcı, kurtarıcı bekleyenlere Allah 1979 Şubat’ında ilahi bir müjde olan İslam İnkılabını nasip etmişken, ne hazindir ki, yine memleketimiz başta olmak üzere, İslam Aleminin çoğu bu Nur’a yüzünü çevirmiştir. Bu yüz çevirişte yetmemiş, ne zaman bu çok bilmişlere bu hakikatten söz açsak, “kuracaksak biz devlet kurarız.”, “Acemin kurduğu Islam Devleti’den ne olacak?”, “Bunların bugüne kadar İslama ne faydaları olmuş da şimdi olsun?”, “Bunlar hep Müslümanlarla savaşmışlar, şimdi Müslamanları mı birleştirecekler?” gibi cevaplarla karşılaşmışızdır. Bu, dün İsrailoğullarının yakalandığı kibir, kendini beğenmişlik ve haset hastalığının bugüne yansımasıdır. Tarih kitaplarında anlatıldığına göre, Talut gibi alt tabakadan, fakir birinin adını hükümdar olarak duyan İsrailoğullarının bir çoğu daha işin başında Allah’ın emrine karşı gelerek Talut’u yüz üstü bırakmıştır. Fakat ne gam! Destekçisi Allah olanı yüz üstü bıraksan ne yazar? Dün hükümdar kıldığı Talut’u bilgiyle ve bedenen güçle, heybetle donatan Allah, bugünde herkesin yalnız koyduğu İran’ı lutfuyla donatıp siyasi, askeri, teknolojik ve daha nice alanlar da hükümdar etmedi mi?
Bu süreç, başından sonuna imtihanlarla dolu bir süreçtir. Talut’u hükümdar olarak başlarında görmek istemeyenlerin kaybettikleri bu imtihanın ardından ikinci imtihan gelmektedir. O da Talutun emirlerine itaat edip etmeme imtihanıdır. Rivayete göre hazırlanan ordu doksanbin civarındaymış. Ordu harekete geçtiğinde Talutun verdiği ilk emir, önlerine çıkan ırmaktan kimsenin su içmemesidir. Lakin o sıcakta, o kurak iklimde bu emir sorgulanır ordu tarafından. “Böyle akıl dışı, mantıksız emir mi olur?” diye konuşulur ordu içinde. Nihayet suya ulaşılınca 313 kişi hariç, ordunun tümü suya saldırır. Ve sonuç, hüsran. Su imtihanı koskoca orduyu kırıp geçirmiştir. Bugüne gelirsek eğer, Rehberimiz İmam Ali Hamaneyin de su imtihanı misali emirleri olmakta. Örneğin; konuşur Rehber: “Ehl-i Sünnetin kutsallarına hakaret etmek haramdır? Bulunduğunuz yerlerde vahdeti tesis edin.” Fakat ne gariptir ki, her platformda Rehbere bağlılığını ifade edenler, bu emri kulak arkasına atarlar. Ve durmaksızın körüklerler fitne ateşini. Durmadan, durmadan hem de. Bugünün “Su İmtihanı” kardeşlerim, Vahdettir, her türlü fitneden uzak durmaktır. Nasıl ki dün İslam ordusuna komuta eden Talut’un emri su içmeyinse, bugün İslam ordusuna komuta eden İmam Hamaneyin emri de vahdetin tesisi için çalışındır.
Ve nihayet ordular karşılaşır. Calut adlı zalimin komuta ettiği düşman ordusunun kalabalığını ve donanımını gören Talut’un az sayıdaki ordusunun ne korku vardır kalplerinde, ne de endişe. Sadece teslimiyet vardır yüreklerinde, şecaat vardır bileklerinde ve dillerinde dua: “Ey Rabbimiz! Üzerimize sabır yağdır. Ayaklarımızı sabit kıl ve kafirlere karşı bize yardım eyle.” Ve tam da o zaman Davut girer sahneye. Daha bıyıkları yeni terlemiş bir delikanlıdır Davut. Elinde sapanıyla Calutun meydan okumasına karşılık verir ve çıkar savaş meydanına. Karşılıklı atışmalardan sonra Davut sapanını belinden çıkarır. Elini torbasına sokar. Oradan bir taş çıkarır. Sapanına koyar. Calut ise bunu görünce çirkin bir kahkaha atar küçümseyerek Davut’u. Ve Davut “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek atar o taşı. Taş, Calutun başındaki tolgayı deler, sonra Calutun alnına isabet eder ve Calutun başı yarılır. Beyni burnundan akar keferenin. Calut’un kalabalık ordusu bunu görünce korkuya teslim olur ve darmadağın olur, aslanı görünce kaçışan yaban eşekleri gibi.
İşte bu, zamanın Talut’una itaatin ve emrine uymanın mükafatıdır. Bu, İmam Hamaneye tabi olan Gazzeli çocukların, bugün Kassamın Davutları olup, Calut İsrailin kafasını parçalamasıdır, Davud’un sapanı gibi füzelerle. Bu bir çağrıdır tüm Müminlere. Henüz vakit var, Talut ordusunda Davut olabilmeye. Davut olup memleketlerimize dadanan Calutları gebertmeye. İşin sırrı, zamanın Talut’u İran İslam İnkılabına ve Aziz Rehberine gönül vermekte. İşin sırrı kibri, hasedi, gururu Hakkın mahviyet ateşinde yakıp, mütevazi bir Davut olabilmekte (Allah’ın salat ve selamı tüm peygamberlere olsun).
Allah razı olsun kalemine kuvvet çok güzel tarihsel iz düşüm olmuş
Hiç içmeyenler ile az içenlerin farkıyla ilgili bir bilgi var mı? Ben bu ayeti ilk okuduğumda çok içenler tüm geride kaldı, az içenler savaş meydanına çıkınca bizim gücümüz yok dediler, hiç içmeyenler ise zafere ulaştı şeklinde yorumlamıştım. Ayetin mealinde parantezlerle yönlendirme var ama kesin olarak ne oldu merak ediyorum doğrusu…