Kaynaklar'dan...

Siyonizmin 225 milyonluk dünya hedefi ve aşı gerçeği

cocukasisi

İnsan bedenini koruduğu iddiasıyla çeşitli yöntemlerle vücuda zerk edilen, mikroorganizmalar veya mikroorganizmalardan elde edilen çeşitli karışımlara ‘aşı’ deniliyor.

Aşı; bulaşıcı hastalıklar görüldüğü dönemlerde, buna karşı bağışıklık sistemini güçlü tutmayı amaçlayarak çıkmış bir çalışmanın ürünü. Ancak eldeki örnekler, aşıların artık sadece bu amaçla uygulanmadığını gösteriyor.
Günümüzdeki anlamıyla ilk aşı uygulamalarının mazisi, 18. yy’a kadar uzanır. Bizdeki ilk aşı uygulaması ise şark çıbanının, vücudun çıkmayan bir noktasına bu çıban mikrobunun bulaştırılmasıyla yapılmıştır.
Aşı çalışmalarına en büyük katkıyı II. Abdülhamid yapmıştır. Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekildiği yıllar aslında ‘yenidünya düzeni’nin de fiilen inşa edildiği yıllardır. Bu yeni dönemi tasarlayanlar, ‘dünya nüfusu çok ve bununla mücadele edilmeli’ görüşündedirler. Bunun içinde gıda, aşı ve ilaçlar, Kissinger’inde ifadesiyle ‘benzersiz bir silah’ olarak onları beklemektedir.
Yeni Türkiye, aşılar konusunda Osmanlı mirası ‘Baktetiyolojihane-i Şahane’, ‘Refik Saydam Hıfzıssıhha’ olacak ve yeni aşı üretim merkezi olarak yoluna devam edecektir. Ancak dünya değişmiştir. Sahnede yeni oyuncular vardır ve herkesin hem zihinsel, hem de damardan aşılanması gerekmektedir. İlk aşılar zihinsel olarak yapılır. Zihinsel aşılaması tutanlara da, bedensel aşılar yaptırılacaktır.
Müteakiben aşıların önemli bir kısmı batıdan ithal edilmeye başlar. Sağlık Bakanlığı’nın 11 Mart 2013 tarihli resmi yazısına göre; Türkiye, 1940’larda birçok ülkeye aşı satan bir ülke haline gelmiştir. Bakanlık, üretimin ‘ekonomik bulunmaması’ gibi sebeplerle, süreç içerisinde aşı üretiminin oldukça azaldığını, BCG aşısının üretimine 1998 yılında son verilmesi ile birlikte, ülkemizde birkaç anti-serum hariç insan aşıları üretiminin son bulduğunu belirtiyor. İki binli yıllara geldiğimizde, 15 milyon TL zarar ettiği gerekçisiyle üretime tümüyle son verilir. Buna mukabil 2012 yılı itibariyle, yurt dışından yıllık 400 milyon TL’yi (yaklaşık 200 milyon dolar) aşan bir miktarda aşı satın alınır hâle gelinir.
Ayrıca 2008’de ‘aşı çalışma grubu’ kurulur. Kurulur kurulmasına da, üyeleri küresel aşı üreticileri ve de onlarla ilişkili kişilerdir. (Bkn: asicalismagrubu.org) Artık aşı üreticileri hangi aşıların, kime, ne zaman yapılacağına karar verir hâle gelmiştir.
Dünyanın aşılanması görevi ise ‘Bill Melinda Gates Vakfı’na verilir. Afrika’dan Asya’ya, Amerika’dan Avrupa’ya kadar hemen her bölgede aşılama faaliyeti yürüten bu kuruluş, Ted Tuner, Warren Buffet ve Rockefeller gibi kişi ve aileler tarafından paraya boğulmaktadır.
Bir ‘iyilik meleği’ gibi dolaşan Bill Gates, -batı basınında bile- sık sık özellikle Afrika’daki çocukların aşılarla kısırlaştırılması ve ciddi sayılarda ölüme yol açmakla suçlanıyor hâlâ. Bu konuda eser ve makaleleriyle tanınan gazeteci William Engdahl, “Afrika’nın refahını artırmak” olarak açıklanan bu girişimi; “madem amacınız Afrika’nın refahını artırmak, o zaman asgari düzeyde temiz su ve kanalizasyonu bile olmayan bu insanlara, aşı yapacağınıza temiz su sağlayın ya” diyerek isabetli bir eleştiri getiriyor.
CNN’in patronu Ted Turner’in, Amerikan basınında yer alan “225 milyon insandan oluşan bir dünya kurguluyoruz / arzuluyoruz” şeklindeki itirafını hatırlatan Engdahl, asıl amacın insanları sağlıklı kılmak değil, küresel nüfus ve soy arıtımı projesi olduğunu ve patronların on milyarlarca doları bu amaçla cömertçe harcadıklarını dile getiriyor. Finlandiya eski Sağlık Müdürü DrRauni Kilde‘nin sözleri ise, Engdahl’ın yalnız olmadığının en büyük kanıtı.
Sahi bütün bunlar gerçek olabilir mi? Ya da bu riskler, Türkiye gibi ülkeler içinde söz konusu mu? Aslında sorunun cevabı kimilerince basit, hatta ispatı hiç de zor değil. Öte yandan konuya dair tıp çevrelerinden de çok güçlü eleştiriler yükseliyor artık!
Uçak bile yapabilen bir ülke neden kendi aşısını üretmeyip, kendi toplumunu küresel oyuncuların insafına terk ediyor? En az beş yıllık yan etki testlerinden geçirilmesi gereken aşılar, -özellikle ‘domuz gribi masalı’nda olduğu üzere- neden alelacele getirilip Türk insanına uygulandı? Komşu Azerbaycan gibi ülkelerde bile aşı zorunlu değilken, Türkiye’de tehdit, şantaj ve baskı ile neden uygulanıyor? Çocuğuna ve kendisine aşı yaptırmak istemeyen kimselerin, bu haklarına neden saygı gösterilmiyor? Aşıların kısa, orta ve uzun vadede ortaya çıkardığı olumlu ve olumsuz etkiler konusunda çalışma yapabilecek bağımsız bir akademi neden kurulmuyor? Bunlar, Türkiye’nin aşı politikalarına yönelik eleştirilerden bazıları…
Prof Dr Ahmet Aydın hoca ise ‘Otizme Çözüm Var’ isimli eserinde, “çocuklara yapılan DTP karma aşıda 100 µg, menenjit aşısında 200 µg, sarılık (Hepatit B) aşısında ise 237,5 µg cıva; Hepatit B aşısıyla 750 mcg, karma aşısıyla 2500 mcg, pnömokok aşısıyla 500 mcg ve Hepatit A aşısıyla da 750 mcg alüminyum minik bedenlere zerk ediliyor. Aşıların raf ömrünü uzatmak için kullanılan timeserolünde yüzde 49,6’sı cıvadan oluşuyor. Cıva vücuda verildiğinde, etil cıva ve tiyosalisilata dönüşüyor. Bunlarında otizme yol açtığı -ne yazık ki- ispatlanmış durumda” diyor.
Cıvanın ani ölümlere yol açtığını not eden Ahmet Aydın hoca, kronik cıva zehirlenmesinin ise otizm, kalp, konuşma bozukluğu, hiperaktivite, havale gibi riskleri olduğunu belirtiyor. Kronik cıva zehirlenmesi ile otizm sorununda görülen bozuklukların aynı şeyler olduğunu da kaydediyor.
Nasıl ki, Afrikalı bebelere temiz su sağlamak yerine, -aşikârlaşan- gizli bir amaç uğruna aşılanıyorlarsa, bizde de önleyici hekimlik adına yapılan tek şeyin, birçok risk barındıran aşılamadan başka hiçbir şey olmadığını not etmek gerek. Aşının 19. ve 20. yüzyıl şartlarında çok başarılı olmasa da, zaman zaman çözüm olduğu görülmüştür. Ancak günümüzde aşıların aynı niyetle yapılmadığına dair çok güçlü şüpheler var. Sadece şüphe mi elbette hayır!
Çocuk doktorları, aile hekimleri, beyin cerrahları ve patoloji, kimya, biyoloji ve bağışıklık sistemi profesörlerinden oluşan bir grup Amerikalıbağımsız doktorun çalışması, tüm dünyada ürpertiye neden oldu. Çünkü onlar aşıların; alerji, egzama, arterit, astım, otizm, reflü, kanser, bebek ve çocuk diyabeti, böbrek hastalığı, düşükler, ani bebek ölümü sendromu, nörolojik ve otoimmün rahatsızlıkları ve çok daha fazlasına yol açtığını iddia ettiler. Dünyanın en önemli bağımsız sitelerinden biri olannaturalnews.com’da yayınlanan bu çalışmanın sahibi doktorlar şöyle soruyorlar soruyu: “Hiç merak ettiniz mi, neden doktorlar bazı hastalıkların sebebini bulamaz? Çünkü onlar, aşı ve hastalıklar arasındaki ilişkiyi yok saymak için koşullanmışlardır.
Riskin bir başka boyutunu da, Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalından Doç. Dr. Mehtap Türkay şu şekilde dile getiriyor: “Sıtma, kızamık, verem, tüberküloz gibi bulaşıcı hastalıkların dünya genelinde yeniden ortaya çıktı. Eskiden üç ilaçla kontrol ettiğimiz enfeksiyon, şimdi antibiyotiğe dirençli olarak karşımıza çıkıyor. Bazı virüsler eskisine oranla daha güçlü şekilde döndü!”
 
Çocuklarına aşı yaptırmak istemeyen herkes, hep ‘aşı zorunlu mu’ sorusunu yöneltiyor. Zorunluluk içeren hiçbir yasal düzenleme yok. Olsa dahi bu düzenleme, mevcut anayasaya aykırı olurdu. Kaldı ki, Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 22. Maddesine göre ‘hiç kimse rızası dışında tıbbi müdahaleye tâbi tutulamaz.’ Diğer yandan, Manyas Asliye Hukuk Mahkemesi 05 Nisan 2013 tarih ve 2013/11 sayılı üst yargı tarafından onanan kararında da, kimseye zorla aşı yapılamayacağını hükme bağlamıştır.
Hukukçular Mustafa Dural ve Tufan Öğüz ise “Vücut bütünlüğüne yapılacak her türlü müdahale kişilik hakkının hukuka aykırı ihlalidir. Müdahalenin kişinin hayati vücut bütünlüğü ya da sağlığını korumak amacıyla yapılması, kural olarak hukuka aykırılığı gidermez. Hekim tarafından yapılan müdahaleyi hukuka uygun hale getiren şart, kişinin tedaviye rıza göstermesidir” diyor. (Türk Özel Hukuku Cilt 2 sf 106)
NOT: Gıda sağlığını izleyen örgütlere bir çok ilden gelen ihbarlara göre Sağlık Bakanlığı’ndan geldiğini iddia eden bazı kişiler, ailelere baskı uygulayıp, zorla aşı yaptıkları ifade edilmiştir. Edinilen bilgiyere göre, Sağlık Bakanlığı tarafından bazı illerde Mopping-up (kapı kapı dolaşarak) aşılama yaptığı anlaşılmaktadır.

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button