Ahmet Yasin YİĞİTOĞLU

SİYASİ ORUÇ – Ahmet Yasin YİĞİTOĞLU

siyasi-oruc

SİYASİ ORUÇ – Ahmet Yasin YİĞİTOĞLU

“Cennete ulaştıracak ilahi bir sofra”, “Cennetten bir sayfa” ve “İlahi ziyafet” olan Ramazan ayı gelip çattı. Bu ay; savm (oruç) ayıdır, rahmet ayıdır, Kur’an ve tilavet ayıdır, secde ayıdır, tesbih ve zikir ayıdır, infak ayıdır, yüce Allah’ın yaratılmışların en üstünü olan Hatemül Enbiya Hz. Muhammed Mustafa ile konuştuğu aydır, vahiy ayetlerinin inmeye başladığı aydır… Bu ayın fazileti ayet ve hadislerle sabittir. Biz yazının amacı gereği bu ilahi ayetler ile nebevi hadisleri zikretmekten sarf-ı nazar edeceğiz.

Evet, Ramazan yukarıda zikredilenlerin hepsi ve daha fazlasıdır. Bunda kuşku yok. Ama bunlarla beraber Ramazan’ın uyanış, kıyam, basiret, feraset, vahdet ve uhuvvet ayı da olması gerekir. Hülasa Ramazan’ın şuur ve tefekkür ayı da olması gerekir. Müslüman her ferdin bu ayın hikmetleri üzerinde derin derin düşünmesi gerekir. Bu düşünmede iki boyutlu olmalıdır. İlki enfüsi (insanın iç dünyası ve ruh âlemi) boyut, ikincisi ise afaki (dış dünya ve madde âlemi) boyuttur. Yani Müslüman bireyin hem kendi durumu hakkında hem de ümmetin hatta tüm insanlığın durumu hakkında tefekkür etmesi dini bir vecibedir. Ramazan ayı ise bu tefekkürün zirve yapması gereken zaman dilimidir.

Anlatmak istediklerimize bir girizgâh mahiyetinde olan bu kısa izahtan sonra asıl meseleye geçebiliriz. Malum olduğu üzere Ramazan ayıyla birlikte bilhassa oruç ile ilgili fıkhi meseleler Müslümanların gündeminin ana maddesi olmuş durumda. Orucun hangi hallerde bozulduğu, seferinin orucunun nasıl olması gerektiği, sahur-iftar-teravih gibi Ramazan ayına özgü kavramların içeriği gündemi en fazla meşgul eden sorular maalesef. Maalesef deyişimizin nedeni haşa bunların önemsiz olduğu anlamında değil. Bunlar temel fıkhi meselelerdir ve Müslüman ferd bunları bilmeli veya sorarak öğrenmelidir. Bizim maalesef ifadesini kullanmamızın asıl nedenini tevafuk eseri karşılaşmış olduğumuz şu ifade çok güzel anlatıyor. “Geçen Ramazan ayında orucu bozan tüm hal ve hareketler bu Ramazan ayı içinde geçerlidir lütfen hocaları sorularla boş yere meşgul etmeyelim.” Bu ifadelerin bir kısmına katılmamak elde değil. Belki güzel bir espri ama ondan daha önemlisi dikkatli bakıldığında önemli bir mevzuya açıklık getiren bir ifade olmasıdır. Evet, hocalar ama hangi hocalar? İnsanları oyalayan ve uyuşturan hocalar mı, orucu bozan halleri anlatan ama imanı ve insanlığı bozan şeyleri anlatmaktan imtina eden hocalar mı, yoksa faiz-fuhuş-cinayet-içki-kumar gibi rezaletler karşısında sus pus olan hocalar mı, ABD ve İsrail gibi terör devletlerine toz kondurmayan buna karşın Müslüman halkları yerden yere vurup cehaletle suçlayan hocalar mı, mezhebi taassup sergileyip vahdete karşı duran hocalar mı? Sahi hangisi? Bir kısmına katılmamak elde değil dedik. Katılmadığımız kısım ise şudur ki hocalara sorular soralım. Onların yapmadığını bizler yapalım. Filistin’i, Yemen ve Bahreyn’i soralım. Doğu Türkistan’daki oruç yasağını ve esir Müslümanların orucunu soralım, Afrikalı mahrumların oruçlarını ne ile açtıklarını soralım. Yahut bir tas çorbaya muhtaç olduğu için dakikalar öncesinden kuyruğa giren gariban halkımızın durumu ortada iken saraylarda verilen ve lüks kelimesinin kifayetsiz kaldığı iftar yemeklerinin hükmünü soralım. Diyelim ki yahu hoca: “Bu nasıl bir din anlayışı ki ben asgari ücretle geçiniyor ve aileme bakıyorum daha doğrusu bakmaya çalışıyorum. Sen ise benim bir yılda kazandığım parayı bir haftada belki bir günde kazanıyorsun ama bana sabrı ve infakı anlatan sen oluyorsun.” Evet, bir de bunları sormayı deneyelim ne dersiniz?

Tabi ki kastımız din elbisesi giyen ve geçimini dinden sağlayan, Allah Resulü ’nün bozulmasını toplumun da bozulması olarak gördüğü ulema. Yani tağutlardan teberra etmeyen, duruş ve dava sahibi olmayan, derdi dünya olan, dinini dünyaya satan ulema. İslam ümmetinin içinde bulunduğu vahim tablonun da baş mimarları arasında yer alan sapkın ulema. Buna rağmen her asır ve zamanda olduğu gibi tarihin belki de en hassas ve en mühim zamanı olan günümüzde de Rabbimizin: “Kulları içinden ancak âlimler, Allah’tan (gereğince) korkar.” (Fatır 28) ayet-i kerimesine ve Allah Resulü’nün “Âlimler peygamberlerin varisidir.”, “Ulema ile oturmak ibadettir.”, “Ulema yeryüzünün kandilleridir.” gibi sayısız iltifatına mazhar olan gerçek ulema; ümmet-i vahid olma yolunda cihadın her türlüsüyle ve olanca azametleriyle meydanlardaki yerini almış durumdadır.

Bunlardan biri olan ve mazlumların dertleriyle dertlenmeyi kendine vazife bilmiş, bu uğurda uzun yıllar onurlu bir mücadele vermiş, Filistin meselesini ümmetin temel meselesi haline getirmek için yoğun çaba sarf etmiş bulunan ve Ehl-i Beyt çizgisinde bir hayat sürerek İslam ulemasının nasıl olması gerektiğini bir fiil göstermiş bulunan Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah “İnsan ve Hayat için Yeni Ufuklar” adlı kitabında “Siyasi Oruç” tabirini kullanmıştır ki bizim de asıl meselemizi bu ifade teşkil etmektedir. Peki, nedir siyasi oruç ve neleri ihtiva etmektedir?

Pek çok konuya gayet hassas yaklaşan ve sorun değil çözüm odaklı hareket eden Fadlullah oruç mevzuuna da farklı bir boyut kazandırmış ve orucun asıl gayesini ve kabul şartını da son derece beliğ ve veciz ifadelerle anlatmıştır. Siyasi oruç; İslam düşmanlarından beri olmanın ve sahip oldukları maddi imkânlardan korkmamanın, küffarın sahip olduğu dünyalıklara zerre kıymet vermemenin, meydanı zalimlere bırakmamanın, tağuttan hesap sormanın, Ebuzeri bir cesaret ile mazlumun hakkını zalimden almanın, Ebu Talip mahallesinde nur’un etrafında pervane olan yiğitler gibi boykotlar karşısında sarsılmaz bir iman ve tükenmez bir sabır ile tahammül etmenin, gerektiğinde Meryem misali susmanın, insanlığın düşmanı olanlarla uzlaşmamanın, Karun kadar servete sahip olanlara muhtaç olmamanın, ilmi-fenni-ictimai-iktisadi-kültürel-teknolojik alanlarda kendi kendine yetebilmenin, sahip olduğu her türlü imkânı insanlığın hizmetine sunabilmenin, yalın ayaklı mazlumlara penah olabilmenin, Müslümanlara yapılan katliamları unutmamanın ve yeni katliamlara fırsat vermemenin, hak-batıl savaşının en şedid geçtiği şu hengâmda hakka sıdk ile merbut bir nefer olabilmenin, hülasa her konuda olduğu gibi oruç konusunda da Muhammedi çizgiden taviz vermemenin adıdır siyasi oruç.

Sonuç olarak oruç bizi temizlemeli, bize sabrı ve kanaati öğretmeli. Ama küffarı da rahatsız etmeli ki kâmil olsun. Evet, oruç tutmalıyız. Öyle bir oruç ki bizi bir yandan yüce mertebelere ulaştırırsın öbür yandan da kâfirlerin kalplerine korkular salsın.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu