SİSTEMİN VAKIFLARI-Süleyman DAĞISTANLI
SİSTEMİN VAKIFLARI-Süleyman DAĞISTANLI
Sistemin bizzat kendisinin en az sistemin temsilcileri kadar çürük ve kokuşmuş olduğu ülkemizde, halkların şahıslar üzerine yoğunlaşırken sistemin kendisinin unutturulduğu bir gündem oluşturma çabası süfyani sistem ve avenelerinin vazgeçmediği bir hiledir. Sistemin baki kaldığı ama şahısların sürekli değiştiği bir ülkede yapılan ihanetler ve yanlışlar sadece şahıslara fatura edilmekte, bu ihanetlerin yapılmasına izin veren, teşvik eden sistem unutturulmaktadır. Sistemin kendisinin de temsilcilerinin de ihanette sınır tanımadığını bilerek şunu söylemek gerekir ki yapılan bir ihanetde, şahıslar kadar buna müsaade eden sistem de hedef tahtasına oturtulmadıkça yapılan eleştiriler eksik kalacak ve ihanetlerin ardı arkası gelmeyecektir. Unutmamak gerekir ki yapılan tüm zulüm, baskı, işkence, ahlaksızlık ve ihanetlerin temelinde bizzat sistemin kendisi vardır. Sistemin yıllardır başına geçirilen temsilcileri her daim farklı kılıflar altında sistemin amacına ulaşmasına hizmet etmişlerdir. Bunu yaparken kimi milliyetçilikten(!), kimi adalet (!) ve özgürlükten (!) kimi barış (!) ve kardeşlikten (!) dem vursa da hiçbirinin etkisi günümüzde olduğu gibi İslam (!) ve Müslümanlıktan (!) dem vuran süfyan ve yaltakçılarının ki kadar bu ülkeye ve halka hatta ümmete zarar vermemiştir. Zira bunu yaparken ihanet de sınır tanımazken aynı zamanda bayraktarlığını yaptıkları Amerikancı İslam’ı Öz Muhammedi İslam gibi lanse ederek halkları İslam’a karşı soğutma, yaptıkları ihanetlere ve alçaklıklara İslam’ın müsaade ettiği izlenimi vermektedirler. İslami (!) bir kimliğe bürünen sistemin temsilcilerinin yaptıkları ile sakal bırakıp tekbir getirerek kafa kesenlerin yapmaya çalıştığı şey aynıdır. Kafa kesmeyi, insan yakmayı İslam’ın bir emri gibi gösterme derdinde olan insanlık düşmanlarının dünya halkları nezdinde oluşturmaya çalıştıkları İslam (!) imajı ile ülkemizdeki süfyani sistem ve temsilcilerinin hırsızlık, ahlaksızlık, ihanet ve tüm gayri İslami eylemleri islami bir kimliğe (!) bürünerek yapmalarından tüm bunların aynı habis ağacın dalları olduğunu tüm akıl ve vicdan sahiplerinin anlaması gerekir.
Türk halkının düşmanını Türk halkının başına, kürt halkının düşmanını kürt halkının başına geçiren sistem, tarımı bitirecek adamı tarım bakanlığına, ticareti bitirecek adamı sanayi ve ticaret bakanlığına, ekonomiyi bitirecek adamı ekonomi bakanlığına getirir, getirmesi gerekir zira sistem toplumu ve ülkeyi inşa için ihya için ıslah için değil ifsat için, yıkım için kurulmuştur. Böyle bir sistemde de aileyi yıkacak, toplumsal değerleri yok sayıp altını dinamitleyecek birinin aile bakanı olması gayet doğaldır (!).
Günlerdir gündemde olan Ensar Vakfı ile ilgili birkaç hususa değinmek istiyoruz. Bu vakfın başkanı hâlihazırda İstanbul da İl Genel Meclis üyesidir. Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün damadı Mehmet Sarımermer de bir dönem vakfın başkan yardımcılığını yapmıştır. Vakfın kurucuları arasında İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş da vardır. Aynı zamanda vakfın yönetiminde Eski Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in oğlu ve Taner Yıldız’ın damadı da bulunmaktadır. Tüm ülkede büyümesine izin verilen bu vakıf birçok şehirde şehrin en değerli yerlerinde büyük ve gösterişli dükkânlar işletmektedir. Örneğin Diyarbakır’da bulunan ve şehrin en tarihi hanı olan Hasan Paşa Hanı’nın üst katı onlarca esnafa kiralanmışken, üst katı ile aynı büyüklükte olan alt katının tamamı bu vakfa verilmiştir.
Bu vakfa ait yurtlarda meydana geldiği söylenen ahlaksızlık ile ilgili basına yansıyan ilk haber Karaman değil. Benzer bir haber daha önce Çorum ili için de basında yer almıştır. Hatta o dönem İktidarın Çorum İl Başkanı, Vakfın Çorum Şube Başkanına hayırlı olsun ziyaretinde kendileri ile Ensar Vakfı’nın et ve tırnak gibi olduklarını dile getirmiştir.
Yaşanan ya da yaşandığı söylenen olay sonrasında adına aile bakanı, mesleğine radyoloji uzmanı, vasfına ise süfyan yalakası yazılabilecek olan bir insan (!) kalkıp bu olaya “Buna bir kere rastlanmış olması hizmetleri ile ön plana çıkmış bir kurumumuzu karalamak için gerekçe olamaz.” Diye bir yorum getiriyor kendince. Şimdi bazı olaylar vardır defalarca olması ile bir kez olması arasında hiçbir fark bulamazsınız zira verdiği zarar bir kere de olsa bin kere de olsa aynıdır değişmez. Bazı olaylar da vardır ki defalarca olmasına rağmen hata veya yanlışlık denilerek tolere edilebilecek türdendir. Yaşanan olaya baktığımızda bunun hangi kategoriye girdiğine tüm vicdan sahipleri rahatlıkla karar verebilirler.
Sistem her zaman bazı olayları bilerek popüler ederek bir taş da birkaç kuş vurma derdine düşer. Ülkenin kan gölüne döndüğü, korku imparatorluğunun ülkeye hâkim kılınmaya çalışıldığı şu günlerde böyle bir olayın gündem edilmesi, gündemi değiştirmek için olabileceği gibi, paralel dikey ayağına çocuk ve gençlerin İslami bir ortamda bulunmasının önünü almaya çalışan sistemin bunu tamamen sıfıra indirme çabasının bir gereği de olabilir. Zira bu olay zihinlerde genellemelere sebep olacaktır.
Sonuç ne olursa olsun, yaşanan ve yaşandığı söylenen bir olay sonucunda dahi kendilerinin habis zemininde neşvü nema bulan bir oluşumu her şartta ve olayda koruyanların sistemin en tepelerinde olması şaşırtıcı değildir. Sistem ile temsilcilerinin ve onların desteği ile büyüyen ve büyütülen oluşumların birbirleri ile et ve tırnak gibi olmaları şaşırtıcı değildir. Dikkat edilmesi gereken asıl husus, ahlaksızlığa zemin hazırlayan, ahlaksızlığı icra eden oluşumları büyüten ve popüler eden, yaptıkları her türlü olayda onları savunan kişileri ülkenin başına getiren sistemin, tüm pisliklerin asıl kaynağı olduğunu bilmektir. Şahıslar kadar sistemin de çürümüş ve kokuşmuş olduğunun, bu söylemlerin sahipleri kadar bu kişileri bu makamlara getiren sistemin de hedef tahtasına konulması gerekir aksi takdirde olaylar tekerrür eder, şahıslar değişir ama sistem ve izlediği politikalar baki kalır.