Zülfikar DOLUNAY

SABIR ZAFERİN ÖNKOŞULUDUR…! – Zülfikar DOLUNAY

sabir-zaferin-onkosuludur

SABIR ZAFERİN ÖNKOŞULUDUR…! – Zülfikar DOLUNAY

İnsanın sırat-el mustakim de “dosdoğru yolda” yürümesi ve bu yolda sabit kalıp hedefe ulaşmasına engel tüm manialara karşı ayak diremesi-direnmesi, vazgeçmemesi, aklın ve İslam’ın gereklerine her halinde uyması-uymaya çalışması, başına gelen musibetlere karşı isyan içerisinde bulunmaması gibi…anlamları içerisinde barındıran sabır hem İlahi sorumluluklarımızı yerine getirmede hemde dünyevi işlerimizde ki başarımızın temelini oluşturmaktadır…

“Sabredenlere ecirleri muhakkak ki hesapsız-eksiksiz ödenecektir.” (Zümer:10) ” Ey iman edenler, sabırla ve namazla Allah’dan yardım isteyin. Muhakkak Allah’ın yardımı sabredenlerle bareberdir.” (Bakara:153) ” Ey müminler, (itaatkârı âsi olandan ayırd etmek için) sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da mallardan, canlardan ve mahsüllerden yana eksiltme ile, andolsun imtihan edeceğiz. (Ey Habibim) sabredenlere (lütuf ve ihsanlarımı) müjdele.” (Bakara:155)

Sabır, insanoğlunun bireysel olarak kalitesini ortaya çıkaran bir ölçüttür. Yani kişi sabırlı-dirençli olabildiği ölçüde kalitelidir-değerlidir ve kalitesi ölçüsündede başarılı olup hedefine ulaşmaktadır. Sabırlı insanların en büyükleri peygamberlerdir ve sabrı ölçüsünde diğerleri… İlahi imtihan gereği geldiğimiz şu dünyada bela ve musibetlerin, sıkıntıların en büyüğüne peygamberler göğüs germiş ve gerçek sabrın nasıl olması gerektiğini ve gerçek bir sabrın zaferi beraberinde nasıl getireceğini bizlere canlı model olarak göstermişlerdir.

İnsanların madenler gibi olduğu gerçeğini göz önünde tutarsak, bu madenlerdeki değer farklılıklarını ortaya çıkaran ve kalite farkını zahir eden ölçünün sabır olduğunu ve altın ile posayı birbirinden tefrik eden ateş hükmünde bulunduğunu görürüz. Tabiri caizse kimin altın kimin bakır, kimin elmas kimin kömür, kimin inci kimin taş, olduğunu ortaya çıkaran bir kalite ölçütüdür. Bu ayrımı çok basit olarak araçlarda da görebiliriz mesela aracın güçlülüğü ve hızı ve hedefe ulaştırma durumu hep motorun sağlamlığıyla alakalıdır… Aracın motorunun gücü-dayanıklılığı-sağlamlılığı-dirençliliği ölçüsünde araçtan performans alabiliriz, güven duyabilir, hedefe ulaşabiliriz. İnsanoğlunun da motoru hükmünde olan sabrının direnci-güçlülüğü kişinin kalitesini ve geleceğini yani imtihanının neticesini belirleyecektir.

“Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?” (Al-i İmran:142) ” Nice peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri sever.” (Al-i İmran:146)

İnsanoğlu şu imtihan dünyasına geldi geleli tüm kazanımlarının ve kaybedişlerinin, tüm zaferlerinin veya yenilgilerinin perde arkası sabırla ilintilidir-alakalıdır. “Hayat iman-hicret-cihat ve şehadettir.” (Üstad H. Hakverdi) sözünün mahiyeti incelenirse görülür ki; hayatın her safhasında-merhalesinde yani iman-hicret-cihat-şehadet merhalelerinin herbirinde başarılı olup olmamak sabırla alakalıdır. Tüm merhalelerdeki imtihanlar ferdin-kişinin sabrını deşifre etmeye yönelik olup asıl bu deşifre ile liyakat tespiti yapmak ve bireyin
cennete gitmeye liyakati olup olmamasının ölçüsü olmaktadır. Tarih nice sayfalar ve dönemler geçirerek günümüze AHİRZAMAN denen kıyamete en yakın belaların, musibetlerin yağmur gibi yağdığı, imanını muhafazanın kor ateşten daha yakıcı olduğu-zor olduğu, deccallerin, Yecüc Mecücler’in kol gezdiği, ifsat ve bozgunculuğun tavan yaptığı, insi şeytanların cinni şeytanlara taş çıkarttığı, tüm ilimlerin- doğruların yalanlara kurban gidip, batılların hakikat kılıfına tam oturduğu karşı duranları iftira ve hilelerle yok ettiği-katlettiği, tüm peygamberlerin ümmetlerini uyarıp dikkat çektiği bir dönemdeyiz…

“Andolsun asra-(zamana-ikindi vaktine) insan gerçekten hüsran içindedir. Bundan ancak iman edip iyi ameller işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır. ” (Asr:1-2-3)

Şu an incelenirse görülecektir ki, Hakkla Batıl mücadelesinin en kritik ve bireysel olarak ta kalite deşifresinin yapıldığı en girift-karışık zemini ve zamanındayız…Ahirzaman için söylenen olayların tam ortasındayız…Andolsun dünya zamanının ikindi vaktine-ahirzamana ahirzamanın da ikindi vaktine yani kıyamete az bir zaman kalaya bir günün akşama yakın vaktine ki insan gerçekten iflas edip sermayeyi tüketti, zamanını heba etti, tüm verilen nimetlere karşılık nankörlük etti, gaflet uykusunun son demine girdi, kibirle-riyayla-hasedle-şehvetle…hem dünyanın hem kendi ömrünün son demine girdi. Kurtulmak için ancak gerçek bir yakaza haliyle irkilip kendine gelip hakikati görüp iman edip salih amellerde bulunursa-ilahi emirlere sabırla rızayla sarılıp yerine getirir ve hem kendine hem de çevresine bu hakikatleri ve bu hakikatlerde de sabırla sebatla yol katetmeyi tavsiye ederse müstesna olur-hüsranda olanların dışında kalır-zafere felaha kavuşmuş olur.

İslam Ümmeti nehir imtihanına hazırlanan Talut’un ordusu hükmündedir.

“Vaktaki Talût (Cihad yapmak için Kudüs’ten) askerleri ile ayrıldı, (ordusuna) şöyle dedi: “- Gerçekten Allah, sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir. Kim de ondan içmezse o benden (bana bağlı olanlardan) dır. Ancak bir avuç içenler müstesna (bu kadar içmelerine izin vardır). Nihayet nehire varır varmaz, askerlerden pek azı müstesna, ondan kana kana içtiler. Vaktaki Talût ile beraberindeki müminler o nehri geçtiler, beri tarafta kalıp nehri geçemiyenler: “- Bugün bizim Calût’a (zâlim düşman hükümdarına) ve ordusuna karşı koyacak tâkatımız yoktur” dediler. Ahirette Allah’ın rahmetine kavuşacaklarını kesin olarak bilen (o nehrin karşı tarafındaki Talût’a) bağlılar ise, şu cevabı verdiler: “- Allah’ın izniyle nice az bir topluluk, daha çok bir topluluğa üstün gelmiştir; Allah sabredenlerle beraberdir.” (Bakara:249)

Gerçek sabır mahiyeti bakımından güçlü bir iman-eminlik-itminan-mutmain olma ve tefekkürle sekineti içerisinde barındırır. Ancak dünya nehrinden içmemeyi veya bir avuç içmeyi kabul etmeyip kana kana içtikçe bu özellikler kaybolur yerini şüpheler-kararsızlıklar, karışık duygu ve düşünceler, korkular-anksiyeteler, ümitsizlik-ye’s ve zaaf-güçsüzlük alır ki işte yıkım gerçekleşmiş, vehmindeki hayallere alt olmuş yenilmiştir…Kıssanın devamında ise az bir topluluğun gerçek bir sabır iksiriyle zaferler kazandığı “galibiyet Hizbullah’ındır” ayetinin tecellisine mazhar olduklarını belirtir.

“Onlar (o teslimiyet gösteren mü’minler) Câlût’a ve onun ordusuna karşı (savaşmak üzere) çıkınca (şöyle duada bulunup) dediler ki: «Rabbimiz ! Üzerimize sabır (güç ve kudretini) boşalt (tıpkı bolca yağan yağmur gibi). Ayaklarımızı (savaş alanında, düşman karşısında) sağlam ve sabit tut ve bizi, İnkâr ve haksızlık içinde bulunan topluluğa karşı muzaffer eyle! Nihayet Allah’ın izni ile kâfirleri bozguna uğrattılar. Müminler safında bulunan Dâvut (aleyhisselâm) da düşman hükümdarı Calût’u öldürdü. Allah, Dâvud’a padişahlık ve peygamberlik verdi ve ona dilediği şeyleri öğretti. Eğer Allah, insanların bir kısmını diğer bir kısmı ile defetmeseydi (müminleri kâfirlere üstün kılmasaydı) yeryüzü fesad ve küfür karanlığına bürünürdü. Fakat Allah, âlemler üzerine ihsan ve rahmet sahibidir. “(Bakara:250-251) vesselam…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu