SABAH’TAKİ “FETÖ SEVGİSİ”Nİ YANSITAN BAZI KÖŞE YAZILARINDAN ÖRNEKLER
SABAH’TAKİ “FETÖ SEVGİSİ”Nİ YANSITAN BAZI KÖŞE YAZILARINDAN ÖRNEKLER
Rasim Ozan Kütahyalı (11 Mart 2012): “Değişim ve yeniden kuruluş sürecinin sivil alandaki en önemli gücü Hizmet’tir. Erdoğan’ın siyasi liderliği ve Gülen’in manevi önderliği birbirlerinin mütemmim cüzüdür.”
Yeni Türkiye denkleminin kurucu siyasi lideri de bellidir: Recep Tayyip Erdoğan… Abdullah Gül şüphesiz bu sürecin Erdoğan’dan sonraki en önemli lideridir. Bu değişim ve yeniden kuruluş sürecinin sivil alandaki en önemli gücü de bir gönüllüler hareketi olan Hizmet’tir. Yani diğer bir deyimle Fethullah Gülen Hareketi’dir.
Beyinleri “Bütün dünya biz Müslümanlara düşman,” diye formatlanmış milyonlarca Anadolu gencinin bu sapkın inançlarını kıran ve onlara İslam’ın evrensel mesajının emrettiği küresel başarı vizyonunu sunan manevi önder Fethullah Gülen’dir. Anlamsız korkularla, paranoyalarla kabuğundan dışarı çıkamayan milyonlarca dindar insanımız, dünyanın 189 ülkesinde iş yapan, üreten, başaran sembol insan modelleri haline gelmiştir Fethullah Gülen sayesinde. Yaşanan bütün gündelik nefs ve iktidar kavgaları gider geriye yukarıda anlattığımız o gerçek tablo kalır. Sel gider kum kalır. Erdoğan’ın siyasi liderliği ve Gülen’in manevi önderliği birbirlerinin mütemmim cüzüdür. Önümüzdeki 12 yıl daha bu böyle olacaktır. Bu bütünlüğün parçalanması atomun parçalanması gibidir ve sonuç BÜYÜK FELAKET olacaktır. Bu felakete bu millet izin vermez…
Rasim Ozan Kütahyalı (18 Mart 2012): “Gülen’i neredeyse 28 Şubatçı ilan edecekler.”
7 Şubat kriziyle beraber bu arkadaşlar ‘nedense’ değişti. Bu sefer de habire ‘cemaat’e ve Fethullah Gülen’e saldırmaya başladılar. Biri, 28 Şubatçıların yasadışı operasyonlarla yurtdışına kovduğu Fethullah Gülen’i nerdeyse ’28 Şubatçı’ ilan etmeye kalktı. Öbürü ise dediğim gibi tüm Gülen hareketine hapis istedi…
Rasim Ozan Kütahyalı (21 Ekim 2012): “Ergenekon’un yargılanabilmesi Fethullah Gülen ve Hizmet sayesinde oldu. Bunu inkar eden alçaktır.”
Hizmet hareketi o dönem bu haklı taktiksel adımı attı,geri çekilir ve boyun eğer gibi yaptı,güç topladı,akıllıca örgütlenmeye devam etti ve zamanı gelince askeri vesayetin tepesine binilmesinde bir numaralı öncü kuvvet olarak sivil iradeyi destekledi…Darbeci generallerin ve bütünüyle Ergenekon’un yargılanabilmesi Fethullah Gülen ve Hizmet sayesinde oldu…Bunu inkar eden alçaktır…
Sevilay Yükselir (21 Haziran 2013): “Gülen Cemaati ile Tayyip Erdoğan et ile tırnaktan ötedir.”
Boşuna hayal kurmayın kardeşim!
Emin olun et bile tırnaktan ayrılır ama Gülen Cemaati ile Tayyip Erdoğan birbirinden ayrılmaz!
Nokta!
Rasim Ozan Kütahyalı (3 Ağustos 2013): “Cemaatçi emniyetçiler, savcılar tarihe altın harflerle geçti.”
Fethullah Gülen ve Hareketi’nin bu davaya [Ergenekon soruşturması kast ediliyor] baş koyması muhteşem bir olaydı. Bu emniyetçiler ve savcılar “cemaatçi” olsun ya da olmasın, hiç önemli değildi. Yaptıkları iş önemliydi. Ve her şeye rağmen bu ekip tarihe altın harflerle geçmiş bir ekiptir.
Rasim Ozan Kütahyalı (27 Kasım 2013): “Hizmet erlerinin devlet kademelerinde görev alması anaların ak sütü gibi haklarıdır.”
Hocaefendi’ye Açık Mektup
Muhterem Hocam dün yayınlanan konuşmanızda siz de bu meselenin geldiği korkunç vaziyetten rahatsızlığınızı belirttiniz. Çok haklısınız. Şu an her gün daha da büyüyen bu yangını bir hamlesiyle söndürebilecek kudrette tek ama tek kişi var: O da sizsiniz Hocam.
Muhterem Hocam siz de çok iyi biliyorsunuz ki bu meselenin özü şu an konuşulan kamuflaj konular değildir. AK Parti hükümeti ile sizin manevi önderliğinizdeki Hizmet Hareketi’nin esas problemi devlet meselesine ilişkindir.
Sizin kesin ve net tek bir konuşmanızla bu mesele çözülebilir.
Hizmet Erlerinin devlet kademelerinde görev alması anaların ak sütü gibi haklarıdır. ‘Cemaat devlete sızıyor, Cemaat devleti ele geçiriyor’ diyen Ergenekonculara karşı cansiperane ve en etkili savaşanlardan biri ben oldum Hocam. Bunu siz de çok iyi biliyorsunuz.
Bana şu ana kadar yapılmış hakaretlerin çoğunluğu Hizmet’in haklarını savunmam sebebiyledir. Yangın yerine dönmüş bu ortamda bile yine söylüyorum: Hizmet mensupları devlete sızmaz, devlete girer ve istediği her pozisyonda çalışır.
2007-12 arası bu millet bu vesayetçi düzene karşı Recep Tayyip Erdoğan’ın siyasi liderliğinde ayaklandı ve bu düzeni yıktı.
Şüphesiz bu haklı isyanda Hizmet Erlerinin çok büyük payı var. Sizin manevi önderliğinizin önemi çok büyük. Hatta eski rejim yandaşları darbe davalarındaki gelişmelerden sizi sorumlu tuttu. Bana da o dönem verdiğim mücadele sebebiyle “Fethullahçı” dediler.
Hasan Celal Güzel (27 Kasım 2013): “Gönül gözü açık Hocaefendi… Binlerce okulu ve yetiştirdiği nurlu gençlikle gönüllerimize taht kuran Hocaefendi ve imanlı cemaati… Erdoğan’ın Cemaat’in desteğine, duâsına ihtiyacı var.”
Özellikle 2012 Şubatı’ndan itibaren MİT olayı ile beraber aradaki köprüler yıkılmaya yüz tuttu. Eminim ki gönül gözü açık Hocaefendi’nin haberi dahi olmadan, bazı emniyet ve yargı mensupları yetkilerini aşarak MİT Müsteşarı üzerinden Başbakan’ı yıpratmak istediler. Bu büyük bir hata idi.
Bir yanda, bazı uygulamalarını ve beyanlarını tasvip etmemekle beraber, Türkiye’nin tek çıkar yolu olarak gördüğüm AK Parti ve Başbakan Erdoğan; diğer yanda dünyanın her yerinde kurduğu binlerce okulu ve yetiştirdiği nurlu gençlikle gönüllerimize taht kuranHocaefendi ve imanlı cemaati… İşin en çok üzüldüğüm tarafı da birbiriyle içiçe olan iki câmianın birbirlerinden başka alternatiflerinin olmaması…
Cemaatin başka bir siyasî alternatifi yok… Durup dururken kendisine dil uzatanlarla mı, yoksa her hususta ters düştükleriyle mi beraber olacak? AK Parti’nin ve Başbakan Erdoğan’ın da Cemaatin desteğine, hiç değilse duâsına ihtiyacı var.
Bu desteği küçümsemek ve işi belirsiz oranlara döküp yok saymak, siyaset organizasyonunu bilmeyenler için kolaydır ancak Başbakan gibi tecrübeli bir siyaset adamı bu gerçeği çok iyi bilecektir.
Rasim Ozan Kütahyalı (17 Ağustos 2013): “Gülenciler devlete sızarken takiyye yapmakta haklıydılar. Bu meşrudur.”
Askeri vesayet rejimi döneminde Hizmet Hareketi “Emniyet ve Yargı’da kadrolaştığımız yalan ve iftiradır” argümanını kullanıyordu. Çünkü açık ve dürüst olunursa eski rejimin patronu TSK’nın tüm cemaat mensuplarını devletten kovacağı ve bu bahaneyle haklarında “Devleti ele geçirmeye teşebbüs”ten dava açılacağı düşünülüyordu.
Haklıydılar, eski rejimin generalleri Gülen Hareketi’ni ve Muhabbet Fedaileri’ni ortadan kaldırmayı kafasına koymuştu. O dönem için takiyye politikalarının kendi içinde anlamı ve meşruiyeti vardı…
Peki gerçekten Gülen Vakfı’nın söylediği gibi bürokrasi ve yargıda cemaat mensupları tasfiye ediliyor mu?
Tasfiye demek o kişinin kurumla ilgisinin tamamen koparılması ve o kurumun bünyesinden tamamen atılması demektir. Mesela Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılanan hemen hemen her asker TSK’dan tasfiye edildi. Bu kişiler isteseler de yeniden subay olup bir göreve getirilemez. Yahut son YAŞ kararlarında eski rejim kafasına yakın generaller emekli edildi, yani tasfiye edildi… Ulusalcı-darbeci kafa yapısına sahip askerlerin son 3 yıl içinde sistemli olarak TSK ile ilişiği kesildi ve bu şekilde askeri vesayet geriletildi…
Bu anlamda bürokraside özellikle Emniyet’te ve Yargı’daki cemaat mensuplarının ise hiçbiri- evet hiçbiri- tasfiye edilmedi… Bir tane bile cemaat bürokratı kurumdan atılmadı ya da emekliye sevkedilmedi…
“Tasfiye edildik” diyen cemaat bürokratları ve yargı mensuplarının hepsi hala devlette görev almaktadır. Bürokrat olanların hepsi hala sivil hükümetin emrinde memurdur. Yargı mensupları da TBMM’nin çıkardığı yasalara itaat etmek zorunda olan, HSYK’nın kontrolünde kamu çalışanlarıdır. Zaten Cemaatin devlet kadrolarının emekli olmasına da daha çok var. Çoğu 30’lu ve 40’lı yaşlarında onbinlerce cemaat mensubu her an hâlâ devlette her pozisyona gelebilir. Sonra sivil hükümete itaatsizlik yapmayan çok sayıda cemaat bürokratı hâlâ iyi yerlerdeler. Diğerleri de Başbakan’ın ve HSYK’nın tek bir talimatı ile istediği yere gelebilir. O zaman nedir bu tasfiye edebiyatı?
“Ağabey” konumundaki Hizmet mensubu kimi devlet görevlilerinin istedikleri yerlerde olmaması, bekledikleri pozisyonlara kavuşmamaları yüzünden çıkıyor tüm bu hikaye. Koskoca Hizmet Hareketi ve özellikle de cemaat medyasının kimi kalemleri 30-35 tane istediği yerde olmayan bürokratın hırsı ve kiniyle hükümete karşı yayın yapıyor…
Hatem Ete (18 Şubat 2013): “Cemaat ile AK Parti’nin vizyonu örtüşüyor.”
Geçmiş ve gelecek tasavvurları birbirlerine yakın; ulusal, bölgesel ve küresel siyaset parametreleri büyük oranda örtüşen; bugüne kadar bürokratik vesayetle mücadelede birlikte hareket etmiş, Cemaat ile AK Parti’nin bu kriz üzerinden ihtilafa düşmesinin bir anlamı yok.
Rasim Ozan Kütahyalı (31 Ağustos 2013): “Hizmet’ten özür dileyin!”
Son dönemde siyasi alandaki teşhisleri kadar spor alanında da teşhisleri tamamen yanlış çıkan, külliyen çuvallayan bu ikili [Cengiz Çandar ve Ertuğrul Özkök], kamuoyu önünde Hizmet’ten özür dilemek zorundadır.
Emre Aköz (19 Kasım 2011): “Gülen cemaatinin üyeleri Güneydoğu’da da fedakârca çalışıyor. PKK gıcık oluyor.”
Gülen cemaatinin üyeleri her yerde olduğu gibi, Güneydoğu’da da fedakârca çalışıyor.
Ne mi yapıyorlar? Örneğin “Okuma Salonları” adlı bir girişimleri var. Yoksul ailelerin çocuklarına ekstra öğretim görme imkânı sağlanıyor.
Ben geçen yıl Diyarbakır’a gittiğimde, bu salonlardan birini gezmiştim: Okuma salonları, “dershane, kütüphane, yardım evi, kültür ocağı” arası bir organizasyon.
Para talep edilmeden, çocukların öğretimdeki eksikleri tamamlanıyor. Kimi kırık notlarını düzeltiyor, kimi sınavlara hazırlanıyor.
Devletten beş kuruş alınmıyor. Girişimi tamamen gönüllü işadamları finanse ediyor. Ramazanda çocukların ailelerine erzak gidiyor, akşam birlikte iftar yapılıyor.
Velhasıl PKK’lılar… Gülencilerin din kardeşliğini sağlamlaştırdığını… Yoksul Kürt çocuklara yeni ufuklar açarak, militanlaşmalarını engellediğini görüyor… Ve fena halde gıcık oluyor!
KCK’ya karşı yapılan operasyonların, cemaatin çalışmalarını rahatlattığı bir dönemde, PKK’nın Gülencilere yüklenmesi normal değil mi?