Ramazan Hasbihalleri – “KADİR”İN ÇOCUKLARI – Lokman Hikmet SEBAT
Ramazan Hasbihalleri – “KADİR”İN ÇOCUKLARI – Lokman Hikmet SEBAT
“Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna sorulduğu zaman: Hangi günah yüzünden öldürüldün?(Tekvir 8-9)” Ey Yüzüne tebessüm en çok yakışan çocuk söyle, suçun neydi senin? Kimlerin rahatını bozdun da bu hale getirdiler seni? Minnacık bedenini delik deşik ettiler kurşunlarla, şarapnel parçalarıyla. Tozlara, topraklara buladılar her yerini, ağzını, burun deliklerini. Niye böyle parçalara böldüler seni Ey Çocuk, ülken gibi? Kolun başka yere, bacağın başka yere savurdular. Faltaşı gibi açık kapkara gözlerini bıraktılar bize ve sana bakan yağmurlar birde. Nasıl bir tehlike arzettin ki deşip karnını ciğerlerini döktüler sokaklara,sahillere. Beynini akıttılar yere parçalayıp kafatasını? Günahın neydi Çocuk? Masumiyet mi yoksa?
Ey Güzel Çocuk! Ey teninden cennetin ıtırı yayılan, terinden cennetin balı damlayan çocuk! Hüseyin’imizin Aliyyel Asğaride ufacıktı sizin gibi. Ve çok iyi biliyorum suçu neyse onun, aynı suçun maktülüsünüz sizde. Suçunuz masumiyet, suçunuz adalet, suçunuz eşitce ve özgürce bir yaşamın tek adresi kucaklarda büyümeniz. Suçunuz suçsuzluğunuz.
“Ne oluyor size ki zayıf ve âciz erkeklerle kadınlar ve çocuklar, Rabbimiz bizi ahalisi zâlim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla deyip dururlarken siz, Allah yolunda savaşmıyorsunuz?(Nisa 75)” Sen evet evet sen! Haberlerde, sosyal medyada Gazze’de her anlamda paramparça olan insanları gördüğünde gözünü kaçırma. Bak bir daha bir kez daha bak. Ta ki yüreğindeki sızı boğazını yakana kadar. Bir türlü olmuyorsa bu, adeta bir taşa dönüşmüşse yüreğin, sevdiklerini koy o sahneye. O feryadı insanı sağır eden anaya kulak ver. Şucaiyye’de enkaz altında kalmış o kadını sevdiğin düşün. Hastanede ipek saçları kıpkırmızı kan yangınlarına dönmüş o 3-4 yaşında var yok kız çocuğunu kucağına almış, çılgına dönmüş babanın bir anlığına sen olduğunu farzet. Bak o resimlere Müslüman. İzle tekrar tekrar o sahneleri. Hiç birşey yapamasanda öfkeni bir bıçak gibi bile zalime ve paylaş acılarını mazlumların. Kim bilir belki paylaşıldıkça çoğalan sevgiler gibi, paylaşıldıkça azalır acılarımız.
“Sen de öleceksin, onlar da.(Zümer 39)” Sanmayın bu devran hep gider böyle. Sanmayın hep enkazlarında acıların ağıdını biz yakarız. Sanmayın hep ölüm bizedir bu dünyada. Sanmayın hep gam bize, hicran bize, firak bize. Ölüm var ya ölüm, tek tek yakalayınca şah damarlarınızdan “geçerken uğradım” gibi değil, kalıcı gelecek size ey zalimler! Ey perde arkasındakiler, oyun kurucular! Neyse, size ne dense nafile. Mazlumların elleriyle alınan intikamdan anlarsınız siz. Sonra ayak parmaklarınızdan başlayarak yavaş yavaş ruhunuzu bin bir ızdırapla alan Azrail anlatır size meramımızı ve sonra uzun uzadıya Zebaniler anlatır dünyanın gariblerine yaşattıklarınızı.
“Selam, Ta ki şafak atana kadar(Kadir 4-5)” Hedefimiz selam, barış, esenlik, adalet, özgürlük, huzur ve eşitlik. Bu mücadele ne zamana kadar mı? İslamın İranda başlayan şafağı Bağdat’ı, Şamı, İstanbulu, Kudüs’ü ve dünyayı sarana kadar. İşte o gün ölmeyecek Gazze’de bir günü bir ömre bedel olan “Kadir”in çocukları. Kadir gecesinin o selamı dalga dalga yayan sabahında yeryüzünün her kurak toprağına hayat verirken, hayat bulacak Gazze, hayat bulacak Kudüs, hayat bulacak Filistin, bir kez daha İslamın sabahında.
Hem “Sabah da yakın değil mi?(Hud 81)”