Süleyman DAĞISTANLI

Ölüm Bey ve Askerleri

Feridüddin Attar’ın Mantıku’t Tayr kitabında şöyle bir hikâye geçer;
“Gözün kararması, kulağın duymaması, ihtiyarlık, acizlik, aklın, düşüncenin zayıflığı… Bunlar ve bunlar gibi yüzlercesi, ölüm beyinin askerleridir… Hepside ölüme kuldur bunların! Gece gündüz bu askerler gelip çatarlar, adeta; “Arkadan beyimiz geliyor” derler. Bu askerler her yandan gelip çattılar mı, sende yolundan kalırsın, nefsinde. Nefsinle güzel geçindin; onunla işretlerde bulundun, meclisler kurdun. Fakat bu askerlerle padişah, yani ölüm, gelip de çepeçevre etrafını kuşattı mı, sen o köpekten ayrı düşersin, o köpek de senden ayrı düşer. Burada ayrılır, ayrılık derdine müptela olursunuz ama Gam yeme, burada ona bir daha ulaşamasan bile cehennemde ulaşırsın… orada beraberce hoş bir vakit geçirirsiniz…”
Evet, demek ki insan ölümü unutabilir, gaflete düşebilir; ancak ölüm beyinin askerleri olan yaşlılık, gözün kararması, kulağın duymaması, acizlik, aklın ve düşüncenin zayıflığı, her daim hayatlarımızı kısıtlamada ve ölüm beyinin geleceğini anlatmaya çalışmaktadır.
İlahi imtihanın bir gereği olarak dünya sahrasına gönderilen insan, ilk günden itibaren süre gelen hak batıl savaşında lanetlenmişlerin ilki olan İblisin türlü tuzaklarına maruz kalmakta ve bir anda bilerek veya bilmeyerek onun yolunda çalışmakta ve ömrünü bu uğurda heba edebilmektedir.
Peki insan ölümü unutup gaflete düşüyor da ölüm de unutuyor mu insanı. O da unutuyor mu hayatı, insanın ölümü unuttuğu kadar. İnsan bir ömür unutsa da, ölüm bir an bile geciktirmiyor, unutmuyor insanı. Sen ona karışmasan da, ondan rahatsız olmasan da o sana sürekli askerlerini gönderiyor; canını, aklını, hayatını ve hayata dair ne kadar güzellik varsa alıyor yavaş yavaş elinden. Tıpkı süfyani sistemler gibi… Biz onları unutsak da, onlardan rahatsız olmasak da onlar rahat bırakmıyor bizleri. İslam aleminin başına musallat olmuş bu süfyaniler gönderdikleri askerleri, uşakları ile ve yaptıkları icraatlerle; canımızı, malımızı, aklımızı, dinimizi, neslimizi ve vatanımızı alıyor elimizden siyonizmin, emperyalizmin, iblisin askerleri olduklarını haykırırcasına. Yaptıkları icraatlerle halkımızın sadece bu dünyasını değil ahiretini de tarumar etmeyi kendilerine şiar edinen bu süfyanileri tanımaz ve onlardan rahatsız olmaz hatta onlara karşı mücadele etmez isek ölüm beyinin askerlerinden gaflete düşenler gibi ebedi hüsrana uğrarız.
“Öyle ise beni azdırmandan dolayı ben de mutlaka onları saptırmak için senin dosdoğru yoluna oturacağım, sonra elbette onların önlerinden ve arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım ve onların çoğunu şükredici kimseler bulmayacaksın.”(A’raf 16,17) sözüne, insanoğlunun “…Evet sen bizim Rabbimizsin, Şahid olduk.”(A’raf 172) sözünden daha fazla sadakat gösteren İblis her çağda ve mekânda kendine has uşakları vasıtasıyla insanları haktan ve hakikatten gafil kılmaktadır.

Ölüm ile Hayat, Zillet ile İzzet, Gazap ile Rahmet, Batıl ile Hak, Safevi Şiası ile Ali(a.s) Şiası, Emevi Sünniliği ile Muhammedi(a.s) Sünnilik ve nihayet Amerikancı İslam ile Öz Muhammedi İslam arasında yer ile gök kadar fark olduğu inkâr edilemeyecek kadar açık ve net bir hakikattir. Oysa insi ve cinni şeytanların ayartması ile bazen insan;
Hak ile batıl savaşında Emevi Sünniliği veya Safevi Şiiliği yaparak Öz Muhammedi İslam’dan tamamıyla uzaklaşıp, rahmete karşılık İlahi gazabı hak ederek, batıldan yana saf tutup zillet ile yaşayan ölüler olmayı, izzet ile yaşamaya ve izzet ile ölmeye tercih edebilmektedir.

Evet, hayattaki en acı gerçek olan ölümden daha da acı bir şey vardır ki bu da “zillet ile yaşamaktır.” Nitekim tarih, izzet ile ölmeyi zillet ile yaşamaya tercih eden kahramanlarla doludur. Peygamberler ve onların varisleri bu kahramanlıkların kendileriyle destanlaştığı kişilerdir.

Günümüzde, Süfyani sistemlerde yaşarken, süfyanilere uyum sağlamanın, onlardan gaflete düşmenin, onlardan rahatsız olmamanın hatta memnun(!) olmanın adıdır zillet. Yaptıkları icraatlerle toplumu; görmez, duymaz, anlamaz, aciz ve düşünce bakımından zayıf hale getiren bu süfyaniler bununla da kalmayıp kendilerine kul, köle, uşak ve asker olmuş kişilerin ağzından da her fırsatta ilahlıklarını, süfyaniliklerini açıkça dile getirmekten çekinmemektedirler. Yaptıkları tüm icraatlerle beyleri ve efendileri olan Siyonizm ve emperyalizme kul köle olduklarını belli eden bu süfyaniler akıl ve düşünceden mahrum bıraktıkları halkları kandırabilmekte ve kendileri ile birlikte ateşe çağırmaktadırlar. Süfyanileri iyi tanımalı, icraatlerini iyi tahlil etmeli ve kimin adamı olduklarını, beylerinin kim olduğunu anlamalı. Aksi takdirde Attar’ın dediği gibi “…cehennemde onlarla birlikte hoşça(!) vakit geçirirsiniz…” sözünün muhatapları olabiliriz Allah muhafaza.

Peki insanların çoğunun inanmadığı (Hud 17), şükretmediği (Bakara 243), bilmediği (A’raf 107), cahillik ettiği (En’am 111), zanna uyduğu (Yunus 36), aklını kullanmadığı (Ankebut 63), hakkı kerih gördüğü (Zuhruf 78), yoldan çıktığı (A’raf 102), nankörlük ettiği (Nahl 83), hakkı yalanladığı (Şuara 223) bu zorlu imtihan meydanı olan dünyada, insi ve cini şeytanların, süfyanilerin ayartmalarının güçlü olması insanlar için bahane olabilir mi?
Allah-u Teâlâ’dan kâfirler topluluğundan başkasının ümit kesmeyeceğini (Yusuf 87) bilen bizler Süfyanilerin tüm planlarına rağmen Rabbimizin “rahmetinden ümit var olanlarız.”

Ölen, öldükten sonra dirilen ve ahvalini anlatan ya da ölümden kurtulan kimse olmayabilir bu hayatta. Ancak, zilleti izzete dönüştüren kahramanlar vardır her çağda. Zilletle yaşamaktansa izzet ile ölümü seçen ve şehadetiyle insanlığa hayat bağışlayan İmam Hüseyinler var. Ölümden beter olan Amerikancı, Süfyani bir sistemi yıkarak zafere ulaşan ve ellerinden alınan tüm güzellikleri, hakları yani Öz Muhammedi İslamı yeniden kazanarak yeryüzünde ki tüm mazlumlara ümit ışığı olan ve ahir zamanda insanlığa lütfedilmiş İlahi bir nimet olan İran İslam İnkılâbı var.

Canlarının, mallarının, namuslarının İslam’ın güvencesi altında olduğu, nesillerinin Allah’a asker olarak yetiştirildiği bu inkılap öyle bir inkılap ki; din, dil, ırk, mezhep, bölge ayrımı yapmadan tüm ezilenlere yaşama, mücadele etme ve gerekirse izzet ile bu uğurda ölebilme dersi vermektedir.

İcraatleri ve söylemleri ile kendilerinin kimin uşağı ve kimin kölesi olduğunu her fırsatta belli eden ve tabileri ile ebedi cehennemi hak eden günümüz süfyanilerini tanımak, onlara karşı mücadele içerisinde olmak;
Yine, yaptıkları işlerle Allahın ve kullarının hoşnutluğunu kazanan ve insanlığın ümit kaynağı olan İran İslam İnkılabını tanımak ve ona layık olmaya çalışmak ümidiyle yazımız bir dua ile bitirelim;
İlahi! Bizlere kuvvet ile birlikte akıl, tevazu ile birlikte izzet, iktidar ile birlikte basiret, bela ile birlikte iman, güzellik ile birlikte iffet, cesaret ile birlikte insaf, zorluk ile birlikte sabır ver. İlahi! Bizlere sorumluluktan kaçan inanç ucuzluğuna karşı dayanma gücü ver. Bizleri duyarlılık ve aydınlık faziletinden mahrum bırakma… Amin

Related Articles

3 Comments

  1. Kaleminize sağlık. ” İlahi! Bizlere sorumluluktan kaçan inanç ucuzluğuna karşı dayanma gücü ver.” Sanki içimizden geçenleri okuyup yazıya dökmüşsünüz.
    Yazılarınızın devamı dileğiyle

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button