Süleyman DAĞISTANLI

MEZAR TAŞLARI VE DİZİLER… – Süleyman DAĞISTANLI

mezar-taslari-ve-diziler

MEZAR TAŞLARI VE DİZİLER… – Süleyman DAĞISTANLI

“Ve o gün (Allah), onların hepsini mahşerde toplayarak meleklere; “Bunlar size mi tapıyorlardı?” diyecek, Melekler de; “Seni tenzih ederiz. Bizim velimiz onlar değil sensin. Hayır, onlar cinlere (şeytanlara) tapıyorlardı ve çoğu onlara iman eden kimselerdi.” derler. (Sebe Suresi 40-41)

Kurdukları zulüm ve küfür sistemleri ile şeytanın müminleri olan deccali ve süfyani sistemin temsilcileri, şeytana olan imanları gereği hakkı ve hakikati ters yüz etmeyi, hakkın karşısında batılı, iyiliğin karşısında kötülüğü, adaletin karşısında zulmü, helale karşılık haramı, iffete karşı hayâsızlığı, doğruluk karşısında yalanı, nur karşısında karanlığı; hem kendi dünyalarında hem de hüküm sürdükleri topraklarda yaşayan halkların hayatında hâkim kılmayı, ihlas(!) ile çalışarak elde etmeyi amaçlamış ve hayatın tüm alanlarında bu amaç doğrultusunda hareket etmişlerdir. “Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin dostları ise tağuttur. Onları aydınlıktan karanlıklara sürüklerler.” (Bakara 257) ilahi hitabında belirtildiği üzere, insi ve cinni şeytanların dostları olan deccali ve süfyani sistemler, halkları iki dünyada da karanlıklara boğmak için iman ettikleri şeytanın yolunda ihlas(!) ile çabalamış ve bir an olsun bu amacından vazgeçmediği gibi türlü türlü yollar keşfederek amacına ulaşmayı arzu etmiştir. İşte bu yolların en tehlikelilerinden biri, halklarda ki iffet, hayâ, namus ve izzet kavramlarının yok edilerek onların yaşayan ölüler haline getirilme çabasıdır. Bunun en etkili yönteminin televizyon gibi hem görsel hem de işitsel yayın organları olduğunu bilen zulmün ve karanlığın temsilcileri, bu silahı öylesine etkili kullanmıştır ki, girmedik ev, ulaşmadık köşe bucak bırakmamıştır.
Bu yazımızın konusu, tek amacı ahlak ve namusu yıkmak olan ve gencinden yaşlısına, çocuğuna kadar tüm aile fertlerinin müptela edildiği dizi ve diğer televizyon programlarıdır. Ülkemizde televizyonun tarihine bakıldığında, ilk özel kanallar 80’li yılların sonunda ve 90’lı yılların başında yayına girmeye başlamış, 1954 yılında ilk deneme yayınının yapıldığı ülkemizde 70’li yılların sonlarına gelindiğinde dahi ancak nüfusun %50’sine hitap edebilmiş, ancak özel kanalların açılması, teknolojik gelişmeler derken bu oran günümüzde %100’lere yaklaşmış ve dizi sektörü denilen yeni bir sektör ortaya çıkmıştır. Her ne kadar maddi kaygılar ile anılarak amaçları buymuş gibi gösterilse de, ülkede süfyanilerin doku değişimi dedikleri şeyin gerçekleştirilmesinde büyük roller oynayan diziler, artık o kadar artmıştır ki, her bir kanalın onlarca dizisi bulunmakta ve her yıl toplamda 70‘den fazla dizi başlayıp bitmekte ve yerine yenisi yapılmaktadır. 2012 yılı verilerine göre ortalama televizyon izleme sürelerine bakıldığında bu oran ABD’de 8,5 saat iken diğer ülkelerde bu süre ortalama 3,5-4 saat arasında değişmekte ve Türkiye de ise bu oran 3,9 saat olarak verilmektedir. Televizyonda yayınlanan programların dağılımında birinci sırada %38 ile yerli diziler gelmekte ve bu dizilerin konu dağılımları ise %33 romantizm, %31 komedi, %13 aile olarak geçmektedir.(1) Tabi araştırmalarda “romantizm” diye geçen başlığın ahlaksızlık, “komedi” diye adlandırılan başlığın; laşkalık ve şaklabanlık ile izzet ve hayânın yok edilmesi, “aile” olarak geçen şeyi ise aile içi tüm değerlerin yıkılıp alt üst edilmesi olarak anlamak gerekir. İşte böyle düşünüldüğünde süfyanilerin, halkları ne denli ifsat ettikleri ortaya çıkmaktadır.

Küçüklüğümden beri her mezarlığa gidişimde veya yanında geçişimde sürekli “mezar taşlarını okumak unutkanlık yapar” derlerdi. Muhtemelen sizler de duymuşsunuzdur. Nedeni nedir bilmem ama tahminim zihnin gereksiz şeylerle doldurulmasıdır unutkanlığa sebep olan şey. Geçenlerde, her yıl ülkede yaklaşık 70 dizinin, yayınlandığı yıl bir müddet devam edip bir yıl dahi dolmadan bittiğini duyunca çok şaşırmıştım. Demek ki kaç dizi başlıyor ki, sırf 70 tanesi bir yıl içerisinde bitiyor. Her ne kadar bunun sebebinin düşük reyting(!) ve maddi zorluklar(!) olduğu söylense de, halkı ifsat etmek için bizzat süfyanilerce her türlü desteğin (senaryo, para, mekân, oyuncu, reklam) sağlandığı bu dizilerin böyle bir problemi olduğuna inanmak saflık olur diye düşünüyor insan. Şöyle bir düşündüğümüzde bir dizide en az onlarca karakter yer alıyor ve bu karakterlerin her biri birbirinden daha ahlaksız, birbirinden daha alçak karakterler, yaşantılar da hakeza, işte bu karakterlerin değil dizide ki yaşam(!) şekilleri, isimleri dahi zulüm altında inleyen mazlum halkın zihninde ne unutkanlıklara neden olur, ne yaralar açar… Elbette farklı düşünülebilir ancak kendilerinden hiçbir hayır sadır olmayan ve olmayacak süfyanilerin böyle bir amaçları olduğunu düşünmekteyiz. Zira bu unutkanlık; zulmü, küfrü, yoksulluğu ve zorbalığı görmezden gelebilecek bir unutkanlık olmakta ve süfyanilerin saraylarında rahatça oturmalarını sağlamaktadır. Bir diğer nokta ise, yıllar önce(2007-2008) duyduğum ancak sayıları tam olarak hatırlamadığım ilginç bir araştırmanın verileri idi. Bu araştırmaya göre son 3 yılda yayında olan tüm dizilerin evet istisnasız olarak tüm dizilerin başrolünde oynayan ya da bir numaralı kadın karakterinin dizi içerisinde gayri meşru olarak çocuk sahibi olmasıydı. Evet, bu dizilerin senaryosu ayrı, kurgusu ayrı, konusu ayrı, senaristi, yönetmeni, oyuncusu ve mekânı, zamanı ayrı; Kimi mafya (!) dizisi, kimi tarihi (!), kimi aile (!), kimi komedi (!), kimi trajedi (!) dizisi olan bu yapımların her şeyi ayrı olsa da ortak olan noktaları, tamamını bir paydada topluyor. İşte bu ortak noktalar; tüm bu yayınları her yönden destekleyen ve bizzat reklamını yaparak umuma yayan süfyaniler ile bu dizi ve filmler aracılığıyla ifsat etmek istedikleri halklardır. İşte bu iki ortak nokta tamamen farklı(!) tüm bu dizilerin tek bir paydada toplanarak, tek bir amaç doğrultusunda hareket etmelerini sağlıyor. Halkın uyutulması, ahlaksızlaştırılması, namus ve iffetinin ayaklar altına alınması, zalimlerin zulmünden habersiz olarak yaşayıp zulmedenleri rahat ettirmesi, yapılan bu dizilerin asıl amaçlarındandır. Bir şeyin şüyuu bulmasının vukuu bulmasından daha beter olduğunu bilen süfyaniler, halkın %1’ini dahi temsil etmeyen ve yansıtmayan hayatları, öylesine yoğun bir şekilde işleyip umuma yaymaktadır ki, gerçek hayatta karşılaşılan tüm uç örnekler sıradanlaşmakta, dizi ve filmler aracılığı ile aşinalık oluşturulan tüm rezillikler, hayatın bir parçasıymış(!) gibi algılanmaktadır. Özellikle dizilerde anlatılan hayatların ve yaşanan olayların, çoğu zaman basın yayın aracılığı ile reyting (!) için yapıldığı duyurulmaya çalışılsa da mesele kesinlikle böyle değildir, bizzat her türlü fuhşiyatın ve günahın alenileştirilmesidir amaç. Ayrıca süfyaniler, dizi ve filmlerde ki tek kötü şey sigara ve içkiymiş gibi onları sansürlerken(!), her türlü ahlaksızlığı ve hayâsızlığı özendirerek, “kendilerine yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayın denildiğinde biz ancak ıslah edicileriz derler” (Bakara 11) ayetinin günümüzdeki muhatapları olmaktadırlar. İslam, günahın umuma yayılmasının önünü almak için işlenen suçlarda birden fazla şahit şartı getirmiştir, örneğin dört kişinin şahit olduğu bir günah artık bireysel olmaktan ziyade umuma yayıldığı için cezayı gerektirmiştir. İşte bu noktadan düşünüldüğünde, süfyanilerin dizi ve filmler aracılığı ile günahı değil birkaç kişiye, milyonlara yaydığını görmekte ve bu yolla neyi amaçlayıp neyi elde ettiğini daha net görebilmekteyiz.

Halktan gelen tepkileri bertaraf edebilmek adına iyi polisi de kötü polisi de bizzat uygulayan süfyaniler, kendi yandaşlarının dilinden eleştiriler(!) yaptırmakta, halktan gelen eleştirilerin çerçevesini çizerek, sınırlarını kendileri belirlemektedir. Böylelikle asıl rahatsızlık duyulan mesele başka yönlere çekilmekte, başka bir koldan da dizi ve filmlerin toplumsal hayatta açtığı yaraların, tedavi edilmeye (!) çalışıldığı izlenimi verilmektedir. Örneğin baş süfyan bile bir diziden rahatsız olduğunu (!) dile getirebilmekte, (oysa bir anlamda reklamını yapmaktır bu) ve halka bu dizilere bizzat kendisinin izin verdiğini unutturarak bu işten muzdaripmiş (!) gibi bir hava estirmektedir. Geçenlerde, dizi ve filmler ile ilgili rastladığım bir yazıda aynen şu ifadeler geçiyordu; “Roman ve hikâyeden uyarlanan filmler, kitap okuma oranının azalmasına sebep oluyor(!).” İşte bu tarz eleştiriler(!) ile dizi ve filmlerin getirmiş olduğu olumsuzlukların bunlardan ibaret olduğu izlenimi veriliyor. Ayrıca söz konusu yazıda, “dizi ve filmlerin çocuk ve aileler üzerinde ki olumsuz etkilerinden dolayı alo 183 hattının aranarak uzmanlardan danışmanlık alabilirsiniz” ifadesi yer alıyordu. Sanki aranan bu birim, devletin bir birimi değilmiş gibi, devlet de bu işten muzdarip olmuş ve zararları ile mücadele ediyormuş havası estirilmeye çalışılmaktadır.

Bizler ne teknoloji düşmanıyız, ne de televizyon ile bir alıp veremediğimiz var. Bizim derdimiz her türlü araç gereci, basın ve yayını halkı ifsat edebilmek amacıyla kullanan süfyaniler ve onların sinsi oyunlarıdır. Yazımızın fazla uzamaması adına burada bitirirken, fırsat bulduğumuz takdirde, konunun ikinci kısmı olan komedi filmleri ve komedi programları ile ilgili meselenin başka bir yazıda ele alınacağını ifade etmek isteriz. Evet, bu konu uzun olduğu kadar hassas da bir konudur. Son olarak, yıllar önce bir büyüğümüzün gittiği şehirden dönerken kızı için ısrarla tesettürlü bir oyuncak bebek arayıp bulduğunu duymuş ve değil yayınlanan dizi ve filmlerin, küçük bir çocuğa alınacak oyuncak bir bebek için dahi, aile fertlerimiz için ne denli hassas olunması gerektiğini bir kez daha anlamıştım. Var olan boşluğun hak ya da batıl ile bir şekilde doldurulacağını bilen bizler, her alanda olduğu gibi film ve sinema alanında da örnek alınması gereken bir noktada olan İran İslam Devleti’nin yaptığı filmler ile bu boşluğu doldurduğu düşüncesindeyiz. Özellikle peygamber ve imamların hayatlarının konu edildiği filmler, çizgi filmler ile ekranlarda bir devrim başlatan İran sinemasının, alternatif olarak çevremize önerebileceğimiz türden olduğu kanaatindeyiz.

İlahi! Bizleri, ailemizi, çevremizi, ülkemizi ve tüm mazlum dünya milletlerini, deccali ve süfyanilerin şerlerinden emin eyle. İlahi! Bizleri, gelmesi ile birlikte batılın yok olacağı hak ve hakikat yolunda çalışan ve çabalayanlardan eyle. Amin

(1)http://www2.deloitte.com/content/dam/Deloitte/tr/Documents/technology-media-telecommunications/tr-media-tv-report.pdf

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button