Maneviyat Sömürüsü Altında Ülkemiz…
Bismillahirrahmanirrahim
Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla
“Ve sakın, o çok aldatıcı, sizi Allah ile aldatmasın” Fatır-5
Tarih sayfaları geçmiş bir çok medeniyet ve krallıktan bahsetmektedir. Ekseriyetle zulüm ve acı dolu bu sayfalarda bir çok siyasi ve stratejik oyunlar da yer almaktadır. Gücü elinde bulunduran krallar halklarının kendilerini sorgulamalarından ve kendilerine karşı ayağa kalkmalarından çok endişe etmişler ve bunu engellemek için türlü yol ve yönteme başvurmuşlardır. Kimi halka göz açtırmayıp önüne geleni katletmiş kimi halklarını ağır vergiler altında ezmiş kimi halkını türlü spor ve aktivitelerle oyalamıştır. Ancak eşine ender rastlanan “duygu ve vicdan sömürüsü” yöntemini kullanan yöneticiler halkın kendilerini sorgulamasına fırsat vermeyip kendilerini daima haklı ve karşı duranları suçlu çıkarmışlardır. Öyle ki kimse itiraz edemez ve itiraz edenler kendini suçlu hissettirilir bu yönetimde vatan, millet kavramlarını da arkasına alan yöneticinin karşısında duranlar hain damgası yiyebilmektedir.
Ancak tarihin eşine rastlamadığı türden duygu sömürüsünün üzerinde bir “iman sömürüsü” ile karşı karşıyayız. Dini duyguların sömürülmesinden farklı olarak her türlü imani, manevi hassasiyeti kullanıp içine vatan, millet duygularını da katarak duygusal baskı ortamı oluşturmaktadır.
Ülkemizde durum bahsettiğimiz türdendir hatta daha vahimdir. Gücü elinde bulunduran iktidar ülkenin ekonomik gücünün kendi eliyle sıfıra inmiş olmasından hicap duymak bir yana olayları dış güçlere bağlayarak sebep oldukları durumu kapatma peşindedir. Daha ileriye giden iktidar yardakçıları ise halkı seferberliğe çağırmakta “Batının oyunu” edebiyatıyla insanları uyutmaktadır. Peki neden? Bu mazlum halk yüz yıllardır ağır vergiler altında inim inim inleyen halk değil midir? Düşman ve küfre karşı malından ve canından fedakarlık yapmış değil midir? O halde şu soruyu sormak hakkımızdır ki fedakarlık yapmamızı isteyenler neden kendi lükslerinden feragat etmiyor? Cevabını ise temiz vicdanlara bırakıyorum.
Ne yazık ki içinde bulunduğumuz dönem kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir zulüm dönemi olmuştur. Evvelde görülen krizlerin hafif kaldığı bir süreç ilmek ilmek işlenmiştir. Durumun ekonomik izahını yapanlar, olayı batıya bağlayanlar, halkı dolar bozmaya çağıranlar bir yana süreci Efendimizin(s.a) ve ashabın maruz kaldığı boykot dönemine benzeten hadsizler ya meselenin özünden bi haberdirler yahut insanların dini hassasiyetlerini hedeflemektedir. Bu kelime oyununu yapanlarla Fatır-5’te belirtilen aldatma yöntemi sizce de aynı değil midir?
Hak-batıl savaşı ezelden beri devam eden ve kıyamete dek süreceğine emin olduğumuz bir gerçektir. Ancak yukarıda örnek verdiğimiz boykot dönemi ile mukayese yapanlar vicdanlarına şu soruları acaba hiç yönlendirmemekte mi?
Peygamberin(s.a) yolundan giden bir lider Avrupa birliğine girmek için manevi değerlerden taviz verir mi? Özgürlük adı altında zina ve ahlaksızlığın önünü açar mı? (AB uyum yasaları) Çocuk tecavüzlerine sessiz kalır ve adeta teşvik edenleri bakan seçer mi? İsrail’e bir taraftan çıkışıp diğer taraftan el sıkışır ve “İsrail bakkal mı ki ilişkilerimizi” keselim der mi? Filistin’in yanında olduğunu söyleyen bir lider modeli çizip tek mermi bile göndermez mi? Darbe ve terörün arkasında Amerika olduğunu dile getirdiği halde Amerika’ya stratejik müttefik der mi? Amerika Türkiye ilişkilerini karı koca ilişkisine benzeten bu kişinin damadı ve hazine bakanı değil midir? Ülkenin en önemli kurumlarını “haçlı-siyonist” ülkelere adeta peşkeş çeker mi? Kendi şahsına “fakir” diyen bir kişi Cuma namazına yüzlerce Mercedes ile gider mi ve halk fakir iken saray kelimesinin basit kaldığı külliyede yaşar mı? Hepsinden daha acısı ekonomi bozulunca “Onların doları varsa bizim Allah’ımız” var diyerek veya Soma, Ordu gibi felaketlerde “kaderinde var” gibi söylemlerle kritik konularda Allah, kader gibi mukaddes kavramların arkasına sığınarak onları eleştiriye açık alay edilesi bir hale sokar mı?! Yorum sizin…
Diğer taraftan iktidarın yandaşı olan medyanın öne sürdüğü argümanlardan birisi de ekonomik haçlı savaşları başlatılıyor diyerek ekonomik çöküntünün üzerini örtmektir. Amaç Türkiye, Türkiye bölünmek isteniyor naralarıyla adeta kurbanlık koyun moduna sokmaya çalışan kurnaz medyanın dilinde dolaşan bize ambargo var bize saldırıyorlar diyerek seferberlik başlatma derdindedirler. Rahatından ödün vermeyip nemrudane yaşantı sürenler ne yüzle halka ellerini taşın altına koymanın çağrısını yapmaktalar hakikaten ilginçtir.
Evet emperyalist ve Siyonistler Türkiyeyi bölmek ve parçalamayı hedeflemektedirler. Fakat halkın cebindeki son kuruşa kadar göz dikmenin bir açıklaması var mıdır? Önümüzdeki tablo günahkâr bir kişinin şeytanı suçlamasından daha trajikomik değil midir?
Amerika kimin zamanında askerlerimizin başına çuval geçirdi? Ve nota vermeyi reddederek “ne notası müzik notası mı” diyerek durumu basitleştiren kimdi? Irak’ın işgali için tezkere çıkması için can atanlar kimdi? Önce “One Minute” dedikten sonra israilin OECD ülkelerine girişini onaylan kimdi? Bu kadar hayati düşmanlığımız varken ABD’ye stratejik müttefik demeyi sürdüren kimdi? Diğer taraftan ülkenin neredeyse her kurumunu özelleştirenler kim? ÖTV vb. vergilerle halkı fakirleştirenler kim? Ülkemizi hayvan, saman ithal edecek hale getirenler kim? Ülke ekonomisini betona gömenler kim? Sözde İHA, uçak, tank, füze yapar hale gelen ülkemizde bunların fabrikalarının bile yeri hala belli değil. 2000’lerin başlarında “Batı gelişmemize engel oluyor sözüne katılmıyorum. Bünyeniz güçlü ise kimse size zarar veremez” diyenle ekonomiyi batıya bağlayıp doların artması durumunda savunmasız bırakan ne yazık ki aynı kişidir. Ortada açık bir ambargo yokken bu hale gelen ekonomimiz ya yıllardır maruz kalsa ne olurdu diye soru geliyor akıllara. Bunun en güzel çözümü de İran İslam Cumhuriyeti gibi sözde değil emekle dıştan bağımsız bir model ortaya koyarak olur. Ne kadar üretim çok olursa ekonomi o kadar güçlü olacaktır.
Sonuç olarak gelinen noktada halkın duygularını manevi değerlerini sömüre sömüre bu kadar yıl başta kalabilen iktidar yeniden aynı yola başvurarak aslında acziyetini ifade etmektedir. Trump karşısında kuvvetli bir adım atamayan sözde dünya liderinin Beşar Esad’ı bir haftada zalim, düşman, katil… ilan ettiğini unutmamak gerekir. Zulme karşı duracak samimiyete hasret olan mazlum halkımız izzetli ve kararlı bir adım beklemektedir.
Rabbim halkımıza yardım etsin.
Selametle…
Muhammedi Yolcu