Komplo teorileri ve ‘Paranoyak Yurttaş’ın yükselişi – Metin Gürcan
Komplo teorileri ve ‘Paranoyak Yurttaş’ın yükselişi – Metin Gürcan
Yayın Tarihi: 20 Mart 2017
Komplo teorilerinin siyasi ve sosyal inşa veya yıkım için kullanılabileceğini ilk kez 2008 yılında ABD’deki yüksek lisans eğitimimde Rusya Siyasi Tarihi dersi aldığım ve sıkı bir Rusya uzmanı olan Mikhail Tsypkin Hoca’nın ağzından duymuştum. ‘Komplo teorileri yeterince kıvama geldiğinizde size annenizin ninnisinden daha tatlı gelir’ demişti ve eklemişti ‘Çünkü komplocu mantık bir süre sonra bağımlılık yaratır. Onu tükettikçe tüketmek isterseniz. Tükettikçe bir yandan size rahatlama verir çünkü hiç bir başarısızlık ve hata sizin eseriniz değildir. Diğer yandan da içten içe size yalancı bir kibir aşılar. Sizi bir bıraksalar. Aslında neler yapıp neler başaracaksınız.’
Geçen hafta Türkiye’nin boğuştuğu güvenlik sorunlarını anlatmak üzere davet edildiğim Roma’da Ivan Krastev ile sohbet imkanı yakaladım. Kendisinin yazdığı 16 Mart 2017 tarihli ve ‘The Rise of Paranoid Citizen (Paranoyak Yurttaşın Yükselişi)’[1] başlıklı yazıdan çok etkilendim ve bu yazıya da başlık yapmak istedim. Çünkü artık adını koymalıyız: Türkiye’de o partili veya şu partili demeden, o siyasi görüşten veya şu siyasi görüşten demeden komplo teorilerine bağımlı ‘Paronayak Yurttaşlar Çağı’na girdik.
Aslında bu çağa sadece Türkiye değil bütün dünya girdi. Ivan Krastev’in yazısındaki temel tezi şu: Bu yeni çağda siyasi ideolojiler eriyor ve giderek anlamlarını yitiriyor. Daha da önemlisi artık tüm dünyada komplo teorileri, siyasetin kalbindeki ideolojilerle yer değiştiriyor. ‘Artık’ diyor Krastev ve devam ediyor ‘İdeolojiler değil komplo teorileri insanları sokağa döküyor ve siyasi liderlerle takipçilerini birbirine kaynaştırıyor. Hatta seçimlerin sonuçlarını tayin ediyor.’
‘Örneğin’, diyor Krastev ve devam ediyor: ‘2010 yılında Polonya’da, Başkan Lech Kacznski ve beraberindeki 95 Polonya’lı politikacının içinde bulunduğu uçağın Rus kenti Smolensk yakınlarında düşmesi resmi olarak kaza olarak açıklansa da bu kazanın bir sabotaj olduğu yaygın inancı, şimdiki sağcı iktidar partisi Hukuk ve Adalet Partisi’nin (PiS) son genel seçimlerdeki başarısıyla, muhtemelen eğitim, gelir düzeyi, dini faktörler ve diğer herhangi bir etkenden çok daha etkilidir.’
Krastev’in dikkatini çektiği bir önemli nokta ise komplo teorilerinin demokratik toplumları kendi içinde ve vatandaşlarla politikacılar arasındaki ilişkileri paramparça eden bir güvensizlik salgınına neden olması.
Bu güvensizlik salgınına en güzel örnek ABD. ABD’de yapılan son anketlerde Amerikalıların yüzde 37’sinin Başkan Trump’ın aslında Rusya’nın algı mühendisliği ile seçildiğine dair yüksek kanaati olduğu görülüyorken,[2] Cumhuriyetçilerin yüzde 25’i yani ise Trump’ın ve kampanya ekibinin Başkan Barack Obama’nın emriyle dinlendikleri iddiasına inanmakta.[3]
Yeni iletişim teknolojileri (özellikle sosyal medya) ve bunların yarattığı opak fikir balonları komplo teorilerinin yayılmasındaki en önemli nedenler. ‘Ama asıl can sıkıcı sorun şu’ diyor Krastev ve devam ediyor ‘İnsanların bugünlerde neden neredeyse her şeye inanmaya hazır oldukları değil, paylaşılan komplo teorilerinin etrafında inşa edilen siyasal kimliklerin demokrasinin iç mantığını ve yurttaşların liderlerinden hesap sorma yetilerini nasıl değiştirdiği.’
O zaman komplo teorilerinin toplumu çürüten güvensizlik salgınlarına neden olmaları yanında diğer iki özelliği de artık siyasal kimlik inşa etmeye imkan vermeleri ve belki de en önemlisi siyasi liderleri ‘hesap sorulamaz’ hale getirmeleri. Yani aslında demokrasinin olmazsa olmazı ‘hesap verebilirlik (accountability)’ prensibinin içini boşaltması.
Yani Krastev şu acı gerçeğe dikkat çekiyor: Komplo teorileri tarafından şekillendirilen bir dünya görüşünde, siyasal liderler kötü kararlarından ve başarısızlıklarından ülkeye, topluma veya temsil ettikleri siyasi kitleye karşı tuzaklar kuran gücü tartışılmaz görünmez düşmanlarını suçlayarak kurtulabilirler. Artık dünyada bir ‘Komplo Teorisi Siyaseti’ olgusu var ve her yerde iyi satıyor. Aslında ne olduğunu (yani gerçeği) ve bundan kimin sorumlu olduğunu ortaya koymakta kafa karıştırıcı olan komplo teorilerini ideolojilerden ayıran bir tehlikeli özellik ise Krastev’e göre ‘Nasıl bir dünyada yaşamak istediğimiz hususunda bize bir önerme veya model sunmamaları.’
Yani yıkmada ve suçu yansıtmada çok başarılı olan komplo teorileri ideolojilerin aksine bir ‘ideal dünya’ önermiyor. Komplo teorileri ‘yeniyi inşa’ konusunda üzerinde tartışabileceğimiz bir model sunmuyor.
Komplo teorileri ile ideolojileri ayıran bir başka özellik ise ideolojiler ‘siyasi karşıtlar’ üretirken komplo teorileri ‘siyasi karşıtlar’ değil ‘kesin inançlı zombiler’ üretiyor. Krastev şöyle devam diyor: ’20. yy’da ideolojiler siyasi karşıtlar yarattı. İdeolojiler uğruna kimi zaman kavga ettik, uğurlarına çok kan döktük. Ama bu karşıtlıkları siyasetle ve diplomasi ile kan dökmeden de yönetmeyi öğrendik. Ama komplo teorileri ise karşıt değil, siyasal liderlerine karşı koymaya ya gönülsüz yahut bunu çok rahatsızlık verici bulan zombiler üretiyor.’
Komplo teorilerinin bir başka kötü özelliği ise taşıyıcı kolonu olduğu siyasi kimliğin özeleştiri ihtiyacını ortadan kaldırması. Örneğin, eğer Trump’ı seçtiren Putin ise, Demokratların Hillary Clinton’ın neden kaybettiği yahut onun adaylığıyla ilgili neyin daha az ikna edici olduğuyla ilgili çok da uğraşmalarına gerek yok. Ve eğer Trump 20 Ocak’ta yönetime geldikten sonra başlayan Trump-karşıtı protestolarda protestoculara birileri para ödemiş ise, o zaman Cumhurityetçilerin protestolarla ilgili Trump’ın hatalarından konuşmasına, onu eleştirmesine gerek yok.
Yine Krastev’e göre komplo teorilerinin demokratik siyasette neden olduğu bir başka temel değişim insanların gerçeği bulmaktan daha çok şifre çözmekle, sırları ortaya çıkarmakla uğraşmasıdır. Gerçeklik fikri mantığımıza hitap etmektedir. Komplo teorilerinin çekiciliği ise hayal gücümüze hitap etmelerindendir. Bir kişi, gerçekliğe kendisi kendi öz çabası ile ulaşabilir, yalnız bir sır ona bir başkası yani bir ‘deşifre edici’ tarafından ona açık edilebilir. Bir sırrın ikna edici olması içinse sarsıcı ve beklenmedik olması gerekmekte. Belki de medyamızda son dönemde sırları ve gizemleri ‘deşifre’ eden ‘şifre çözücü uzmanların’ yani komplo teorisi ara birimlerinin popülerliğinin artmasının nedeni acı gerçek. Gerçeği arama ve anlamaya çalışma gibi zahmetli ve zihinsel açıdan yorucu bir iş yapmak yerine, ‘şifre çözücü uzmanların’ açık ettiği sırlara inanmak, iman etmek o nedenle çok daha kolay.
Yazımı birkaç soru ile bitireyim: Acaba komplo teorileriyle savaşmak mı yoksa onları yok saymak mı daha iyi? Acaba komplo teorileri yüksek sesle itiraz mı etmeli yoksa sadece kahkahalarla gülüp geçmeli mi? Ama sanırım en kötüsü toplumun bir bölümünün ‘iman ettiği’ komplo teorilerine diğer bölümünün bağırarak itiraz etmesi, bir diğer bölümünün ise kahkahalarla gülmesi. Kısaca toplumun bir komplo teorisi üzerinden üçe bölünmesi:
İman ettikleri/inandıklarına sövenlere öfkeden diş gıcırdatanlar,
Birilerinin iman ettiklerine/inandıklarına yüksek sesle sövenler,
Yukarıda her iki gruba bakarak kahkaha ile gülenler şeklinde 3’e bölünmesidir.
Bu bölünmüşlük size bir yerlerden tanıdık geldi mi?
[1] https://www.nytimes.com/2017/03/16/opinion/the-rise-of-the-paranoid-citizen.html
[2] http://edition.cnn.com/2016/12/18/politics/poll-russian-hacking/
[3] https://today.yougov.com/news/2017/03/09/public-largely-rejects-trump-wiretap-accusations/