Halk Haber'den...

İŞÇİ – Cabir AÇIKSÖZ

isci

İŞÇİ – Cabir AÇIKSÖZ

Yaşadığımız şu ülkede gündemi hiç eskimeyen bir konudur işçiler ve onlara reva görülenler. Bu yüzden bir kez de biz konuşalım istedik bu gündemi. Maalesef hiç eskimeyen ve daima Süfyanilerce görmezden gelinen ve halkımızın da görmezden gelmesi istenen bu konuyu bir kezde biz irdeleyelim dedik.

Evvela konuya Peygamber Efendimizin konuyla alakalı hadisleriyle başlamak istiyoruz. Nebevi hadislerde işçinin hakkı üzerinde basa basa duran Rasül-ü Kibriya bakın ne demektedir? “Ücretliye/işçiye hakkını teri kurumadan önce verin!” “Sizden birinin din kardeşi onun işinde, emrinde çalışırsa ona yediğinden yedirsin, giydiğinden giydirsin, ona gücünün üstünde yük yüklemesin.” “Çalıştırdığınız kimselere memur, işçi veya hizmetçilerinize yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin.” “Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem):
Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:
1) Kıyamet günü üç kişinin karşısında olurum. Benim adımı vererek anlaşan sonra da anlaşmaya uymayan kişi,
2) Hür birini köle olarak satıp parasını yiyen kişi ve
3) İşçi tutup işini gördüren ve ücretini vermeyen kişi’ buyurdu.

Şehid Mutahhari de Doğruların Öyküsü eserinde şöyle anlatır: “O gün Süleyman bin Cafer ve İmam Rıza (a.s) birlikte dışarı çıkmışlardı. Güneş battı ve Süleyman evine gitmek istedi. Ali ibni Musa’r-Rıza (a.s) ona “bizim eve gel, bu gece bizle beraber ol” dedi. İtaat etti ve İmamla birlikte onun evine gittiler.
İmam, hizmetçilerini çiçek dikmekle meşgul gördü ve yine İmamın gözü, onlarla bir45likte çiçek dikmekte olan yabancı birine ilişti. “Bu kimdir?” diye sordu.Hizmetçiler bunu bugün bize yardım etsin diye ücretli tuttuk.
– Çok güzel, ona ne kadar ücret tayin ettiniz?
– Sonra bir şeyler verip onu razı edeceğiz.
İmamda rahatsızlık ve öfke izleri belirdi. Ve hizmetçileri cezalandırmak üzere onlara döndü. Süleyman Caferi: “niçin kendinizi rahatsız ediyorsunuz?dedi.
İmam buyurdu: Bunlara tekrar tekrar talimat verdim. Bir işe başlanırken, işin ücretini tayin etmeden önce asla bir kimseyi görevlendirmeyin, dedim. İş ücretini tayin ederseniz, iş sonunda karşınızdakine bir miktarda fazladan verebilirsiniz. Elbette o da kendisine verilen muayyen ücretten fazlasını aldığı için size müteşekkir ve sizden memnun kalır. Sizi sever, aranızdaki ilgi daha da sağlamlaşır böylelikle yalnız kararlaştırdığınız miktara iktifa etseniz bile karşınızdaki sizden rahatsız olmayacaktır. Fakat ücreti tayin etmez de karşınızdakini görevlendirirseniz işin sonunda ona verdiğiniz her miktara rağmen, kendisine gösterdiğiniz sevgiye inanmayıp belki de sizin ona daha az ücret verdiğinize inanacaktır.”

İşte İslami anlayışta, Resulullah’ın sözlerinde, Ehli Beyt’in ahlakında ve nazarında böylesine hassasken işçi hakları, kendi dindarlıklarına toz kondurmayanların, Cuma namazları kılarken ki görüntülerini medyada servis edenlerin yönetiminde ne haldedir işçiler izaha gerek var mı? Her gün ama her gün karın tokluğuna zor işlerde çalıştırılan mazlum işçilerin güvenlik önlemi alınmadığı için ölümlere yollanmasının dinle İmanla bir alakası olabilir mi? “Yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin” diyecek kadar işçinin emeğine saygı duyan Peygambere bağlıymış gibi gözükenlerin yönetiminde nasıl olur da kompradorlar zenginleştikçe zenginleşiyor, mazlum işçilerse bu zengin parababalarının umursamayışları, göz göre göre ihmalleri yüzünden ölmeye devam ediyor? Ve işin en acı tarafı da şu ki; bu zalim patronlara hesap bile sorulamıyor. Hiçbir tedbir alınmadan ölüm madenlerine yollanan maden işçilerini katleden Süfyani zihniyet, bunun adını ‘kader’ koyduğu için, bu Süfyani zihniyetin enikleri olan Rezidans sahibi kanı beş para etmezlerse, ölen mazlum-mağdur işçilerin ardından bu cinayete “sektörel kaza” damgasını yapıştırıveriyorlar. Hal böyle olunca dünyanın en fazla iş kazası ve işçi ölümü yaşanan ülkeleri içinde ilk sıralarda olmamız istatistiki bir bilgi oluyor. Soma faciasından bugüne kadar yurdun çeşitli yerlerinde ölen 400’ü aşkın işçi bir rakam oluveriyor.

Şimdi bazınızın aklına şöyle bir soru gelebilir. Niye böyle yerlerde çalışıyorlar o zaman? Gidip daha normal, tehlikesiz işlerde çalışsınlar, olmaz mı? Doğru olur. Asgari ücretle de çalışabilecekleri çok yer var. Çalışabilirler. Ama geçinebilirler mi? Kendilerine yat almayı lüks değilde ihtiyaç gören ve halka karar kıldıkları üçbeş kuruş asgari ücreti ‘iyi para’ diyerek çok gören Süfyanilerin baktığı yerden bakılmıyor işte dünyaya. Onlar nasıl bir hayal aleminde yaşıyorlar, açıkçası bilemiyoruz. Ama mızrak çuvala sığmıyor öyle kolay kolay. Yoksa madenlere her gün ölüm korkusuyla giren işçi, bilmem kaç katlı gökdelenin dış cephesinde çalışan işçi kafayı mı yemiş o zor işte çalışsın? Bu memlekette işçinin alnına yazdıkları yazgı budur işte. Ya asgari ücrete razı olur, nefes bile almadan yaşarsın ya da her gün ölümü göze alarak biraz daha iyi para kazanacağın işte çalışırsın. Seç beğen.. Kırk katır mı, kırk satır mı?

İşçileri böylesine mağdur eden bu zihniyet, helak olan kavimlerin zihniyetidir inanın. Şuara Süresinde Cenab-ı Hak, Şuayb Peygamberin diliyle özelde o dönemin emek sömürücülerine, genelde ise tüm işçi haklarını, daha doğrusu tüm hak sahiplerinin haklarını sömüren zalimlere bakın nasıl hitap etmektedir. “Doğru terâziyle tartın. İnsanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin ve yeryüzünde bozguncu olmayın(182-183).” Doğru teraziyle tartın, yani vicdanınıza, Selim aklınıza bir sorun bu yaptığınızın doğruluğunu. Kendi birkaç günlük sefanız için kaç yuvayı kararttığınızı. Tartın bu işi yüreğinizde(ki varsa tabi) elinize geçenin, buna değip değmediğini. Insanların haklarından hiçbir şeyi eksiltmeyin, ücretlerini tastamam verin, güvenliklerini adam gibi sağlayın, ölümlere kılıf bulacağınıza, hayata çare olun. Ve yeryüzünde bozguncu olmayın, çünkü emeğin sömürüsü bozgunculuktur. Hakka girmek bozgunculuktur. Kimseye hesap vermeyeceğim inancıyla tedbir almadan mazlumları ölüme yollamak bozgunculuktur. Ve unutmayın birgün siz o sırça köşkünüz de zıkkımlanırken, yaktığınız o bozgunculuk ateşi başınızı saracak. O gün sizi ne malınız, ne bahaneleriniz ve ne o çok güvendiğiniz Süfyaniler kurtaramayacak. Çünkü onların helakı sizden beter olacak. Ardınızdan kanına girdiğiniz mazlumların çocukları ‘ölmüştür geçmiştir’ diyecek sadece ve sizin içinse ‘sektörel kaza’ oldu diyecekler. Ettiklerinin kazası yaşandı diyeceğiz. Ama bizimki ne bahane ne yalan olmayacak.

Rabbim bizleri her hak sahibinin hakkının tastamam ödeneceği İslami yönetime tez zamanda kavuşmayı nasip etsin.
Mazlum-mağdur milyonlarcamızın bir alev olup zalimin üstüne yağacağı o kıyam gününü görmeyi hepimize nasip etsin. Âmin.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu