İlkeli Muhalefet ve Devrimci Duruşta İlahi Yöntem
Bölüm-1 İslam dini hakkındaki suizanlara cevap
Andolsun biz her ümmete, “Allah’a kulluk edin tağuttan kaçının” diye peygamberler gönderdik.(Nahl,36)
Din kavramının her zaman güçlülerin zayıfları ezmek veya idare etmek için ortaya attıkları kurallar bütünü olarak gören düşünürler, ruhban sınıfının yöneticilerin emrinde bulunmaları ve hiç ezilen içinde yer almamalarını kendilerine dayanak olarak görmüşlerdir. Kendilerince haklı yönleri bulunan bu filozofların göremedikleri veya görmek istemedikleri bir hakikat var ki o da Allah’ın elçilerinin bu tezlerine asla uymamalarıdır.
Tarihin en büyük devrimcileri, Allah’ın elçileri ve onların yolundan giden yüce insanlar olmuşlardır.
Örneğin Kur’an’da Hz. Nuh’un kavmini uyarmasına karşın insanları Ondan uzaklaştıranlar kavminin kodaman ileri gelen takımıydı diye geçer (Müminun 23-24) ve
Hz. Salih’in uyardığı Semud kavmini saptıran 9 fesatçı şımarık kişiden bahseder.(Neml, 48-49)
Halklarını kul olarak gören zalim nemruda karşı kahramanca mücadele eden Hz. İbrahim ve israiloğullarına acımasızca zulmeden Hz. Musa ve Hz. Harun’un mücadelesi tarihe geçmiş ve hayranlığa medar olmuştur.
Hz. Muhammed(s.a)’in de en büyük mücadelesi hak ve adalet mücadelesiydi. Ebu Süfyan, Ebu Cehil ve Ebu Leheb’in düşman kesilme sebebi halk arasındaki ayrıcalıklı sınıflarının ellerinden gitmesi olmasaydı neden fikirsel bir mücadele değil de kırbaç ve kılıca başvursunlar ki? İslam köle ve kadın haklarını savunmasa idi neden ilk girenler genelde köle ve kadın olsun ki? Zengin sınıfından iman edenler de halk arasında iyiliksever olarak bilinen soylu müstesna kişilerdi. Hal böyle iken ne hakla İslamiyet için güçlülerin şatafat içinde olduğu bir din olduğu iftirası edilebilir ki?
Hz. Âdem’den beri direniş ve devrim tarihi olan İslami hareket, amacı şahsi çıkan olan Bel’am gibiler sebebiyle nasıl afyon ilan edilebilir?
Kaldı ki Peygamberliğin neticelenmesi ile bitmeyen hatta şiddetini artıran bir mücadele ortada iken…
Efendimiz(s.a)’den sonra İmam Ali’nin mücadele ettiği de saray dini ile vahiy dininin mücadelesiydi hele de İmam Hüseyin(a.s) ki gelmiş geçmiş en büyük devrim hareketinin hem membaı hem kurbanı değil midir?
Maalesef zulme başkaldırışta Ehli Beyt, birkaç paragrafa sığmayacak bir mesele olduğu için diğer bölümler içinde yer yer değinilecektir.
İslam dini için ortaya atılan insanları pasifize ettiği, köşeye çekilmeye hayattan kopmaya sebep olduğu düşüncesi ne kadar da yersiz bir düşüncedir. Bilakis aksiyon ve ilim dini olan İslam ruhban gibi sadece ibadetle geçirenler ile özdeşleştiremez olsa olsa o kişilerin tembelliği ile ilişkilendirilir. Hele hele din tüccarı olarak günümüzde tanımlanan dini kendine sadece kisve yapıp saman altından su yürütenlerle asla özdeşleştirilemez. Koyun gibi zalimlerin arkasından gidenlerin sorumluluğu kendine tilki gibi insanları aldatanların sorumluluğu da kendinedir.
Oysa İslam feda ve vefa dinidir!
Hz. Yahya’nın ve İmam Hüseyinlerin uğruna başlarını feda ettikleri ancak tek bir mazluma zarar gelmesin diye gayret ettikleri dindir. Nitekim her birinin karşısında konunun başındaki ayette belirtildiği gibi bir tağut vardı.
Kısa ve öz olarak anlatmaya çalıştığımız hakikat: Allah’ın yolu ve yolcularının zulme onay vermeleri asla mevzu bahis olmayıp her birinin öncelikli amacı Allah’ın dinini anlatmakla birlikte insanları yaradılışın fıtratına ters kanunları ile zalimane hükümler koyan, insanları sınıflara ayıran, fitne ve fesat çıkaran, kendilerini adeta halkının rabbi ve sahibi gören, insanlara kul köle muamelesi yapan tağutlara karşı gelmektir.
Tağut kelimesi kelimesinin azgınlık yaparak Allah’ın ilahi veya fıtri kanunlarına karşı gelen kişilerin genel adı olduğunu belirtip ilk bölümü burada noktalıyoruz.
Muhammed Yolcu