İki Arada Bir Derede Kalanlar – Lokman Hikmet SEBAT
İki Arada Bir Derede Kalanlar – Lokman Hikmet SEBAT
Halk Haber’de 2 Mayıs’da yayınlanan bir gazete haberinde gördüklerim, işte korktuğumuz başımıza geliyor dedirtti bana. Haber şöyle: “Bakan Bozdağ açıkladı: Türkiye’de 15 bin Suriyeli suça karıştı.” [1]
Suriye’deki kirli savaşın ülkemizde ki ustayken çıraklaşan taşeronları, bu kadarını hesaplamışlar mıydı acaba? Savaşın ilk günlerinde üç ayda Suriyeyi fethedeceklerini, Emevi Camii’nde namaz kılacaklarını beyan edenler, köşe yazılarında:” Aman dikkat edin Esad kaçtığında paraları da götürmesin.” hesabı yapan “dilikaralar” bu kadarını kestirebilmişler miydi bilemiyorum. Ama şunu iyi biliyorum ki suça karışan değil 15 bin, yüzbin bile olsa umurlarında olmayacağı gibi, kına bile yakar bunlar.
Gelelim korktuğumuz meseleye. Büyük Ortadoğu Projesi adlı şeytani oyunun gereği olan terör belasından neler çektiğimizi iyi bilirsiniz. Ve bu belanın bize getirdiği nice sorunu… Bunlardan bir tanesi de doksanlı yıllarda köyünden, tarlasından, vatanından kovulan, zulümden kaçan milyonlarca insanımızın yerleştiği büyük şehirlerde ki büyük çıkmazdı. Kelimenin tam manasıyla “iki arada bir derede kalma” deyiminin canlı örnekleriydiler. Memleketini, akrabalarını, kimisi kurban verdiklerini ardında bırakmanın hüznünü yaşarken, birde geldikleri ortamda kendilerine yönelen “kim bunlar?” diyen o bakışlar. Terör destekçisi olmasa bile, hatta terörden en büyük darbeyi yemiş olsa bile, terörist muamelesi görenler. Fakirliği iliklerine kadar işlemiş bu halkın yerleştiği yerlerse, sanayi sitesi çevreleri, varoşlar. Kalabalık mahallelerde birçok şehirden toplanmış mazlum insanlar. Haliyle kısa bir zamanda oluşan inanılmaz kültür karmaşası ve genelde çok çocuklu bu ailelerin çocuklarını ekmek parası için çalıştırması. Sonrası malum, kültürel yozlaşmanın ortasına düşen bu çocukların, gençlerin birçoğunun günah batağına batması. O jenerasyondan çok az insan vardır sağlam çıkan emin olun.
İşte böylesi zalimane bir projenin mağdur şahitleri olan bizler için, şimdilerde Suriyeli göçmenlerin, resmi rakamlarla, 15 bininin suça karıştığını görmek açıkçası tedirgin edici. Akıllara o zor günleri getiriyor bu haberler. Bugün İstanbul, Ankara, Adana gibi büyük şehirlerde, hemen hemen her köşe başında Suriyeli çocuk, kadın dilencilere rastlamak sıradan bir şey artık. Metroda, otobüslerde bağıra, bağıra konuşan garip giyimli Suriyeli gençlerle karşılaşmak normal artık. Her yer de ama her yer de Suriyelileri görmek bilindik artık. Dilini bile bilmedikleri bir ülkede yaşadıkları bu kültürel karmaşanın, yoksunluğun, yoksulluğun, çelişkilerin bunları getirdiği nokta şu an 15 bin suçlu. “Perşembenin gelişi Çarşambadan belli” deyimince bu tablonun yarınını, eğer bir önlem alınmazsa, kestirmek hiç de zor değil.
Böylesine bir manzara ile yüz yüze olmamıza rağmen, Suriyeyi kan gölüne çeviren vahşilere her türlü barınak, silah, erzak, mühimmat desteği veren Emperyalizm ve Siyonizmin sadık uşaklarının kalkıp, utanmadan, sıkılmadan:” Türkiye’de 15 bin Suriyeli suça karıştı.” deme cesaretini göstermeleri, aslında ağababalarının nasıl da sadık köleleri olduklarını ve halkımızı zerrece umursamadıklarını gram aklı olanlara göstermiş oluyor.
Çünkü,biliyoruz ki; eğer bu Süfyaniler Suriye’de savaşan vahşilere destek vermeseler, durmaksızın Türkiye üzerinden savaşçı transferi yapmasalar, bu mesele çoktan kapanmış olacaktı. Suriye’nin Mazlum ve Mücahid halkı kendi yaralarını saracak, halkımız ise yukarıda bahsi geçen sorunları yaşamak zorunda kalmayacaktı. Ama görünen o ki, bu Süfyaniler bütün hesaplarını bu savaşa endekslemişler. Bu onlar için bir var oluş ya da yok oluş mücadelesi olmuş. Ve yine biliyoruz ki; ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, ne dolap çevirirlerse çevirsinler bu işin sonucu onların yok oluşuyla ve İslami Direniş Cephesi’nin zaferi ile sonuçlanacaktır. Duamız o ki; Rabbimiz, halkımıza toplu uyanışlar nasip etsin. Suriye’de Hak mücadelesi veren Beşşar Esad ve ordusuna, şanlı Hizbullah’a en kısa zamanda zaferler ihsan etsin. Çağın en kirli savaşının orta yerinde kalan Suriyeli mazlumlara yardımını esirgemesin ve onlara dayanma gücü versin. Son sözümüz de Erzurumlu Dadaşımızın sözüdür tüm batıl cephelere:” Madem ki öleceksiniz,niye hırlıyorsunuz?”
[1] https://www.halkhaber.org/2014/05/02/turkiyede-15000-suriyeli-suca-karisti/
Kafirlerin Müslümanları yok etmek sindirmek için bir planı tuzağı varsa; Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek, ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların en hayırlısıdır.