İHANET ANLAŞMASI – Süleyman DAĞISTANLI
İHANET ANLAŞMASI – Süleyman DAĞISTANLI
Tarih boyunca insanlığın başına bela olan, kan, gözyaşı ve fitne ile varlıklarını sürdüren Siyonistler, 1948 yılında ümmetin bağrına bir bıçak gibi saplanmış ve gasıp ismini alarak ümmetin ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın bulunduğu topraklarda kan ve gözyaşları üzerine İsrail adında bir rejim kurmuştur. İsrail’in kuruluşunu bilmeyen ve okumayanların İsrail ile ilgili getirilen yorumları ve eleştirileri aşırı bulmaları hakikati değiştirmeyecektir. Öncelikle İsrail gasıp bir rejimdir zira Filistin topraklarına dünyanın her yerinden getirilen ve Filistinliler katledilerek evlerine yerleştirilen, ardından o toprakları kendilerine vaad edilen topraklar olarak niteleyip Filistinlilere soykırım uygulayan bir rejim devlet değil eşkıyadır. Eve giren ve ev ahalisini öldürdükten sonra evin kendisine vaad edildiğini iddia edip bunu meşrulaştırmaya çalışan bir hırsıza ve varlığına ne derece tahammül edilebilir(!) ve meşru(!) görülebilirse, İsrail de o kadar meşru (!) görülebilir. Yıllarca asabiyet damarı güçlendirilmeye çalışılan halklara yutturmaya çalıştıkları vatanın ve milletin çıkarları, dengeler vb. süslü cümleler ile böylesine gasıp bir rejimi dahi meşrulaştırmaya çalışan sistem son yıllarda İsrail ile olan ilişkilerini gizleme gereği dahi duymamıştır. Kurulduğu ilk günden itibaren dünyada anti-emperyalist ve anti-siyonist olma anlamında 1. Sırada olan bu aziz halkın başına musallat olan zulüm sistemi ve temsilcileri İsrail ile ilişkileri en üst seviyede tutmayı kendileri için şeref saymışlardır. 1948 yılında kurulduktan sonra uluslararası alanda İsrail’in varlığını tanıyan ve devlet olarak kabul eden ilk Müslüman ülke Türkiye olmuş, geçen süre içerisinde ilişkiler hep en üst düzeyde devam etmiştir. 1996’da Türkiye ile İsrail arasında imzalanan serbest ticaret alanı ve askerî eğitim işbirliği anlaşmalarıyla birlikte Türkiye-İsrail ilişkileri 2009 yılındaki Davos’a kadar çok fazla medyada gündem edilmemiş, ancak ilişkiler en üst düzeyde devam etmiştir. Bu ilişkiler son yıllara kadar İsrailli eski bir diplomat tarafından ifade edildiği gibi uzun süre “yasak aşk” minvalinde devam etmiş, siyasi otoriteler kendi halklarının gözünde değer kaybetmemek için sözde düşmanlık ama özde en yakın dostluk seviyesinde ilişkilerini sürdürmüşlerdir. 2009 yılındaki Davos tiyatrosu sistemin ve başındaki süfyanın ömrünü uzatması anlamında can simidi olmuştur. Aslında tiyatro çok fazla uzun sürmemiş henüz toplantı bitmeden kabadayılık yapan süfyan basın önünde tepkisinin gasıp rejimin cumhurbaşkanına olmadığını dile getirmişse de bu sahne çok fazla gündem edilmemiş ve sahte kabadayılık sahnesi yıllarca tekrar tekrar gösterime girmiştir. 2010 yılında, savaş sebebi olan Mavi Marmara olayı yaşanmış ancak süfyan ve ekibi tarafından değil savaş, nota vermek dahi absürt sayılmış, İsrail’e nota vermenin müzik notası olmadığı dile getirilmiştir. Yıllarca hakikati saklanmış olan Mavi Marmara hadisesinin ekmeğini yiyen süfyan, her dara düştüğünde Samiri’nin buzağısı misali “eeey İsrail” naraları atmış, ancak fiiliyatta ilişkiler daha da geliştirilmiştir. Bir süre sonra halkın tepkileri üzerine gasıp rejim başbakanının Mavi Marmara şehitleri için özür dilediği (!) söylenmişse de bunu kimse duymamış, ancak Ankara Canavarı Melih’in süfyana hitaben şehrin billboardlarına astığı “İsrail’e özür dilettiğin için minnettarız” (1) afişleri bu senaryonun gerçekliğini arttırmıştır. Bir de üzerine karşılıklı olarak büyükelçilerin geri çekilmesi gündem edilince senaryonun gerçekliği en üst seviyeye çıkmıştır.
Geçen süre içerisinde devletin en üst düzey temsilcilerinin dilinden İsrail’e muhtaç olunduğu, İsrail ve halkına düşman olunmadığı, İsrail’de afet olmaması için dua edilip böyle bir durumda İsrail’e yardıma gidecek ilk ülkenin Türkiye olacağı, İsrail’e Akdeniz üzerinden içme suyu götürülebileceği vb. birçok söz sarf edildi. Acaba dünya üzerinde halka rağmen halkın en büyük düşman olarak gördüğü ve düşmanın da halkın kanına susadığı bir düşmana bu kadar sevgi besleyen bu sistemden ve başındakilerden daha haini ve daha alçağı var mıdır?
İsrail’in varlığının kabul edilmesi dahi İsrail’e yapılmış en büyük lütuf iken bir de bunu dünya halkları gözünde meşrulaştırmak için gece gündüz çalışmak, ticari ve askeri imtiyazlar sağlamak ümmetin bağrından söküp atılması gereken İsrail’i yeniden kurmaktan daha zor bir iştir.
Şunu unutmamak gerekir ki dünyada, halkı dahi terörist olan tek devlet İsrail’dir. Zira tüm yerleşimciler gasıptır ve çocuğundan yaşlısına kadar herkes eli silahlı ve Filistinlileri öldürmeyi şeref sayan şeref yoksunu insanlardır(!). Türkiye’nin en popüler gazetecilerden birinin yakın zamanda İsrail’e giderek orada bulunan Siyonistler ile gerçekleştirdiği röportajlarını anlattığı bir yazısında “Her iki ülkenin liderinin birbirine şaşırtıcı derecede benzediğini” ifade ettikten sonra taksicilerin dahi tamamının silahlı olduğunu söylemesi, söylediklerimizi destekleyen sayısız gerçeklerden bir tanesidir. Devamında İsrail ve Türkiye arasındaki düşmanlığın (!) nasıl biteceğini merak ettiğini dile getiren bu kişi sonunda şöyle bir sonuca varıyor : “Düşmanlıklar ve dostluklar liderlerin iki dudağından çıkacak sözlere bakar”. Siz öyle zannedin. İsrail, halkı ile birlikte gasıp ve Siyonist bir terör devletidir. Bunun başka bir istisnası yoktur, dünyanın diğer ülkelerinde ise başındakiler zalim de olsa halklar mazlumdur ve başlarındaki zalimleri alaşağı etme noktasında dertdaşlarımız ve ülküdaşlarımızdır. Tekraren söylemek gerek, bunun tek istisnası Gasıp İsrail’dir.
Yaklaşık bir ay önce İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen, anlaşma ile ilgili olarak, İsrail eski Ankara büyükelçisinin Süfyanı ve gasıp rejimin başbakanını kast ederek “Birbirine çok benzeyen iki şahsa odaklanmış durumdayız” sözüne benzer bir şekilde konuşmaya başlamış ve “Hamas bizim kırmızı çizgimizdir” diyerek aslında genel çerçeveyi çizmiştir. Ülkede muhalif (!) rolünü üstlenen bir gazetenin bugün manşetten “Gazze Anlaşması” diye duyurduğu İsrail-Türkiye anlaşması ile ilgili birkaç hususa değinip yazımızı bitireceğiz. Öncelikle her türlü ihaneti barındıran bu anlaşmanın yeni bir şey olmadığını bilmek gerekir. Her türlü ekonomik ve askeri imtiyazın sağlandığı İsrail ile şimdi değil, uzun yıllar önce bu rejimler yıkılıncaya değin yapılmış sağlam (!) bir anlaşma bulunmaktadır. THY’nin İstanbul’dan Berlin’e günde 4, Paris’e 5, Tel Avive ise rutin 8 uçuşu olması da yıllardır süregelen anlaşma ve işbirliğinin göstergelerindendir.
Bu anlaşmanın en büyük ve hayati amacı İsrail’in varlığını ve ona ihtiyaç duyulduğunu halklara kabullendirmektir. Ardından İsrail’e can suyu sağlamak ve Filistin halkına zulmünü daha da arttırması, dünyaya terör ihraç edebilmesi için İsrail’in varlığını korumaktır. Basında dahi verilen anlaşma detaylarında İsrail’in Doğu Akdeniz’de çıkardığı doğalgazı Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşımanın amaçlandığı belirtilmektedir. Yine Büyükelçilerin yeniden karşılıklı olarak görevlerine döneceği, Türkiye’nin İsrail aleyhinde (!) Uluslararası Mahkemelerde açmış olduğu davalardan vazgeçeceği, Hamas’ın aktivitelerinin sınırlandırılacağı gibi ayrıntılar yer alıyor. Ama soran olursa Gazze Anlaşması!!! Ayrıca Mavi Marmara için 20 Milyon Dolar tazminat ödeneceği (!) ifade ediliyor yani gasıp rejim uluslararası sularda masum insanları öldürebilir ama bedelini de para ile öder (!). Aslında Mavi Marmara’da şehit olanlara yapılan en büyük hakaret budur.
Şimdi süfyanı ve sistemini ayakta tutan en büyük güç olan basın – yayın ile birlikte saray molları bu alçaklığı ve ihaneti “Gazze Anlaşması” olarak lanse etmeye başlayacaktır. Ama onların ne isim verdiğinin bir önemi yok zira bu halk ismini ne koyarsanız koyun bunun “İhanet Anlaşması” olduğunu biliyor ve hiçbir ihanet karşılıksız kalmayacaktır.
(1) https://www.google.com.tr/search?q=israil%27in+%C3%B6z%C3%BCr+dilemesi&rlz=1C1GTPM_enTR685TR685&espv=2&biw=1366&bih=677&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwjSvOm6yrjNAhUFVBQKHeRKDr8Q_AUICCgD#tbm=isch&q=israil%27in+%C3%B6z%C3%BCr+dilemesi+ankara&imgrc=g7sS766k2sTkNM%3A