HEDEFİMİZ – Lokman Hikmet SEBAT
HEDEFİMİZ – Lokman Hikmet SEBAT
Bu başlığı gören her Müslüman’ın vereceği ilk cevap herhalde, “Tabi ki hedefimiz Allah’ın rızasını kazanmaktır” olacaktır. El-Hak doğrudur. Fani dünyaya imtihan için gönderilen şu garip insanın ana hedefi elbette budur. Lakin yaşadığımız şu ilginç zamanlarda ve şu ilginç memlekette kavramların içi öylesine değiştirilmiş, boşaltılmış ki Allah’ın rızasından anlaşılan şeyin binlerce farklı bakış açısı, yaşam tarzı olduğunu görmek hiç de zor değil. Süfyani, tağuti rejim eliyle irili ufaklı onlarca cemaatlere, tarikatlere, mezheplere(mezheplerden kastımız mezhepçiliktir) bölünen halkımızın her ferdinin kafasında başka bir Allah’ın rızasını kazanma metodu var. Örneğin; biri için bu eylem karanlık odalar da zikretmekten, bir başkası için mensubu olduğu yapının kitaplarını almak, bir başkası için şeyhinin emrinden çıkmamak ve daha bir sürü şey. Peki nasıl oluyor da Allah’ın dosdoğru yolu birken, O’nun rızasını kazanmanın yolu bu kadar farklılık arzedebilmektedir?
Başta da ifade ettiğimiz gibi, halkımızı farklı İslami anlayışların yaşandığı cemaatlere bölen Süfyani rejimin gayesi, Müslümanın hedefini şaşırtmaktır. Öyle ki, Müslüman kendini ‘saf rıza-i Ilahiyi kazandıran yolda seyrediyorum’ diye sanarken, ana hedefini şaşırmış(şaşırtılmış) bir vaziyette havanda su dövdüğünün farkında bile olmamaktadır. Istedik ki bugün bizi gerçek hedefimizden saptıran ve önümüze uyduruk ya da öncelikli olmayan hedefler koyanların yüzüne hedefimizi haykıralım. Bu mesajın ulaştığı her Müslümana da gerçek hedefini, yani Allah rızasını kazanmanın yolunu tekrar hatırlatalım. Çünkü biz biliyoruz ki; rotası belli olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. Varacağı limanı bilmeyen Müslümana hiçbir zikir, ilim, hatta ibadet fayda getirmez. Çünkü, “Ameller niyetlere göredir.” Ve niyetini Hakkın hatırı, rızası, isteği yapmayanların amelleri başlarına bela olacaktır. Bu yazı bu sebeple bir niyet doğrultmadır. Neyi, niçin yapıyor olduğumuzun belirlenmesidir. Bu yazı hedefimizi tekrar anlatacağımız bir manifestodur.
Evet, Hedefimiz; “La ilahe illallah” kelime-i tayyibesinin tüm şartlarıyla gerçekleşmesidir. Bu mübarek hedefin iki aşaması vardır. Birinci aşama “La ilahe” dir. Yani tüm ilahlara Hayır! Tüm kanun koyuculara, hükmünü yürütenlere, beşeri sistemlere, despotlara, tiranlara, kapitalistlere, zalimlere, ezenlere, sömürenlere, firavunlara, piramitlere, kulelere, “Ak” ıyla, karasıyla saraylara, ideolojilere, izmlere, tüm küfri-cebri-keyfi-süfyani rejimlere, fitneye, Hakkı batılla karıştırmayı adet edinenlere, zalime meyledenlere, Deccal Büyük Şeytan Amerika’ya, Siyonizme ve Emperyalizmin tüm dünyaya rahatlıkla ulaşmasını sağlayan işbirlikçi, münafık yalakalara Hayır! Ve ikinci aşama “İllallah”. Yani, yalnız Allah’a Evet! O’nun Rabliğine, İlahlığına, Mabud oluşuna, tek hüküm koyucu, en güzel hüküm-yasa koyucu oluşuna, Yöneticiliğine, her şeyin yegane sahibi oluşuna, Baki-Ezel-Ebed oluşuna, yardım istenecek tek merci oluşuna, yönetiminde, kanun koyuculuğunda, sahipliğinde tek oluşuna, hayatın her alanına tek müdahele edici oluşuna Evet!!! İşte bu inanç İslam binasının temelidir. Bu inançla temellendirilmeyen bina çökmeye mahkumdur. Bu temel hedef, Allah’ın gönderdiği her Peygamberin öncelikli gündemidir. Bu hedef, hayat gemimizin rotasıdır, yönümüzü belirleyen pusulasıdır. Yaşam değirmenimizin suyudur. Bu Kuranın hedefidir. “Andolsun, biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının” (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün. (16/36)”
Evet, Hedefimiz; “(Yeryüzünde) Fitne kalmayıncaya ve din (yalnız) Allah’ın oluncaya kadar onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, artık zulüm yapanlardan başkasına karşı düşmanlık yoktur.(Bakara 193)” ilahi buyruğunca, adeta suya atılan bir taşın oluşturduğu dalgalar gibi, özümüzden başlayarak, ailemizi, akrabalarımızı, çevremizi, halkımızı, memleketimizi ve en nihayet yeryüzünü küfrün tüm kokuşmuş fitne artıklarından temizleyip, mutlak adalet, fazilet, rahmet olan İslamın sancağını tüm bu alanlarda hakim kılmaya çalışmaktır. Bunu yaparken de Müslüman olmayanlara düşmanlık ederek, zulmederek, onlara yaşam hakkı tanımayarak değil, onların da din, nesil, can, mal ve akıl haklarını muhafaza ederek yapacağımız gibi, zulmedenleri düşman bilip, zulmedenlerle stratejik ortak olanı, zalimlere meyledenleri, onlara askeri, istihbari üs verenleri ve zalimlerin hedefleri için ülkeleri karıştıranları, yani zulmeden odakları yok ederek tüm dünya halklarının selametini sağlamak olacaktır. Kuran’ın, İslamın, Resulullah’ın, Allah’ın bize verdiği hedef budur işte.
Ve, Hedefimiz; “Allah’ın ipine(Allah’ın size lutfettiği İmam’a) topluca sımsıkı sarılın ve fırka fırka olup bölünmeyin, ayrışmayın(Al-i İmran)” ayetini ruh-u canımızla benimseyip, bulunduğumuz her yerde ve her koşulda, Allah’ın şu zamanda bize nasip ettiği fazlı-inayeti olan, Dünya Müslümanlarının ve Mustazaflarının Rehberi İmam Seyyid Ali Hamaneye bağlılığımızı dillendirerek ve o doğrultuda yaşayarak, İttihad ayetini hayata geçirmektir. Ayetin hiçbir izaha gerek duymayan açık ifadesinden anlaşıldığı üzere, Müslümanların Vahdetinin sağlayıcısı İmamdır ve devletiyle, ordusuyla, ilmiyle, takvasıyla, mübarek nesl-i Nebiden oluşuyla bu Ümmetin birleştirici harcı, tesbihin ipi ve imamesi olmaya en layık olan Zat, İmam Seyyid Ali Hamaneydir. Ve hedefimiz; “iki günü bir olan zarardadır” ilkesinin gereği olarak, bu hedeflere doğru artan bir heyecanla yürümektir.
İşte bu nurani hedefler doğrultusunda yapılacak her ibadetimiz, taatimiz, niyazımız, zikrimiz, hatta attığımız her adımımız Allah rızasının temin edilmesini beraberinde getirecektir. Bu hedef, bizi Tağutlardan uzaklaştıracak, Rahman olan Allaha yaklaştıracaktır. Bu hedefe hizmet eden her işimiz, aldığımız nefesimiz, bakışımız, oturuşumuz, yatışımız Allah’ın rızasını intac edecektir. Bu ilahi hedeften sapan kişi fitnenin koynuna düşmüş demektir, bu hedeften sapan Mescid, Mescidi Dırar olmuş demektir, bu hedeften sapan ilim halkaları artık zalimlerin maşası olmuş laklak meclisleridir demektir. Bu sebeple, bu hedeflerin her Müslümanca bilinmesi korkutuyor zalimleri, Süfyani rejimleri. Onun için her güne bir sahtekar hoca türetiyorlar, her haftaya yeni bir cemaat uyduruyorlar, popüler ediyorlar bu hedefler bilinmesin diye. Müslümanların gündemi hep saçma sapan, önemsiz, yarına birşey vermeyen şeylerle durmaksızın meşgul ediliyor hep bu yüzden. Zira İslam binasını temelinden dinamitlemek isteyen ve yer yer bunu yapan bu zalimlere karşı savaşandansa, bina içinde nakışla, dekorasyonla uğraşanların, odalarına kapanıp dünyayı orası sananların olması daha cazip gelmekte bu keferelere. Uyan Müslüman Kardeşim uyan ki, İslam binasının tek tek sütunlarına dinamit koyan bu hainler, senin o bina içinde ıvır zıvırla uğraşman yüzünden bu cesareti almakta(zinanın suç olmaktan çıkarılması, düşük faiz oranlarıyla faizin yaygınlaştırılması, domuz eti satışının serbest yapılması, içki fabrikalarının dört katına çıkması, devlet eliyle yapılan kumar oyunlarına serbest sektörden de katılımla gençliğin kumarbaz hale getirilmesi, bu feryadımıza sadece birkaç örnektir). Uyan Kardeşim uyan ki, yıkılacak İslam binasının altında imanın bir enkaza dönüşmekten kurtulamayacaktır.
Bu sağlam ve şumüllü hedefler, çevremizi çepeçevre saran küfür-fitne bataklığının pis kokularıyla ve durmaksızın bizi rahatsız eden sinekleriyle uğraşmaktansa, sorunu kökünden bataklığı kurutarak halletmemizi ve kurutulan bataklığın yerine mis kokularıyla insanı mest eden, öten bülbülleriyle ruhları kendine hayran bırakan İslamın gülistanını dikmemizi sağlayacak, ondan sonrasındaysa geriye sadece bu gülistandan güller dermek kalacaktır.
Takdir edersiniz ki bu denli büyük hedefleri olan Müslümanın bunların hepsine ulaşması zordur. Ama “önünüze bir hedef koyun ve ona ulaşmak için çabalayın. Ulaşamazsanız bile yakınlaşırsınız.” sözü bizim hedef kılavuzumuz olursa hiçbir zaman ümitsizliğe ve tembelliğe de düşmemiş oluruz. Ve o zaman anlarız aslında bu hedeflerin salt rıza-i İlahi olmadığını ve Allah’ın razılığının bu uğurda gösterilen ihlas ve çaba olduğunu. Selam olsun bu hedefler yolunda durmaksızın koşanlara, selam olsun kalbinde yanan iman ateşiyle hızlandıkça hızlananlara, selam olsun İslamın bu hedeflerini hobi gibi gören, boş zamanlarında bu hedeflere zaman ayıran, dünyayı ahiretinin önüne alanlardan olmayanlara, selam olsun bu sırra eren aşk erlerine..!