Cansız, heyecansız, şevksiz, kasvetli 1 Mayıs – Hüseyin Yahya CEVHER
Cansız, heyecansız, şevksiz, kasvetli 1 Mayıs – Hüseyin Yahya CEVHER
Bir 1 Mayıs yazısı[1] yazarak yazmaya başlamıştım Halk Haber’de. Geçen bir yılda hemen hemen haftada bir yazı yazma ortalaması ile halkımızla hasbihal etmişim bu süreçte. Bugün sel gibi akıp giden zamanda Halk Haber’in de halka hizmet noktasında durmadan elinden geleni yaptığına şahit olmaktasınız, özellikle son dönemde halkımızın dertlerini dert edinen yeni yazar kardeşlerimiz farklı bakış açılarıyla siteniz Halk Haber’i zenginleştirmeye başladı. Edindiğimiz genel intiba yeni katılım ve farklı bakış açılarının halkımız tarafından olumlu karşılandığıdır, yeri gelmişken belirtmemiz gerekir ki yazar kardeşlerimizin yazıları tamamen kendilerine ait olup en ufak bir düzeltme yapılmamaktadır. Sitemizde küfür ve hakaret içermeyen her türlü çizgimizi destekleyeci veya eleştirici yorumlara onay verdiğimizi ve gelinen süreçte kimsenin yorumunu silmediğimizi de halkımıza ilan ederiz.
Güncelliğini yitirmeyen, değerli, kaliteli, seviyeli içeriklerin toplanma mekanı olan Halk Haber’e katkı sunmak isteyen herkese kapımızın açık olduğunu bildirir, yazımıza yani 1 Mayıs konusuna geçelim.
1 Mayıs, Taksim Meydanı’nda kutlama yapılması yasaklanmasına rağmen çok ciddi bir olay olmadan sonlandı. İktidar 40000 polis ve 50 TOMA’sı başta olmak üzere demokrasi(!) ve özgürlükler(!) ülkesi İngiltere’nin ilk defa 2011 yılında kullandığı çelik duvarları da ithal ederek hazırlandığı savaşta karşısında ciddi bir rakip bulamadı. Bu cümleden kargaşa çıkmadığı için üzüldüğüm anlaşılmasın tam tersine iktidarın çatışma ortamı oluşturmak için harcadığı onca emeğe ve marjinal grupların ve bazı sendikaların keskin söylemlerine rağmen halkımız oyuna gelmemiş kutlama yapmak isteyenler kutlamasını yapıp işine gücüne bakmıştır.
Kutlama demişken eleştirmek istediğim bir konuya da değinmeden geçemeyeceğim. Neden işçi organizasyonları davullu zurnalı halay merasimlerine dönüşüyor. Ayrıca kadın erkek beraber ele ele kol kola hoplayıp zıplamanın halkımızın kültürünün neresinde olduğunu birileri bana gösterebilir mi? Tabii yazıyı okuyan bazıları arkadaş 1 Mayıs gibi sol endeksli bir günde İslami bayram havası mı bekliyorsun diyebilir. Söylemek istediğim işçilerin bunca dert ve sıkıntısının olduğu bir zamanda tepinmenin bir mantığı olmadığıdır.
1 Mayıs 1800’lü yıllarda işçilerin pardon kölelerin niye 15-16 saat çalışıyoruz, 10 saat çalışalım, 8 saat çalışalım isyanları sonucu elde edilen kazanımların kutlanması için standartlaştırılmış bir anma günü. Gelinen süreçte asgari ücretin açlık sınırının altında olduğu, halen dünyanın dört bir yanında işçi yatakhaneleri bulunduğu, çocukların ucuz iş gücü olarak istismar edildiği bir ortamda bayram yapmak anlamsız geliyor.
Hele yurdun değişik noktalarında işçinin emekçinin bayramını kutlamak adına toplanan kitlelere hitap eden koca göbekli, lüks arabalı, emek hırsızı sendikacılar ve onların yanlarında gezdirdiği yalamık tayfalarını görünce iyice sinir oldum. Sevindirici olan yaklaşık 12 milyon işçiden onca reklama rağmen sadece 1 milyonunun sendikalı olmasıdır. Halkımız olağanüstü bilinciyle sendikaların iktidarın uşağı olduğunu bildiğinden kendilerine itibar etmemektedir bu da bir kez daha bizim neden bu halka aşık olduğumuzun bir delili olarak not edilmelidir.
Çatışma ortamında karşı karşıya getirilmek istenen halk tabakaları; şeytanların fitnelerine rağmen birbirlerine kinlenmemekte, her gün sabahtan akşama kadar halkımızı din, dil, ırk, mezhep, sınıf vb. gibi özelliklerine göre bölmek isteyenlere fıtratlarından gelen ilahi bir sesleniş ile seslenmekte, halk düşmanlarının ise -bunca filim fırıldak yapmalarına rağmen- planlarını bozarak kolon kanseri yapmaktadırlar.
Yüce İslam dini işçiye hakkının alın teri kurumadan verilmesini tavsiye ederken, İslam ve halk düşmanları işçiye değil hakkını vermek hakkından çok çok azını bile tabiri caizse meleterek vermektedir. Gece gündüz köle gibi çalışan işçiler 12 saat normal çalışma süresinin yanı sıra bir de mesai çalışmalarıyla hem sosyal hayatından hem de manevi hayatından koparılmaktadır. Sabahın köründe işe gitmek üzere evinden çıkan çilekeş işçi baba akşam saatlerinde yorgun argın evine dönmekte çoluk çocuğunun halini hatırını soramadan yemeğini yeyip yığılıp kalmaktadır. Ülkemizde yoksulluk sınırı olarak belirlenen 3801 TL’yi tüm çalışanların yüzde 95’inin alamaması ise ayrı bir garip durumdur. Yani yaklaşık 3-4 bin TL maaş alan kişiler bile yoksul olarak nitelendirilmektedir. Kimileri arkadaş ver bize 4000 TL yoksuluz falan değiliz diyebilir ama İNSANCA yaşam için belirlenen standartlara göre bahsedilen paralar dört kişilik bir aileye ancak yetmektedir.
Ülkemizde değil insanca yaşam standartı açlık sınırında bir yaşam için bile 1167 TL lazımken halkımıza 840 TL maaşı reva gören halk düşmanları geceleri uyumadan halkımızın yıllardır nasıl açlıktan ölüp gitmediğini düşünmektedir. Bu işin sırrı ise yüce İslam dininin vermiş olduğu kardeşlik, akrabalık ve aile duygularının yanı sıra Üstad Bediüzzaman Said Nursi hazretlerinin halkımıza en büyük öğütlerinden olan iktisat ve kanaatte gizlidir.
Geride bıraktığımız cansız, heyecansız, şevksiz, kasvetli 1 Mayıs gibi 1 Mayıs’lardan ne işçiye ne emekçiye bir hayır gelir. Gerçekten işçiyi ve emekçiyi düşünen ve bu konuda zalimlerden hak almak için çalışmak isteyen kişiler ise halkımızın değerlerinden uzaklaşmadan işçiye ve emekçiye en büyük değeri veren yüce İslam dininin sınırları içerisinde bu mücadelelerini sürdürmelidir.
Yaşasın zalimlerden hakkımızı alacağımız gün demir yumruklarıyla halk düşmanlarının iktidarlarını sarsacak işçiler!
Vesselam.
[1] https://www.halkhaber.org/2013/05/03/1-mayis-iscinin-emekcinin-bayrami-huseyin-yahya-cevher/
İşçilerin emekçilerin doldurması gereken meydanları devletin enikleri doldurunca tabi ki cansız, heyecansız, şevksiz, kasvetli 1 Mayıs olur. gerçek halkın sokaklara çıkıp heyecanımıza heyecan katacağı günlere doğru gittimiz şu zamanda Allah sizin gibi halk önderlerini başımızdan eksik etmesin.
Öncelikle böyle yazıları dile getirdiğiniz için Rabbim sizden razı olsun.Yazılarınızı zevkle okuyorum. Ancak bir kaç sorum olacak, Hükümet elini güçlendirecek bu kozu (1 Mayısı taksimde kutlamayı) neden kullanmıyor.Acaba 1 mayıs sayesinde biraz nefes mi almak istiyor. Ülke gündemini 1 mayıs öncesi ve sonrası olaylarla işgal edip alttan alta bize yansımayan olaylar mı oluyor. Yoksa ilerisi için prova olan halk hareketlerinin önünü almaya mı çalışıyorlar, böyle örgütlenmiş milyonların yanyana gelmesini mi istemiyorlar. işci bayramının topluca taksimde veya başka bir yerde değil de Emperyalist mantık olan böl parçala yönet ile her semtte ayrı ayrı ve her hareketin başına kendi adamlarını yerleştirip bayramın asıl sahibi olan halkın önüne mi geçmek istiyorlar .
Sayın abdullah, yorumunuz ve güzel temennileriniz için teşekkürler. Öncelikle mevcut iktidar 1 Mayıs’ı resmi tatil ilan etmiş hatta 2010 yılında da resmi olarak izin verilerek Taksim’de kutlanması sağlanmıştır. Yani mevcut iktidar hem izin verip, hem de yasaklayıp kendisini bir suni gündem oluşturmak için bu materyali kullanmıştır.
Burada 1 Mayıs’ı kutlayan kişileri çevreye zarar veren, anarşist, terörist, vandal olarak niteleyip Haziran 2013 direnişi gibi halkımızın bir nebze de olsa dahil olduğu direnişlerin isimleri kirletilmek isteniyor diye düşünüyorum.
Böl-parçala-yönet olayı da şu anda sendikaları halen işçinin dostu zanneden kardeşlerimizin bunların gerçek yüzlerini anlamaları için bir delil oluşturduğunu düşünüyorum. Zira her sendika kendi ekibiyle başka bir türkü çağırıyor fakat işçinin derdiyle dertlenen kimse yok.
Biraz cevaplamaya çalıştım, yine muhabbete devam edebiliriz. Vesselam.
Öncelikle 1 mayıs ta asıl emekçilerin sokaklarda değilde her zaman olduğu gibi işlerinde mücadele ettiklerini her zamanki gibi sabahın ayazında işine gidip gecenin bir yarısında evine geldiğini biliyoruz ve asıl savunulması gereken işçilerin bunlar olduğunu da… ve bu işçilerin çocuklarının yazdıklarıı günlüklerden alıntı yapan bir siteden şu paragrafları sizlerle paylaşmak istiyorum.
“Ufuk’un günlüğü, 31 Aralık 2013
Yılbaşı diye erken gelir zannettim ama yine aynı saatinde geldi babam. 8’den beridir bekliyordum oysa kapının önünde.
Ferhat’ın günlüğü, 4 Ekim 2013
Bugün bir şey yazmak istemiyorum aslında. Sınıfımızda Selim vardı ya, babası babamla aynı fabrikada çalışan, bugün babası fabrikada kaza geçirip ölmüş.
Yakup’un günlüğü, 3 Ağustos 2013
Babam bugün çok sinirliydi. Bana kızmadı ama annemle konuşurken alnındaki damarının şişip durduğunu gözlerimle gördüm. 4c, 4a bir şeyler anlatıp durdu. Taşeron dedi, sözleşme dedi. İşten mi atıldı dedim anneme, sen anlamazsın, atılmadı dedi. Atılmamış rahatladım ama sanırım patronları bir şeylerini değiştirmiş, şimdi maaşı azalacakmış herhalde. Zaten bu aralar geceleri hep öksürüyor bunun üzerine bu sinir hiç iyi olmadı. Umarım düzeltirler durumunu. Çok üzülüyorum ben.
Semih’in günlüğü, 17 Ocak 2013
Sabah uyandığımda babamı göremiyor oluşumu hep benden az önce işe gitmiş olmasına bağlıyordum. Ben bu kadar erken kalkarken babamın ben kalkmadan çıkabilmiş olmasına şaşırıyordum. Oysa biliyorsun annem beni kaldırmak için dakikalarca uğraşıyor. Uyku çok tatlı günlük… Ama bugün başka bir şeyi fark ettim. Gecenin bir yarısı, saat kaçtı hatırlamıyorum sokaklarda köpek havlaması bile yoktu, onlar bile uykudaydı sanırım. Annem babamı kapıdan uğurluyordu. Babam o saatte nereye gidiyordu? Her gün mü bu saatte gidiyordu? Babamı bu kadar az görüyor olmama şaşırmamalı günlük. Günün her saati çalışıyor galiba?”
Vesselam…