Kaynaklar'dan...

Bütün memleketin maliyetine ve zararına ortak olduğu yapı…

osmangazi-koprusu-gecis-ucreti

Yüksek maliyeti ve zararının yükünü halkın çekeceği Osmangazi Köprüsü’nün bir çalışanı olanı biteni ve görüşlerini yazdı.

Bir yapı düşünün, finansmanı yerli-yabancı bankalar tarafından, projelendirilmesi yabancı bir şirket tarafından, müteahhitliği başka bir yabancı şirket tarafından, bazı kısımlarda uygulayıcı olarak yerli firmalar tarafından yapılan. Devletin elini sürmediği, denetlemesini de “ne zaman bitecek bu köprü” düzeyinde yaptığı bir yapı. Ama ‘mal sahibi’ iç güdüsüyle her önemli inşa operasyonunda valisiyle, belediye başkanıyla, bakan ve başbakan düzeyinde katıldığı, ‘görmeyenin bir köprüsü olmuş civatasını altın renkli anahtarla sıkmış’ görgüsüzlüğünü ortaya döktüğü bir yapı. El alemin 100 sene önce yaptığı, bugün ‘bu da çok büyük oldu’ kompleksiyle pazarlanan bir yapı. 35 dolarlık geçiş ücretiyle dünyada birinci olan bir yapı. Bütün memleketin maliyetine ve zararına ortak olduğu bir yapı.

Konuşulacak o kadar çok şey var ki; Köprünün gerekliliğine hiç değinmeden devam edelim. Çünkü gereklilik; kullanılabilirlik ve işlevsellikle de alakalıdır. Parasal açıdan kullanılabilir olmayan bir yapıyı, gereklilik açısından tartışmak şu anda bu mesele için fazlasıyla gereksiz. Hele devletin temel görevlerinden birisi hizmet olmalıyken, ‘parayı veren düdüğü çalar’ diyen bir hizmet zihniyeti tartışılmalıdır. Devletin asli görevini, dünyayı sarsan bir keşif ya da icat gibi tartışmak gereksizdir. Bu köprüde uygulanan devlet garantili yap-işlet-devret modeli bizi bambaşka tartışmalara itmektedir. Çünkü yap-işlet-devret modeli, herşeyi bir kenara koyalım kendi içinde bir tutarlılık içermesi gereken bir modeldir. İşte kafalara takılan temel sorun, elinize bir hesap makinesi aldığınızda karşınıza çıkan rakamlardır.

Karşınıza çıkan rakamlar, “Kişi başı 40’ar TL toplayıp, verseydik. Köprü de devletin (vatandaşın) olsaydı” dedirtiyor. Bu durumun temelinde, köprüden geçebilecek araç sayısının göz ardı edilmesi yatıyor. Çıkan maliyetler ve işletmeci şirketin kârı (yapmak istediği) toplanarak, 18 yıllık işletme süresine bölünmüş ve geçmesi gereken araç sayısı bulunmuş. Yani buradan bakınca böyle gözüküyor. Ayrıca bu söylediklerimiz sadece köprü için geçerlidir. Yolun kalan kısmı, yani otoban kısmı ayrı bir ücretlendirmeye tabidir. İnsanın aklına başka şeyler de geliyor. Mesela bu sözleşme imzalanırken, bu fiyatları kimse kontrol etmedi mi? Ya da fiyatların böyle olduğu bilinmesine rağmen, başka hesaplarla mı imzalar atıldı? Çünkü ülkemizde ihale alabilen şirket sayısı bellidir. Büyük projeler belli başlı birkaç şirkete verilmektedir. ‘Al gülüm ver gülüm’ şeklinde bir ihale modeli, bu projede işlemiş olabilir mi?

Liberal bir ekonominin işlediği dünyada, ‘paran kadar konfor, paran kadar kalite’ kanunun işlediğini biliyoruz. Hatta buna insanlığın ezici bir çoğunluğu da biat etmiş durumda. Ne yazık ki bunların sorgulandığı bir dönemden geçmiyoruz. Ama bütün bir topluma açık olan kamusal bir alanda, bu ekonomik kanunların bile zorlayacak bir saçmalıkla karşı karşıyayız. İnsanlar bu konforu yaşamak istemediğinden değil, buna maddi yönden olanakları olmadığı için (geçen 5-6 bin aracı dışında tutarsak) bu köprüden geçemiyor. Çok pahalı olan A restaurantına zengin bir kimse giderken, ucuz olan B restaurantına yoksul bir kimse gider. Kimse kimseyi zorlayamaz. Buna kapitalizmin ‘özgürlüğü’ denir. Ama B restaurantına giden kişiden, A restaurantına giden kişinin hesabına katkıda bulunması istenmez. A restaurantı zarar ediyor, bu nedenle zarara sen de ortak olacaksın denemez. Şimdi devletin yaptığı bu değil de, nedir? Trabzon’daki vatandaştan aldığın vergilerle köprü işletmecisi şirketin kasasına ödeme yaparsan, normal şartlarda sana ‘ne yapıyorsun’ diye sorarlar. Bu duruma rağmen, ‘Devletin cebinden bir kuruş çıkmadı’ yalanını söylemeleri tuhaftır. Evet bu yalan, köprünün açıldığı güne kadar geçerliydi. Ama geçen her gün cebimizden gitmektedir.

Bunun hesabı sorulur mu bilmiyoruz. Ama bu kadar saçmalığın temelinde, hiçbir ekonomik ve sosyal politikası kalmamış olan bir iktidarın pazarlama ihtiyacı yatıyor. Devletin 90 yıllık politikasının sürdürücüsü olan bir iktidarın ihtiyacı. Ona artık köprü lazım, suya sabuna karışmadığı mega projeler lazım. Kürsüye her çıktığında hizmet için değil, pazarlamak için yaptığı inşaatları anlatan bir iktidar… Şimdi gündeme getirdikleri Çanakkale Köprüsü de buna örnektir. Çanakkale Köprüsü’nden geçecek araç sayısının daha az olacağı kesindir. Bu köprü de bir ihtiyaçtan çok iktidarın kürsüde pazarlayacağı bir yapı olacaktır.

Related Articles

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button