Süleyman DAĞISTANLIYazarlarımız'dan...

Bozacının Şahidi Şıracı… – Süleyman Dağıstanlı

 

Cana düşünceyi öğretenin, gönül mumunu can ışığıyla aydınlatanın adıyla.
Günün birinde İran’ın Horasan bölgesinde ki Sebzevar şehrinin Valisi uşağına sorar; bugün patlıcan yemeği yapsan nasıl olur? Uşak; Çok iyi olur, özellikle Sebzevar patlıcanları bir başkadır! diye cevap verir. Sonra vali, görüş değiştirip sorar; Patlıcan sanırım ağır olur, bugün ayva yemeği yapsan daha iyi olmaz mı? Uşak cevaplar; Evet çok iyi olur aslında, özellikle Sebzevar patlıcanları şişkinlik yapar! Vali sinirlenir ve kızgınlıkla; Be adam! Patlıcanı önce övüyor sonra da kötülüyorsun.                                                                                                    Uşak cevap verir; Efendim bendeniz, Sebzevar Valisinin uşağıyım, patlıcanın değil!…

Trajikomik, bir o kadar da tanıdık bir hikâye. Ülkemizdeki süfyaniler ve avanelerinin her gün medyada rastladığımız ilişkilerinin bir benzeri…
Gerçekten büyük olmayan büyük adamların çevrelerini küçük adamlarla doldurdukları, dalkavukluğun sağladığı çıkarın, dürüstlüğün sağladığı çıkardan fazla olduğu ülkemizde sıkça rastladığımız sahnelerden biri.
Hakikatin yerini gücün, faziletin yerini liyakatin(tabi süfyanilere), doğruluğun yerini yalakalığın aldığı bir ülkede “patlıcanın” değil “valinin”, “ustanın” uşaklarının meydanlarda boy göstermesi çok da şaşılacak bir durum değil aslında.

Önlerine atılan birkaç kemik sayesinde süfyani sistemin temsilcilerinin yaptığı her işte bir hayır(!) arayan ve padişahım çok yaşa mantığının kendilerinde zirve yaptığı bu uşaklar her fırsatta efendilerine, ustalarına; dolayısı ile sisteme bağlılıklarını gururla(!) itiraf etmektedirler.
Padişahlarının, ustalarının bir gün hain ilan ettiğine lanet okuyan, ertesi gün avanesi oldukları efendilerinin dudakları arasından çıkan bir kelimeyi dahi kendilerine görev telakki ederek hain ilan ettiklerini kahraman(!) ilan edip methiyeler düzen bu esnek karakterli, bukalemun şahsiyet(siz)liler her defasında iki değil sayısız yüzlü olduklarını ispatlamaktadırlar.
Bu uşaklar sayesinde halkımız öyle “U” dönüşleri, öyle “gömlek değişimleri”, öyle omurgasızlar gördü ki, bugün dediğini yarın inkâr etmeyi, dün lanet okuduğuna bugün methiyeler düzmeyi siyasetin, ülke yönetmenin(!), konjonktürün gereği sanmaya başladı.

Bunun sayısız örnekleri olduğu gibi ardı arkası da kesilmemektedir. Öyle ki; dünün kardeş Esad’ı; bugünün cani(!) Esed’i olabilmektedir. Teröristbaşı; barış elçisi(!), Amerikan askerleri; özgürlük savaşçısı(!), kafa kesen, insan kalbini yerinden çıkartıp çiğ çiğ yiyecek kadar hayvanlardan daha da aşağılaşanlar; mücahit(!), 500 yıl hapisle yargılanan faili meçhulcüler; devlet görevlisi(ki bizce de öyledir), başyalakalar; başdanışman, hocalar(!), efendiler(!), hocaefendiler(!); terörist olabilirler mesela. Başarılı(!), başı dik(!) ve kararlı(!) savcılar; paralelleşebilir, haber bültenleri süfyanilere methiye dizmekle geçenler; rejimin hassas noktalarına, kutsallarına dokunmadan lanet okumaya başlayabilirler, birbirlerini Amerikanın vagonu olmakla suçlayanlar bir anda can ciğer olup birbirlerine veliaht ve birbirlerinin bir numaralı savunucuları olabilirler.

Dünyanın en güçlü(!) istihbaratına sahip olduğunu iddia edenler basit örgütler(!) tarafından dinlenmiş olabilir mesela. Yine dünyanın bilmem kaçıncı güçlü ordusuna, kaçıncı güçlü ekonomisine sahip olan bir ülkede 100 yıl önce yapılmış bir antlaşma(!) yüzünden üretim adına hiçbir şey yapılmadığı, yapılmasına izin verilmediği(!) savunulabilir bu yaltakçı tayfası. Halk çöplerden ekmek topladığında, çektiği yoksulluğu dile getirdiğinde, haksızlığa karşı çıktığında bir anda provokatör(!) ilan edilebilir bu uşaklar tarafından.

Kısacası her an, herkes, her şey olabildiği gibi bir anda herkes, hiç kimse olabilir bu sistemde. Kısacası, “Sadece devletin konuşma hakkına sahip olduğu bir ülkede hiçbir söze inanmamak gerekir.”
Belli bir senaryo (emperyalizm) ve yönetmene(siyonizme) bağlı bir tiyatroda herkes her şeyi söyleyebilir veya bir anda aksini iddia edebilir(tabi senaryo ve yönetmene aykırı olmayacak her şeyi). Birbirlerine düşman olanlar (senaryo gereği tabi) bir anda birbirlerinin can dostu olabilirler. Ama unutulmamalıdır ki iyi karakterin de kötü karakterinde tek amacı, tiyatroyu gerçekçi kılmaktır. Ve yönetmen için en iyi karakter rolünü en iyi yapan ve rolünde eriyen kimsedir.Bozuk düzende sağlam çark olmayacağını bilen bizler unutmamalıyız;


Sistem-düzen içerisinde, bazılarının düz(!), bazılarının ters; bazılarının sağa, bazılarının sola döndüğü ve birbirine zıt göründüğü bu çarkların tek amacının sistemin bekasını sağlamak olduğunu.
Demek ki, bu sistemin bekası için birbirlerine zıt görünen bu dalkavuklar, uşaklar, yaltakçılar ve içi boş kütükler(Münafikun 4), görevleri icabı yeri geldiğinde bir anda tam tersi istikamete doğru dönüş yapabilmekte, bir anda patlıcan yemeğinden ayva yemeğine geçebilmekte ve bunda bir beis görmemektedirler.
Ama bizler biliyoruz, kusursuz çalıştığı zannedilen bu sisteme ve çarklarına çomak sokacak, tüm düzenleri tarumar edecek, “Dengeleri ters döndürecek” birilerinin hep var olduğunu. Kabiller karşısında Habillerin, Nemrutlar karşısında İbrahim(a.s.)lerin, Firavunlar karşısında Musa(a.s.)ların, Ebu Sufyanlar karşısında Muhammed(a.s.)lerin, Yezidler karşısında Hüseyin(a.s.)lerin, Şahlar karşısında İmam Humeyni(r.a.)lerin olduğunu. Ve yine biliyoruz “… hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten sakındıran bir topluluğun”(Al-i İmran 104) her çağda ve mekanda var olduğunu.

Yıkılmaz sanılan şahlık rejimini tarumar eden, üzerine ölü toprağı serpilmiş İslamı yeniden mücadele, mücahede, cihad ve şahadet İslamı yapan İmam Humeyni (r.a.) ve ona müştak olan İran halkının azmini örnek almak ve o günleri kendi ülkemizde görmek ümidiyle Şehid Ali Şeriati’nin şu güzel duasıyla bitirmek istiyoruz yazımızı;
İlahi! Mü’minlerimize aydınlık, tutucularımıza anlayış, kadınlarımıza şuur, erkeklerimize şeref, gençlerimize asalet, öğrencilerimize inanç, uyumuşlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade, tebliğcilerimize hakikat, umutsuzlarımıza umut, zayıflarımıza güç, oturmuşlarımıza kıyam, suskunlarımıza feryat, fırkalarımıza birlik, kıskançlarımıza şifa, halkımıza bilinç, kurtuluş ve izzet bağışla… Amin.

Related Articles

3 Comments

  1. Öncelikle duanıza amin diyerek başlıyor ve duygularımıza tercüman olduğunuz için teşekkür ediyorum. Siz benim demek istediklerimi zaten
    “Ama bizler biliyoruz, kusursuz çalıştığı zannedilen bu sisteme ve çarklarına çomak sokacak, tüm düzenleri tarumar edecek, “Dengeleri ters döndürecek” birilerinin hep var olduğunu. Kabiller karşısında Habillerin, Nemrutlar karşısında İbrahim(a.s.)lerin, Firavunlar karşısında Musa(a.s.)ların, Ebu Sufyanlar karşısında Muhammed(a.s.)lerin, Yezidler karşısında Hüseyin(a.s.)lerin, Şahlar karşısında İmam Humeyni(r.a.)lerin olduğunu.” biliyoruz ve biz de bunları örnek alarak ancak yaşayabiliyoruz bu çivisi çıkmış dünyada yazınız için tekrar teşekkür ediyor ve Allah yar ve yardımcınız olsun diyorum Amin…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button