Süleyman DAĞISTANLI

BEDELLİ ASKERLİK – Süleyman DAĞISTANLI

bedelli-askerlik

BEDELLİ ASKERLİK – Süleyman DAĞISTANLI

Uygulamada ve literatürde ülkede ki en esnek kavram haline getirilen adaletin, huzur ve güvenliği sağlamaktan ziyade anarşi ve terörü, hırsızlık ve cinayetleri arttırdığı ve saraylarda sağlanmaya çalışılan adaletin, sadece saraylıların işine yaradığı ülkemizde, suçun büyüdükçe isminin hafifleşip küçüldüğüne şahit olmaktayız her gün. İşte böyle bir düzende kış aylarında suça karışıp hapiste yatan, yazın tekrar salıverilen insanların olduğunu duymuşuzdur çoğumuz. Cezaevine girenlerin “ıslah” olmak şöyle dursun daha da bilenmiş bir şekilde dışarı çıkmalarından anladığımız, içeride caydırıcılık adına herhangi bir şey olmadığı gibi çıktığı gün yeniden suça karışma cesaretini veren bir ortam var cezaevlerinde diye düşünmeden edemiyor insan. Hani derler ya “ekmek elden su gölden” diye, işte böyle bir durum söz konusu olmalı ki, suça karışan bazı insanlar yazları dışarıda, kışları ise içeride geçirmekten rahatsız olmadıkları gibi memnun da kalabilmektedir.Dört duvar olmasına karşın, yemenin, içmenin ve barınmanın ücretsiz olmasıdır belki de o insanları cezaevine girmekten korkutmayan.

Uzun süredir gündemde olan ancak yetkililerin sürekli yalanladığı, eleştirdiği bedelli askerlik, bugünlerde çıktı sonunda. Askerlik yapmayanlar duymuştur, ancak askerlik yapanlar bizzat kendileri bilirler ki, neredeyse hiç kimse askerliği yaptıktan sonra bir kez daha askere gitmeyi kesinlikle istemeyeceği gibi şakasını dahi kaldıramamaktadır, hatta birkaç kez de uykusunda tekrar askere gittiği kâbuslar görür. Askere gitmek isteyenleri olabildiğince erteleyip, gitmemesi yönünde ikna etmeye çalışır. Muhtemelen yeniden askere gitmektense o süre boyunca cezaevinde kalmayı kabul edebilir çoğu insan. Askerlik yapmayanlara, askerliğin nasıl bir şey olduğunu anlatmak bu yazının konusu olmadığı gibi, pek de yazı ile anlatılabilecek bir mesele değildir. Anlatılmaz yaşanır derler ya, işte öyle bir şey diyebiliriz. Ama insan merak ediyor doğrusu, insanların askerlikten bu kadar çekinmesinin, nefret etmesinin, kaçmaya çalışmasının hatta cezaevini dahi askerliğe tercih edebilmesinin sebeplerini. Oysa çoğu insan, evinde dahi yemediği yemekleri orda yediğini, iyi dostluklar kurduğunu, hatta bir ömür dost kalabilecekleri asker arkadaşları edindiklerini falan anlatırlar. Ekmek elden, su gölden mevzusu da hakeza. Peki, bunca çekince neden?
Hani asker ocağı Peygamber ocağıydı, hani en şerefli mesleklerden biriydi askerlik, niçin herkes kaçmaya çalışıyor, niçin koca ülkenin tamamının diline pelesenk olmuştur “mantığın bittiği yerde askerlik başlar” diye, neden son 10 yılda 1000’den fazla asker (ki kendi verdikleri rakamdır bu) intihar (!) etti askerde iken, neden vatan millet aşkı ile gidenler, döndüklerinde nefret eder hale geliyor ordudan, niçin askerlik “aşk ile hizmet etmek isteyenlerin, şevk ile cezalandırıldığı” bir yer haline gelmiş… Aslında sorulması ve çözüme kavuşturulması gereken sorular bu sorulardır. Askerlik yapanlar bilir, yapmayanlar ise duymuştur, duvara selam durdurulan, taş toplatılıp ot yoldurulan insanların hep askerde olduğunu, ODTÜ mezunu mühendise tuvaletin temizletildiği, şeref ve izzetin yok edilmesi için rütbelilerin ağzından küfrün eksik olmadığı, askerin dövülüp şahsiyetin ayaklar altına alındığı, tek işi komutanın köpeğini gezdirmek olan üniversite mezunlarının olduğu bir yer işte askerlik. İşte tartışılması ve üzerinde durulması gereken asıl meseleler bunlardır. Bedelli askerliğin yaşı, ücreti ve kapsadığı sayılardan ziyade insanların her dönem neden bedelli askerliği beklediğini, askere gitmemek için neden ipe un serdiğini sorgulamak gerekir.

Sorulması gereken başka sorular da var tabi ki. Bedelli askerlikten bu kez yaklaşık 700 bin kişinin faydalanacağı(!) söyleniyor.Peki, bu kadar insan askere gitmediğinde herhangi bir problem yaşanmıyorsa(!), neden yıllardır onca insanı askere alıp ot yoldurdunuz?

Hani bir önceki bedelli askerlik uygulamasından elde edilen bilmem kaç trilyonun engellilere ve yoksullara sosyal devlet(!) anlayışının gereği doğrultusunda bütçe olarak ayırmıştınız, muhtemelen şimdi de buna benzer bir şeyler söylersiniz. Peki, merek ediyoruz sosyal devlet diye ahkâm kesen sizler, normal bir ülke ekonomisinde engelliler ve yoksullar için ayrılması gereken bütçeyi nereye aktardınız da bu bedelli paralarını o insanlar için kullandığınızı söylüyorsunuz?

Her olayda olduğu gibi bu olayda da süfyaniliklerini ortaya koyanlar daha 46 gün önce “Fakir çocuğun askerlik yapması, zengin çocuğun ise bedel ödeyerek askerlik yapması olmaz” derken, bugün bedelli askerliği müjde diye verebilmektedirler. Aslında 46 gün önceki söylemleri bile bu halka bakış açılarının ne olduğunu göstermesi açısından önemlidir. Zira kendileri için yatları lüx olarak görmeyenler, elinde ne var ne yok satan, borç alan, krediye bulaşarak bu 18 bin lirayı ödeyebilenlere zengin gözüyle bakmaktadırlar. Doğru ya, asgari ücret iyi para ise, 18 bin lirayı ödemek ultra zenginlik demektir süfyaniler için.

Ayrıca, meselenin sadece süfyanilerin para kazanma, ceplerini para ile doldurma derdi olmadığını belirtmek gerekir. Bu meseleyi sadece süfyanilerin para hırsına yormak meseleyi basite indirgemektir. Basın ve yayında çıkan haberlerin, sosyal medyada ki tartışmaların geneline bakıldığında, bu meselenin toplumsal hayata nasıl yansıdığını görebilmek mümkündür. Toplum, bedelli askerlik ile ilgili şimdiden birbirine muhalif birçok farklı fikre kapılmış, biri diğerini vatan hainliği ile suçlarken, diğeri bir başkasını saf, tembel, korkak olarak nitelemektedir. Aslında ta baştan üniversite mezunları ile diğerlerini tamamen ayrı tutan, birine aşağılık muamelesi yaparken diğerine daha aşağılık muamelesi yapanlar bu vatanın evlatlarını ikiye bölmeyi amaçlamıştır. Uzun dönemin kısa dönemi sevmediği, kısa dönemin uzun dönemi aşağıladığı bir ortam oluşturmaya çalışanlar şimdi de daha farklı yollar ile bunu yapmaya çalışmaktadır. 18 ay askerlik yapanın 15 ay yapanı, 15 ay yapanın 12 ay yapanı beğenmediği, askerlik yapanların bedelli yapanlara, vatan haini gözü ile baktığı, 30 bin liraya bedelli yapanın 18 bin liraya bedelli yapanı kıskandığı bir ortam oluşturarak, halkların bu farklı uygulamaları yapanlara değil birbirlerine diş biler hale gelmesini sağlamaya çalışmıştır. Bu tekniği her alanda uygulayan süfyaniler, aynı iş yerinde aynı işi yapan aynı öğrenim seviyesinde ki insanlara birbirlerinden çok farklı ücretler vermesi ve bu insanları birbirine diş biler hale getirmesi, kullanılan bu sinsi tekniğin süfyaniler için ne denli ve hayat kurtarıcı bir teknik olduğunu gözler önüne sermektedir.Açıklandıktan saatler sonra her yerde bankalar ve kredilerinden bahsedenler, “taksit yok bedel peşin alınacak” diyerek de bir anlamda insanları zorla bankanın ağına düşmeye zorlamış olmaktadır.Halkı iki arada bir derede bırakanlar, bir anlamda denize düşürdükleri halkı yılana sarılmaya mecbur bırakmakta, bir gencin yaptığı şu trajikomik tespitin haklılığını ortaya koymaktadır;“Devletin yaptığı değnekçiliktir. Arabamı çizmemek için benden haraç isteyen değnekçinin uyguladığı taktiğin birebir aynısıdır. Askere zorla adam götürmeyi hak ilan edip haraç karşılığı rahat bırakmayı lütuf gibi göstermesidir.”

Peki bu sistem böyle mi devam etmek zorunda, dünyanın her yerinde mi bu karanlık hakim. Tabi ki değil. Ülkemizde bu halde olan durumun, bir de yanı başımızda bulunan başka bir ülkede ki durumuna bakalım isterseniz; “Askerlik boyunca namazların cemaatle kılındığı, iki aylık acemi birliğinde temel askeri eğitimlerin yanında temel dini bilgilerin de öğretildiği, sabah namazlarından sonra tefsir derslerinin yapıldığı, komutanlarının takvalı, fedakâr ve muvahhid kişiler olduğu, namazları en rütbeli komutanların kıldırdığı, anne ve babasına bakan tek erkek çocuğun askere alınma zorunluluğunun olmadığı, 3 erkek çocuğu askere giden ailenin varsa başka erkek çocuklarının askere alınma zorunluluğunun olmadığı, devletin farklı kurumlarında isteğe ve ihtiyaca göre hizmet vererek askerlik hizmetinin yerine getirilebildiği, mezuniyet ve yemin törenlerinde Kur’an’ı Kerimlerin okunduğu, bir inşaat işçisinin generalliğe kadar yükselebildiği, isimlerinin ayetlerden seçildiği füze ve silahlarının kendilerince üretildiği ve sonuç olarak zorla götürmek şöyle dursun gencinden yaşlısına kadar gönüllü milyonlarca askerin olduğu bir ülke.” İşte bu ülke İran İslam Devletinden başkası değildir…

O halde ülkemizde ne 18,15, 12, 6 ay askerlik yapan kahraman, ne de bedelli askerlik yapan vatan hainidir. 12 ay askere gidip onca rezaleti çekmek değil, asker ocağını bu hale getirerek insanların nefret etmesini sağlayanlardan hesap sormaktır asıl vatani görevimiz. Düşmanımız, bu vatanın evlatlarına vatani görev adı altında zulmedenlerdir. Düşmanımız vatan borcu adı altında gençlerimizin canına kıyanlardır. Asıl boynumuzun borcu, bu vatanın evlatlarını, seve seve gitmeleri gereken asker ocağından nefret etmesini sağlayanların bu düzenlerini bozmaktır. İlahi! Bizleri zulüm çarklarını tarumar edecek, dengeleri ters döndürecek yiğit ve muvahhitlerden eyle. İlahi! Bizleri, asıl vatani görevini yerine getirmenin bilinci ile yılmadan ve bıkmadan çalışan ve çabalayanlardan eyle… Amin

Related Articles

12 Comments

  1. Yazının ilk bölümü yeni bir başlıkla, cezaevinde bir görev icabı kalan, çıkarken yeni görevlere hazır olduğunu belirten, bir kılıç gibi bilenerek çıkanlardan, cezaevinin terör örgütü komuta merkezi haline getirilmesinden, ülkeyi bölme suçundan yargılanan ama akıbetinde milletvekili olan, bir tepsi baklavayı açlıktan dolayı yemek zorunda bırakılarak cezaevine atılan ama akıbetinden haber olunamayan, vs. konularla yeniden yazılabilir. Süleyman hocam, benimkisi bir fikir sizin bilginizden, kaleminizden ve yorumunuzdan yeni bir yazı bekliyoruz. umarım değerlendirirsiniz. Allah yardımcınız olsun. Selamlar.

    1. Sn. Eyüp Yasin Değerlendirmeleriniz ve öneriniz için Allah razı olsun. Dualarınızı eksik etmeyin, Allah yardımcımız olsun.

  2. Öncelikle eleştiriniz için Allah razı olsun. İnsanları suç işlemeye teşvik eden de, hapishaneye girmekten korkutmayan da tabi ki devlettir. Yeme, içme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayamayan insanların dışarıda suça karışması ve cezaevinde karşılayamadığı bu en temel yaşam şartları sağlandığı için (özgürlüğü elinden alınmış bir mahkûm olarak tabi) sürekli suça karışmasından ve cezaevine girip çıkmasından da devlet sorumludur tabi. Ayrıca “rejim cezaevlerinde mahkûmlara iyi bakıyor” gibi bir anlam çıkartmak doğru değil ki yazıda da bunu kastetmemiştik. İnsanları aç bırakan ve suça iten sonrada sadece temel yaşam şartlarını sağlayıp özgürlüklerini ellerinden alan bir devlet onlara nasıl iyi bakıyor olabilir? Konu ile alakasına gelince, bu bahsettiğimiz temel yaşam şartlarının askeriyede de sağlanmasına rağmen insanların askerlikten bu denli çekinmelerine değinmekti amacımız. Çünkü askerde insanların özgürlüğü ellerinden alındığı gibi şeref ve haysiyetlerinin de yok edilmeye çalışılmasına değinmekti niyetimiz. Biraz zor bir alaka olmuş olabilir 🙂 eleştirileriniz için tekrar teşekkürler Allaha emanet.

    1. Allah razı olsun Enes Butan hocam. Sayın Süleyman DAĞISTANLI öncelikle bu yazıyı bir bütün olarak yazdığınızı söyleyerek beni hayal kırıklığına uğrattınız zira bu ilk paragraf ile yazı arasında bağlantı kurmak için ciddi manada bir köprüye ihtiyaç olduğu izahten varestedir. Ayrıca paragrafı bilinçli yazdığınızı verdiğiniz cevaptan çıkardım, sorularımdan en önemli olan atlanmış. O sorunun cevabı bizim için önemli ya değilse yeniden izah ettiğiniz fikirlerde herhangi bir sorun yok. “Hani derler ya “ekmek elden su gölden” diye, işte böyle bir durum söz konusu olmalı ki, suça karışan bazı insanlar yazları dışarıda, kışları ise içeride geçirmekten rahatsız olmadıkları gibi memnun da kalabilmektedir.Dört duvar olmasına karşın, yemenin, içmenin ve barınmanın ücretsiz olmasıdır belki de o insanları cezaevine girmekten korkutmayan.” şu ifadeler cezaevlerinde rejimin mahkumlara iyi baktığını anlamamıza sebep olmaktadır. Buradan böyle bir anlamı yalnızca ben mi çıkarıyorum? Ayrıca daha önce sorduğum şu sorunun cevabını hala merak ediyorum: İlk paragraftaki “içeride caydırıcılık adına herhangi bir şey olmadığı gibi ” ifadelerinden kastınız nedir? Nasıl bir caydırıcılık olmalıdır? Teşekkürler.

      1. Sayın Ahmet Cevahir Çınar ilk paragraf ile yazının bağlantısının kurulamamasını anladım ancak özellikle ilk paragraftan böyle bir anlamın çıkartılması beni gerçekten üzdü, gerekirse kaldırılabilir veya güncellenebilir. Ki tekrar okuyunca böyle olduğunu anladığımı ifade ettim zaten. Ancak Caydırcılık kelimesi ile rejimin mahkumlara yeterince zulmetmediği ve yaptıklarına pişman etmediği gibi bir şey anlaşıldı sanırım. Burada kimilerinin çok rahat suç işleyip elini kolunu sallayarak yeniden dışarı çıkmalarıdır kastımız.Uyuşturucudan yakalanan birinin 3 ay sonra bu işi ilk defa yaptığı gerekçesi ile dışarı çıkartılarak yeniden bu işi yapmasını teşvik edilmesidir kastımız. Sanırım bazı kelimeler yanlış ve farklı algılamalara neden oldu ancak sanki rejimin iyi bir iş yapıyormuş gibi algılanılmasına sebep olduysak bu bizi üzer ki sanırım öyle algılandı. Mümkünse Yazı ile ilgili güncelleme de yapılacaktır. Allaha emanet olun.

        1. Sayın Süleyman Dağıstanlı verdiğiniz cevap için teşekkür ederim, sizi takip eden birisi olarak zaten sizin böyle bir anlam çıkacak yazı yazmayacağınızı ben çok iyi biliyorum. Yazıya yorum yapmamın sebebi sadece bu yazıyı okuyan birinin bu tarz bir düşünceye kapılabileceğidir ki siz bunun böyle anlaşılabileceğini yeniden okuduğunuzda anladığınızı söylemişsiniz. Benim amacım bu noktaya dikkat çekmekti. Maksat hasıl oldu, Allah razı olsun.

          1. Amin cümlemizden. Gerekli güncellemenin yapılması ile de daha sora okuyacaklar için böyle bir anlamın çıkmasının önü de alınmış olacaktır inş.

  3. Yazının ilk paragrafı ile devamı arasında bir bağlantı yok. Bence siz “Cezaevleri doldu taştı” diye bir yazı yazmaya niyetlendiniz, sonra bedelli askerlik çıkınca ona uygun bir yazı kaleme aldınız. Haksız mıyım? İlk paragraftaki “içeride caydırıcılık adına herhangi bir şey olmadığı gibi ” ifadelerinden kastınız nedir? Nasıl bir caydırıcılık olmalıdır? Ayrıca paragraftaki genel hava rejim sanki hapishanedekilere çok iyi bakıyor gibi bir duruma gidiyor. “yazları dışarıda, kışları ise içeride geçiren” birileri var mı bu bir şehir efsanesi mi bilinmez ama böyle bir durum var ise bile kışın aç ve açıkta kalmaktansa böyle bir hareketin yapıldığı bir ortamda suç devletindir, hapse girenin değil. Yazılarınızı adım adım takip eden bir okurunuz olarak ilk paragrafın bugüne kadarki çizgiye uymadığını düşünüyor, kaçırdığım bir kısım var ise beni aydınlatmanızı talep ediyorum. Allah razı olsun. Kolay Gelsin.

    1. Dikkat etmediğimiz noktaları titizlikle bulmuşsunuz…Allah razı olsun…Yazıyı hem övmüş hem yermiş gibi olacağım ama bedelli ye odaklanıp okuduğumdan bu bahsettikleriniz dikkatimden kaçmış…Bütün yazıları sizin gibi dikkatle okuyup eleştirerek yön veren takipçilere ihtiyaç var hakikaten.

  4. Halkıyla bütünleşik olamayan zalim sistemler ve münafık rejimler ultra süper projelerle hem halka kendi rıza(?)sıyla zulmetmekte, hem de halkı despot bir tehakkümle sindirmekteler. En nihayetinde bu çark paslanacak ve işlemez hale gelecektir. O zaman bu zulümlerin bedeli sorulacaktır. Bedellinin de bedelini ödetecektir elbet, mazlum anaların tertemiz dualarını alan, 18 bin TLsi olmayan ama 18 bin âlemin efendisi(sav)’ne ümmet olan kahraman Mehmetçikler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Back to top button