ATANAMAYAN DEĞİL, ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER – Ahmet Yasin YİĞİTOĞLU
ATANAMAYAN DEĞİL, ATAMASI YAPILMAYAN ÖĞRETMENLER – Ahmet Yasin YİĞİTOĞLU
“Ben insanlara muallim (öğretmen) olarak gönderildim.” (Hadis-i Şerif)
“En üstün sadaka, ilim öğrenip sonra da onu başkasına öğretmektir.” (Hadis-i Şerif)
Öğretmenlik, peygamber mesleğidir. Peygamberler, insanlığın dünya ve ahiret saadeti için yol gösterici olarak gönderilmiş ilahi öğretmenlerdir. İstisnasız tüm peygamberlerin yegâne gayesi insan yetiştirmek olmuştur. İnsanları karanlıklardan nura çıkarma, insanlığı sapık akımlardan koruma ve cehalet surlarını ilimle silahıyla yıkma misyonu peygamberlerin omuzlarına yüklenmiştir. Allah’ın seçkin kulları olan peygamberler bu kutsi dava ve ilahi misyon gereği türlü zorluklara göğüs germişler ve çoğu zaman memleketlerinden ayrılmak zorunda kalmışlardır. Kendilerinden sonrasını da düşünerek vefatlarından sonra insanlara faydalı bilgiler öğretecek ve kötülüklerden uzak durmalarını sağlayacak öğretmenler yetiştirmişlerdir. Peygamberler tarihinde bu ilahi öğretmenlerin nurlu kıssalarını okumaktayız. Konunun dağılmaması için birkaç örnekle iktifa edeceğiz.
(Atası Âdem peygamberin suhuflarından ders vermesi hasebiyle İdris (ders veren) namıyla anılan İdris peygamberi, Hz. Musa gibi eşsiz bir peygambere muallimlik ederek onu yetiştiren ve hatibu’l enbiya sıfatıyla anılan Şuayb peygamberi, Hz. İsa’yı ve yetiştirdiği Havarilerin öyküsünü ve Hz. Peygamber aleyhisselamın on sekiz yaşında Medine’ye Kur’an öğretmeni olarak gönderdiği Mus’ab bin Umeyr’i okumaktayız).
Geçmişte peygamberlerin yüklendiği bu ağır emanet günümüzde öğretmenlerin sorumluluğu altındadır. Öğretmenler, nübüvvetin ilmi mirasına varis olan seçkin bireylerdir. Öğretmenler, insan yetiştirmenin ne derece soylu bir eylem olduğu bilinciyle hareket eden fedakâr insanlardır. Onların fedakârlıklarında bir şek yok lakin onların kadri kıymetini bilmeyen bir de cefakâr insanlar var ki şu an asıl meselemiz onlarla. Çiftçisinden esnafına, madencisinden inşaatçısına hemen her kesiminin türlü zorluklara maruz bırakıldığı ülkemizde en çok sıkıntı çeken ve adaletsiz uygulamaların hedefi olan kesimlerin başında öğretmenler geliyor. Hani şu eşit ve adil olmayan, sorularının daima farklı gruplara sızdırıldığı sınavlarda onca olumsuzluğa rağmen aldıkları iyi puanlarla öğretmenlik bölümlerini kazanan, türlü ekonomik sıkıntıların yanında yakınlardan uzakta kalmanın vermiş olduğu manevi zorluğa rağmen bu bölümleri bitiren öğretmenler. Buna rağmen kendilerine: “Dur bakalım! Hele bir KPSS’den yeter puan al da seni öyle öğretmen yapalım.” denilen bahtsız insanlar. Hani şu her tarafa açılan ve kontenjan artırımlarıyla birilerinin reklam malzemesi olan üniversitelerden mezun olan insanlar. Hani terakkinin garantisi, ilmin sinesi, hidayetin meşalesi, ilahi aşkın sesi olan ama bunlara rağmen mazlum ve mahrum bırakılan insanlar…
Akli selim bir ülkenin manen ve maddeten gelişim göstermesinde öğretmenlik müessesesinin önemli bir konuma sahip olduğunu söylemektedir. Zaten bir ülkenin parlak geleceğinin öğretmenlerin elinde olduğu izahtan varestedir.
Geçenlerde Ankara’da bir grup bilinçli aday bir eylem yaptılar ve atanma haklarını dile getirdiler. Hem eylem çok bilinçli idi hem de söylemler ile afişler. Bu afişlerin birinde “Ataması yapılmayan öğretmenler” yazılı idi. Hakikaten bu ifade yüksek basiretin göstergesi idi. Bu yüzden yazımıza da bu başlığı münasip gördük. Bu haklı eylemi gerçekleştiren öğretmen adayları yapılan haksızlıkları net bir biçimde ortaya koydular. Sayısız çelişki ve adaletsizliği dile getirdiler. Onlara ilaveten biz de şu soruları muhataplarına yöneltiyoruz ki mesele iyice vuzuha kavuşsun. Soruyoruz çünkü sormak en tabi hakkımız.
Bu insanlar sizin üniversitelerinden ve sizin belirlediğiniz derslerden başarılı oldukları halde niçin onları yeterli görmeyip tekrar tekrar sınava tabi tutuyorsunuz?Farzı muhal Tarih bölümünü bitiren bir öğretmen bu alanda öğretmenlik yapacak yeterliğe kavuşmuş demektir. Yok, eğer dört-beş yıl süren bir tedristen geçen öğretmenleri yeterli bulmuyorsanız bu durumda öğretmenleri değil kendinizi, kendi eğitim sisteminizi sorgulamalısınız. Zira bu sistemi uygulamaya koyan öğretmenler değil sizlersiniz.
KPSS adı verilen sınavda adayları niçin kendi branşının dışında farklı derslerden sorumlu tutuyorsunuz. Yoksa bu öğretmenler sınavdaki derslerin hepsini anlatmakla mı yükümlüler? Uzun yıllar matematik görmemiş birisine matematik, tarih görmemiş birisine tarih, coğrafya görmemiş birisine coğrafya sormak adalet ile bağdaşır mı? Belki yadırganacak ancak meselenin ehemmiyetine binaen böyle bir kıyasa başvurmak mecburiyetindeyiz. Mutlak adaletin kaynağı olan yüce Allah insanları görmediklerinden ve bilmediklerinden sorumlu tutmuyor. Peki, sizinki nasıl bir mantık? Bunu hangi felsefe ile açıklıyorsunuz merak ediyoruz doğrusu.
Madem yeterli istihdam yok niçin ha bire yeni üniversite açıp var olan üniversitelerde kontenjanları arttırma yoluna gidiyorsunuz? Yeterli alım talebinde bulunan öğretmenlere bütçe sıkıntısının olduğunu, mevcut ekonomi ile bunun altından kalkılmasının mümkün olmayacağını söylüyorsunuz. Ancak bakanlıklarınızın binalarının aylık kirası 800 milyar. Acaba daha ekonomik binalarda faaliyet gösteremiyorlar mı? Peki, yeni yapılan sarayın 700 milyarlık elektrik faturası İngiliz bütçesinden mi karşılanıyor? Acaba bu sarayın bir aylık kirası ile en az iki yüz öğretmenin bir aylık maaşının karşılanabileceğini biliyor musunuz?
Niçin ücretli öğretmenlik diye bir mantık üretip daha düşük fiyata aynı işi yaptırıyorsunuz? Üstelik sigortalarını tam gün üzerinden yatırmıyorsunuz. Hatta pek çok şehirde indirimli kart dahi kullanmalarına izin vermiyorsunuz? Tüm bunlara rağmen sizin yetkilileriniz bu değerli insanlara hakaretler yağdırabiliyor. Sizin bakanınız öğretmenlere“yeni caminin önünde yem bekleyen güvercinler” yakıştırmasını yapabiliyor?
Ve son olarak soruyoruz: 2 milyarın biraz üstünde maaşla çalışmanın bedeli KPSS gibi bir sınavdan yüksek puanlar almaksa bunun 3-4 katı maaş alan vekillerin kaç puan alması gerekir acaba bu sınavlardan? Veya onlar için daha başka sınavlar mı düzenlemek gerekir?
Velhasıl hâlihazırdaki manzara son derece ürkütücüdür. Nasıl ürkütücü olmasın. Şu an mevcut 416 doktora mezunu İŞKUR’A kayıtlı durumda. Yüz elli bin öğretmen atama bekliyor. Öğretmen açığı ise üç yüz otuz bin. Bu sayı pek çok ülkenin nüfusundan daha fazla.Bu arada sıcak bir gelişme olarak ocak ayında on beş bin öğretmen alınacağı yönünde bir haber dolaşıyor ortalıkta. Hem de üzerine basa basa telaffuz ediliyor bu rakam. Eğitim camiasına uzak olan insanlar bu haberi duyduklarında tüm öğretmenlerin atandıklarını sanıyor. Oysa az önce zikrettiğimiz rakamlardan haberleri dahi yok. Çünkü bizim söylediğimiz rakamlardan ziyade onların söylemiş oldukları rakamlar ön plana alınıyor. Evet, 15 bin alım ne müthiş(!) bir alım. Bu insanların kitle psikolojisinde ne kadar uzman oldukları aşikâr. Zira on beş bin rakamını tek başına söyleyip üç yüz otuz bin rakamından bahsetmemek tilki kurnazlığıyla açıklanabilir ancak. Evet, on beş bin yüksek bir rakam ama üç yüz otuz binin yanında ne kadar da küçük öyle değil mi?
Evet, yara büyük ve derin. Öğrencileri ile ilgilenmesi gereken öğretmen adayları geçim derdine düşmüş durumda. Ya atanma bekliyor, ya mecburen ücretli öğretmenlik yapıyor ya da bu insafsız sistemin bir parçası olan dershanelerde düşük ücretlere çalışıyor. Özel okullarda çalışma imkânı bulanlar ise ehveni şer durumundalar. Yani diğerlerine bakarak nispeten iyi konumdalar. Bazıları ise çoktan ümidi keserek farklı alanlarda ekmeklerinin derdine düşmüşler.
Ama gün gelir devran değişir. Değişmek de zorunda.Dileriz bu sıkıntılar güzel günlerin sancısı olsun. Öğretmenler keşfedilmeyi bekleyen ülkeler gibidir. Cevher gibidir her biri. Elbet cevherin kıymetini bilen bir anlayış zuhur eder. Hz. Ali’nin felsefesini yansıtan bir anlayış. Hani şu “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” diyen ulvi anlayış. Diyor ya şair:
“Hakir olduysa millet şanına noksan gelir sanma
Yere düşmekle cevher sakıt olmaz kadr ü kıymetten”biz de buna binaen yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen bu meslek değerinden bir şey kaybetmeyecek ve fazlasıyla hak etiği güzel günlere kavuşacaktır diyoruz.
One Comment