Adalet mi?- Tarık Şamil YILMAZ
Adalet ve Kalkınma Partisi adı altında kümelenen ve halkın saf duygularını bu kelimeler altından sömürmek isteyen ve aslında rejimin her zaman yaptığı gibi yine başka bir isim ile karşımıza çıkardığı kişi ve kişiler acaba ne kadar adaletli? Soruyu bir cevap almak için sormuyorum, zira bunların adaletle zerre kadar alakalarının olmadığını ve bu bozuk rejimin karşımıza çıkardığı ve ömrünü bunlarla uzatmaya çalıştığı başka bir ekip olduğunu ta olayın başından beri biliyorum. Bunların bu habisçe planlarını gücümüzün yettiğince bir insanlık vazifesi ve fıtrattan gelen ilahi bir içgüdü ile çevremize anlatmaya çalışıyoruz. Bu süreçte olumlu olumsuz birtakım tepkilerle karşılaşsak ta zamanla bu rejimin gerçek yüzünü görenlerin olumsuz tepkileri Allah’ın inayeti ile olumluya dönüyor. Bu noktada bir musibet bin nasihatten iyidir sözünü doğrulayıcı bir olay gerçekleşti ve adalet kelimesini ağızlarından düşürmeyenlerin ne mal oldukları da ortaya çıktı.
Aylar önce sarhoş birkaç kendini bilmezin karşı yönden gelen arabaya yandan vurması sonucu elim bir facia yaşandı. Kazada yandan darbe alan araçtaki şoför, bir oğlu ve akrabaları olan bir bayan feci şekilde can verirken, şoförün hanımı ve diğer çocukları ağır yaralı olarak kurtuldular. Can veren kişiler; birisi din görevlisi, dünya dereceleri olan bir hafız, diğeri 12 yaşında bir çocuk, diğeri 65 yaşında bir bayan. Şoför Hafızlığının dünyada eşine az rastlanan cinsten olduğunu herkesin bildiği, çevresinde sayılan sevilen insan.
Kazanın akabinde acılar, olumsuzluklar, ağıtlar, bir tarafa asıl acı olan durum, yakalanan ve yakalandıklarında dahi sarhoş olan katillerin serbest bırakılması. Ve daha acı olanı ise bu adamların serbest bırakılmasını kazada can veren insanların yakınlarının dahi çok sonra öğrenmeleri.
Olay; can veren hafızın babasından ve yakınlarından aktarıldığı kadarıyla şöyledir. Kazanın hemen akabinde hastaneye gelen bir milletvekilinin sarhoşları aklamak için birtakım girişimlerde bulunması ve başarılı olamaması, daha sonra aynı milletvekilinin bakan olmasından sonra adamları içerden çıkarması ve hiç kimseye hesap verilmemesi. Daha öncede sarhoş araba kullanırken bir kazaya sebep olan bu insanların üç insanın canına kıymaları akabinde serbest bırakılmaları hangi adalet sisteminde vardır. Normal şartlarda bir kaza dahi olsa suçlu olan tarafın bu kadar kolay bir şekilde dışarı salınması abes bir durumken adamların bir de sarhoş olmaları olayın vahametini kat be kat artırır cinsten. Gerçi biz böyle bir kararın verilmesine şaşırmadık, zira başbakanın oğlu yıllar önce ehliyeti dahi yokken son sürat giderken bir bayana çarpıp öldürmesi hadisesini biliyoruz. Bu olaydan sonra o zamanlar İstanbul büyükşehir belediye başkanı olan Erdoğan’ın olayı örtbas edip bir gece dahi içeride tutulmayarak birde çarpılan yayaya suç bulmaları hadisesini de biliyoruz. Bunlar adalet kavramı ile halkın karşısına çıktıkları zaman en adaletsizce işleri işleyecekleri belliydi. Çünkü biz gerçekten lafa değil icraata bakan insanlarız.
Olay üzücü; ama bu olay üzerinden yapılabilecek çıkarımlar önemli.
Bu rejim halkçı söylemlerle bir partiyi öne sürüyorsa halkı en çok onlar ezmiştir. Halk partisi olarak arz-ı endam eden parti döneminde halkın yağ ve tüp kuyruklarında inim inim inletilmesi hadisesi örnek olarak yeter herhalde. Milliyetçi kimliği ile ön plana çıkarılanlar vatanperver insanları ezmiştir. MHP’nin de koalisyon olduğu bir önceki hükümet döneminde binlerce insanı öldüren APO’nun imarlıda beş yıldızlı otelde ağırlandığını hatırlatmak isterim. Bu rejim İslami kimliği ile bir partiyi ön plana çıkardı ise ondan en büyük darbeyi İslami hassasiyetleri olan insanlar yemiştir. Nitekim Müslümanlara yapılan baskı, tutuklama ve işkencenin artırıldığı 28 Şubat dönemi sol bir partinin iktidarda olduğu bir zamanda değil, hoca diye lanse edilen Erbakan’ın döneminde olmuştur. Bunlar bunu yaparken hangi söylemle ön plana çıkmışlarsa her şey ayyuka çıkmış olsa dahi o söylemi her fırsatta dillendirmekten bir an bile geri durmamışlardır. Bu şekilde yapılan eleştiriler havada kalacak milliyetçiyi Apo’yu beslemekle suçladığın zaman yuh denilecek adam milliyetçi Türkçü bir PKK’yı neden beslesin, 28 Şubat olarak bilinen ve rejimin İslam’ı tamamen ortadan kaldırmaya yönelik bir eylemi olan dönem güya İslamcı bir partinin başta olduğu bir zamanda başlatıldı ki kimse şüphelenmesin. Bu günde öyle bir ekiple karşı karşıyayız ki adalet kavramını dillerine dolamışlar ama sadece küçük bir olayda dahi ne kadar adil olduklarını ortaya koymuşlardır. Son dönem barış süreci adı altında dillerinden düşürmedikleri Kürdistan projesi bu bağlamda düşünülmeli ve dostluk diyorlarsa bilinmeli ki yeni bir savaşın fitilini yakacaklardır. Üç çocuk yapın diye meydanlarda bas bas bağıran tabiri caizse işin pisliğini çıkaran bu adam bilin ki uzun vadede insanları kısırlaştırmanın projelerini yapmaya başlamıştır. Okullarda dağıtılan sütlerle sağlıklı zeki bir nesil yetiştireceğiz projesiyle ortaya çıkan rejim bilinmelidir ki hastalıklı bir nesil yetişmesi için o sütleri bu denli hummalı bir şekilde dağıtmaktadır. Ütopik söylemler hayal dünyası diyen demek üzere olan okuyuculara şu örneği vermem gerekir. Çok yakından tanıdığım birisinin 2000 li yılların başında okulda dağıtılan fındıktan yemesi sonucu tehlikeli bir hastalığa yakalanması ve uzun süre bu hastalıkla mücadele etmesi daha dün gibi aklımda olan bir hadisedir. Ve buna ek olarak geçenlerde dinlediğim yine o yıllarda okullarda dağıtılan fındıktan hasta olan insanların katıldığı bir radyo programında insanların söyledikleri olayın vahametini anlatmaya yeterde artar. Domuz gribi aşılarını İsrail’den getirip halkımıza vurmak isteyen ve son anda halkımızın uyanması ile kendilerinin de çark etmesi hadisesi de buna verile bilecek örneklerdendir.
Yukarıda anlatılan kaza ve akabinde gelişen olayda ne bir isim var ne bir yer var. Birileri bu olay kurgu ispatlanması gerekir diyebilirler. Olayda birinci derece yakın olan bir insanın söylediği “bu olaydan sonra iyice nefret ettim sen tut oy ver güven yapılana bak yazıklar olsun” sözü önemli. Böyle bir olayın yaşandığı daha önce bu adama anlatılsa belki “iftira atmayın adamlara” diyecek ve inanmayacaktı; ama olay kendi başına gelince anlatmaya gerek yok nasılda meseleyi anlıyor ve bu sözleri sarf ediyor.
Her fırsatta bu rejimden bize bir fayda gelmez dememize rağmen AKP ile bunlar düzelecek diyen bu insanların bu olayın akabinde yine sarf ettiğim bu cümlelere verdikleri tepki; onaylarcasına kafa sallamaları ve oy moy yok demeleridir. Olay üzücü ama insanların bu tür olaylardan ders almaları önemli.
Oy Moy Yok!!! niye mi? vebal altına girmemek için. gayr-i meşru ilişkilerde oyumuz alet olmasın. nato üstlerine oyumuz alet olmasın. ülkemin bölücüleri için oyum alet olmasın. israil-abd firmaları ülkemde cirit atmasın. islam ülkeleri ile savaş naralarına-adımlarına oyum alet olmasın. daha bir çok sebeplerden dolayı oy vererek vebal altına girmemek için. Oy Moy Yok!!!