Günümüz Tellakları
“Kırk sütunlu, kırk pencereli hamamların bulunduğu eski zamanlarda tellaklar genellikle bütün insanların danıştığı kimseler konumundaydılar. Çünkü müşteri, tellağın elinde bulunduğu durumda bütünüyle ona teslim oluyordu Hamam süresi de genellikle uzundu. Dolayısıyla gönül dertleri, müşterinin dertleri ve müşterinin sırları, tellağın keselemeyle uğraştığı sırada açılıyordu. Bir gün müşterinin biri, tellağın elinin altında bulunduğu bir sırada, ona içini döküyordu ve “Bir süredir belim ağrıyor; geceleri uyuyamıyorum. Ne kadar ilaç kullandıysam da bir sonuç vermedi.” Diyordu. Tellak aslında bunun ilacı çok basit. Siz, bir sığırdili tohumu alın ve akşam ıslayın ve Sabaha kadar suya doyması için bırakın. Sabahleyin aç karnına kullanın. Müşteri de teşekkür etti. Bir süre sonra yine aynı müşteri “Yaşlılık belirtisi mi bilmiyorum. Gözüm Kur’an yazısını seçemiyor.” Diye yakınır. Tellak, hemen onun sözünü keser: “Denenmiş bir ilaç; önce aç karnına kullanırsınız. Üç gece bunu yinelerseniz iyileşir.” Yine bir süre daha geçer, müşteri birkaç hastalığını daha anlatır. Tellak yine aynı sığırdilini önerir. Sonunda müşteri, konuyu değiştirmek için “Yaşayışlar çok değişti. Aynı maaşla, aynı gelirle, birkaç yıl önce müreffeh bir yaşantım vardı. Şimdi maaşıma bir takım gelirler daha eklendi. Yine de iki yakam bir araya gelmiyor. Öyle ki alacaklıların gözüne görünmemek için evden dışarı çıkamıyorum.” der. Tellak söze girer; “Bir sığırdili tohumu ıslayın ve…” Müşteri itiraz eder; “Yahu, bu ne biçim ilaçtır ki hem bel derdine, hem göz derdine hem de cep derdine iyi geliyor.” Tellak son olarak açıklar; “Otuz yıldır her gece bir sığırdili tohumu ıslıyorum. Sabah aç karnına içiyorum. Şimdiye kadar ondan hiçbir kötülük görmedim.”…
Alimler, Peygamberlerin varisi olan, insanlara Allah’a hakkıyla kul olabilmenin yollarını gösteren ve toplumu fitne, fesat ve günah kirinden temizleyen kişilerdir. Oysa günümüz süfyani sisteminin alim ve din bilgini görünümlü Bel’amları, halkın değil, süfyani ve küfür sistemlerinin temizlenmesine yarayan uşaklardan ibarettir. Rejimin her türlü pisliğini temizlemekle görevli bu uşaklar, halkın sorunları karşısında ise sağırdili bir islamın yani Amerikancı İslamın en hararetli savunucuları olabilmektedirler. Sorunlar karşısında rejime dokundurmadan tarihte ki süfyanilere ve zalimlere lanet okuyan bu aşağılık ruhlu tellaklar, her şeyin çözümü olarak ise Amerikancı (Sağırdili) İslamı göstermektedirler. Emperyalistler ve onların yerli işbirlikçileri olan süfyanilerin halkı sömürmesine, yoksulluğa mahkum etmesine, Öz Muhammedi İslamın emrettiği izzet ile yaşama, mücadele ve cihad bilinci yerine sabır, suskunluk ve zilleti çözüm yolu olarak sunan bu tellaklar her seferinde halka hayatı ve izzeti değil, ölümü ve zilleti aşılamaya çalışmaktadırlar. Yıllardır süfyani sistemlere ayak uyduran bu bukalemun karakterli tellaklar yalakalıklarının karşılığını her daim almakta ve halkada bir nevi “Otuz yıldır böyle bir islamı yaşadım, yaşatmaya çalıştım ve bundan bir zarar görmedim.” demektedirler. Evet süfyanilerden bir zarar görmeyen hatta dünyalarını mamur(!) eden rejimin tellakları nasıl bir hüsrana uğrayacaklarını çok yakında bileceklerdir…
Peki, zilletin değil izzetin, güç ve otoritenin değil hakikatin, halkı idare etmenin değil yetiştirmenin, cihadın, şehadetin ve fedakarlığın menbaı, sembolü olan İslam, nasıl oldu da Amerikancı İslam’a (Sağırdili İslamı) dönüştü. Kafire karşı boyun eğmeyi ve itaati, izzete karşılık zilleti tercih eder hale nasıl geldi. Müslümanların hayatlarında yer edinemeyen ve dertlerine deva olmayan bir İslama nasıl dönüştürüldü?
Allah katında yegane din olan (Al-i İmran 19), Allah-u Tealanın kulları için seçtiği (Bakara 132), kendisinden başka aranan hiçbir dinin Allah katında kabul görmeyeceği (Al-i İmran 85) din olan İslam’ın yegane kurtuluş yolu olduğunu bile bizler bu soruların cevabını, Adem (a.s.)’dan günümüze, hakkın geçirmiş olduğu merhaleler ve imtihana tabi tutulduğu musibetlere bakarak anlayabiliriz. Evet demek ki şimdiyi değerlendirebilmenin temel şartı geçmişi bilmektir. Çünkü insanı düşünen bir şahsiyete benzetirsek Kur’an onun beynini İslam ve İnsanlık tarihi de onun hayat serüvenini gösterir. Kısacası değişim ancak tarih vasıtasıyla bilinebilir. Burada unutulmaması gereken bir diğer nokta ise sadece bilmenin değil aynı zamanda bilinç, basiret ve şuurun da işin içine katılması gerekliliğidir. Çünkü tarihte birini ceset, diğerini şehit, birini bel’am diğerini alim yapan, birini yezide kul, zillete mahkum eden bir diğerini İmam Hüseyin(a.s.)’e müştak edip izzet bağışlayan bilgi değil şuurdur.
Bugün süfyanilerin halklar üzerinde uyguladığı temel silahlardan biri de bu bilgi-şuur ayrılığıdır. Herkesin İbrahim (a.s.)’ı, Musa (a.s.)’ı, İmam Hüseyin’i bildiği, hakkında kitaplar yazdığı, sohbetler verdiği ancak basiretle ve şuurla günümüz Nemrutlarından, Firavunlarından ve Yezidlerinden rahatsız olmaması gibi.
Rehber Seyyid Ali Hamaney, Aşura İbretleri adlı bir konuşmasında; “… Kur’an da bir şey var ki bu bizi düşünmeye itiyor. Kur’an bize, geçmiş tarihten ders alın diyor. Tarihten ibret alma isteği ve endişesi içerisinde olmalıyız. Çünkü bu endişe, geleceğe yönelik duyduğumuz endişedir…” diyor. Evet Kur’an bize defaatle yeryüzünü gezmemizi, önceki kavimlerin nasıl ve neden helak edildiklerini, hangi yanlışları yaptıklarını ve bunlara karşılık nasıl cezalandırıldıklarını anlamamızı, dersler çıkarmamamızı ve dahası anlatarak genel bir bilinç oluşturmamızı istemektedir.
Burada dikkat edilmesi gereken bir diğer nokta ise süfyanilerin halklar üzerinde, tarihin algılanış biçimi üzerinde oynadığı oyundur. “İlim, gerçeklere dayanarak sonuç çıkarmaya çalışan bilgidir.” Gök ayrıdır, gök bilimi ayrıdır, aynı şekilde yer ve yer bilimi de ayrı şeylerdir. Süfyaniler algı yanıltması ile tarih ve tarih ilmi aynı şeylermiş gibi halklara yansıtmıştır. Oysa tarih yaşanan olaylar ve gerçekliklerden ibaret iken tarih ilmi var olan gerçekliklerden çıkarımlar yapmak dersler almak demektir. Yani “tarih”, yaşananları keşfeden bir kaşif iken “tarih ilmi” yaşananlardan ders çıkaran bir mucit gibidir. Bizim burada tarih dediğimizde anlaşılması gereken şeyin bu olduğunun bilinmesini gerekir. Çünkü “Tarih, geçici insanda, ebedi insanın anlatıldığı muazzam bir erken uyarı sistemidir.
Evet, sorulan sorular hep aynı olduğunda cevaplarda büyük bir tazelik beklenemeyeceği gibi, tarihin sadece bir anektod olarak anlatıldığı ve sınırlarının çizilerek geçmişe hapsedildiği toplumlarda yeni çıkarımların ve taze fikirlerin beklenmemesi gerekir.
Televizyonlarda, radyolarda, kitap ve dergilerde İslam tarihini, peygamber ve sahabe hayatlarını süfyanilerden aldıkları bahşişlerin sevinciyle döktüklari göz yaşları içerisinde anlatan ve anlattıkça ağlatan(!) günümüz süfyanilerinin tellaklarının nasıl bir misyon üstlendikleri anlaşılmıştır umarım. İbrahim (a.s.)’ın atıldığı ateşi anlatırken göz yaşı döken(!) bu uşaklar acaba günümüz gençliğinin haya, iffet ve imanını yakan süfyanilerin küfür ve nifak ateşine odun taşımakta bir beis görmüyorlar mı dersiniz? Boğazlanarak şehid edilen Yahya(a.s.)’a, testere ile ikiye biçilen Zekeriya (a.s.)’a ağlayan bu şahsiyet(siz)ler Suriyede kul köle oldukları süfyanilerin desteği ile boğazlanan yüz binlerce mazlum Suriye halkına kalplerinde bir nebze olsun acıma hissi duymuyorlar mı acaba? Hind’in Hz.Hamza’ın ciğerini nasıl çiğnediğini anlatırken hıçkırıklara boğulan bu bel’amlar, aleyhinde en ufak bir eleştiride dahi bulunmadıkları ve beslendikleri süfyaniler tarafından beslenen Hind’in günümüzde ki evlatları olan caniler tarafından kalbi yerinden çıkartılarak çiğnenen Suriye askerine üzülüyor mu dersiniz?
Son olarak tarihin ne demek olduğunu haykıralım tüm zamanlara;
Tarih, elinde balta ile zamanının tüm zalimlerine onların diliyle cevap veren İbrahim(a.s.) olmaktır. Tarih, elinde asa ile zamanının Firavun, Karun ve Bel’amlarını tarihin çöplüğüne gönderen Musa(a.s.) olmaktır. Tarih, zalim hükümdara hakkı haykırıp bu uğurda boğazlanmayı göze alan Yahya(a.s.) olmaktır. Tarih, oğlunun dahi kendisine inanmadığı ve bu yolda hiç yılmadan ve kınayıcıların kınamasından korkmadan 950 yıl Rabbinin buyruğunu yerine getirmekte tereddüt yaşamayan Nuh(a.s.) olmaktır. Tarih Peygamber (s.a.v.) misali tüm haksızlıklara, zorbalıklara, zalimlere LA diyebilmek ve mü’min gönüllere şifa olabilmektir. Tarih hak ve hakikat uğrunda Allah’ın dinini ayakta tutabilmek için tüm ailesi ile birlikte Kerbela sahrasına çıkan Hüseyin(a.s.) olmaktır. Tarih, Kerbela’dan çıkıp zalimlerin saraylarını inletircesine hakkı haykıran Zeynep (a.s.) olmaktır. Ve tarih, şehinşahları yerle bir eden, günümüz nemrutlarının ve firavunlarının kendisiyle hayat bulduğu Amerika ve avanelerine hiçbir halt edemeyeceklerini haykırabilecek basiret, cesaret, teslimiyet ve imana sahip olan İmam Humeyni olabilmektir…
İlahi, bizlere atamız İbrahim(a.s.) gibi olabilmeyi nasip eyle… İbrahim ki; Yüreğinde dert, gönlünde aşk, yüzünde nur ve elinde balta…
Sayın Selim selamun aleyküm. Öncelikle yazıyı okuyup yorumladığınız, güzel bir üslup ile zihninizi meşgul eden bazı yanlışları ya da yanlış sandığınız şeyleri açık yüreklilikle dile getirdiğiniz için teşekkür ediyorum. İlk olarak, yorumlarınızı yeni gördüğümü söyleyerek söze başlayayım. Öncelikle şii olmadığımı bir sünni olduğumu belirteyim. Yorumunuzda belirttiğiniz hususlar konusunda şöyle söyleyeyim; İmam Hüseyin Kerbela da namaz kılacağı sırada yezidin ordusu onun namaz kılmasına izin vermeyerek oklamaya başlarlar zira peşlerine taktıkları insanları İmam Hüseyin’in dinden çıktığına inandırmışlardı. İmam Ali mescit de şehit edildiği sırada bunu duyan şam da ki müslümanlar Ali’nin mescit de ne işi var demişlerdir. Yani kısaca islam tarihinde acı olayların ardında yalancı ve sahtekarların hakkı batıla karıştırması yatmaktadır. O insanlar İmam Hüseyin’i tam anlamı ile tanımış ve iftiralara kulak asmamış olsaydı İmam Hüseyin’i şehit eder miydi sizce? Elbette bizler de her an yalancı ve fitnecilerin oyunları ile karşı karşıyayız. Ancak suriye meselesi çok uzun bir mesele. Bem size kısaca şöyle söyleyeyim Amerika İsrail İngiltere Katar ve Arabistan ile aynı safta olmak mı, İran Lübnan Irak ve Suriye ile aynı safta olmak mı? Amerika imdiye kadar İslamın yararına ne yapmıştır ki limdi de yapsın. Size suriyede esad katliam yaptı denilen olaylar ile ilgili çok fazla link verebilirim. Ama ne buraya sığar ne de ben özetleyebilirim. Size bunlar ile ilgili bir site adresi vereyim ordan bakabilirsiniz. http://www.suriyegercekleri.com/ Umarım ahir zamanın şu en dehşetli fitnesinde hakkı batıla karıştıranların oyunlarına kanmayarak hakikati görebilenlerden olabiliriz.
Çok güzel ve etkileyici bir yazı olmuş. Allah razı olsun. Özellikle tarih konusunda yazdıklarınızı bir nefesi şevk ile okudum ve altına bin defa imzamı koyarım. Hele o alim (!) geçinen tellakların durumunu ne güzel özetlemişsiniz. Fakat anladığım kadarıyla şii siniz. Bu bağlamda suriye konusunu biraz taraflı yazmışsınız. Ben ise dinimizin esas helakının ve üzerindeki bu lanetin bu ayrılıktan olduğunu düşünüyorum. Bizim 2 peygamberimiz yok sonuçta. Emevi kralı mervanın (hz. Osmanın gerçek katili bunla ilgili bilginiz vardır detayını yazamayacağım, ilgilenenler fitne olaylarına bakabilirler) kim olduğundan, kime çalıştığından ve yaptığı fitneler ile ne ile ödüllendirildiğini okuyan şuur sahipleri, gerçek islamın ne olduğunu bu ibretin tersinden rahatça anlayabilir. Allahın korkusundan kendisine karşı durmuş 19 yaşındaki yeğenini (2. Muaviye) kalleşçe zehirlemiş olan mervan ve soyunu anlatın. ALLAH AŞKINA… Suriye konusu dışında hem fikiriz. El nusra aakerlerinin zulmünü asla tasvip etmiyorum. Bugün ışide lanet okuduğum gibi tüm hassan sabbah müptelası el kaideye de lanet olsun. Ama kabul edin ki esad bir diktatör ve humusta bir gecede 60. 000 kişiyi katletti. Uçaklarıyla cuma esnasında emevi camiini vurdu. Belki de o ciğer parçalayanlar orda ölenlerden birinin oğlu veya babası olabilir. Bunun empatisini yapmanızı beklemem çünkü böyle birşey (allah düşürmesin) bizim durumumuzdakiler için söz konusu bile değil. Bence taraf olmaktansa, birbirimizi yediğimiz bu savaşı durduralım, müssebibleri lanetleyelim ve birleşelim. Yoksa medinedeki o güzele (S..A..V) e hangi vicdanla selam getireceğiz onun bizim yüzümüzden çektiği acılarıyla…
Sayın Selim, yazının yazarı da mutlaka cevap verecektir ama özellikle şu Humus’ta 60000 kişinin katledilmesi ve Emevi Camii’nin cuma namazında bombalanması olayları tamamen uydurmadır. Eğer bu olayları ispatlarsanız sitenin anasayfasında daimi kalmak üzere “Esad Diktatördür” diye yazı yazacağım. İspatlayamazsanız -ki şu anda doğru olduğunu düşünüyor ve savunuyorsunuz- yeniden yorum yazıp yanlış yaptığınızı belirtmenizi istiyorum. Bunun akabinde muhabbetimiz sürecektir. Vesselam.
Sayın yahya cevher. Öncelikle selamınıza selamla bilmukabele muhabbet ederim. Bundan yaklaşık 4 sene evvel coğrafyada bulunmuştum. 60000 kişinin katliamını o gün bulunduğum humus şehrindeki bir yerli söyledi. 1980 li yıllarda baba esad tarafından yapıldığını söyledi. Bugünkü beşar da bu sistemin devamıdır. Emevi camiisine gelince. Haber linkini bulamadım ama delil olsun diye birkaç fotoğraf linki paylaşacağım. Tabi ki o gün orada bulunmadım. Zaten bahsettiğim durum maalesef 2 tarafın bulunduğu zillete binayendir.
http://i.haber5.com/12/10/15/11/de81/emevi-1_460x340scale.jpg
http://media.dunyabulteni.net/250×190/2013/04/16/emevi.jpg
Resimler alıntıdır ve kendim tarafından çekilmiş değildir. Tarafımca iddiam doğal olarak alıntıdır. Biri bölge insanı tarafından, diğeri resimli web kaynağı.. Fakat ben sizin böyle bir başlık açmanızı istemiyorum. Çünkü bu cevabı bunun için yazmadım. Amacım tartışmak da değil. Zira ilk mesajımda da görüldüğü gibi ben iki taraf yönünden üzüntümü bildirdim. Bir sunni olarak Hz. Hüseyin (r.a) efendimiz ve ehli beyte duyduğum muhabbet, tüm müslümanların üzerine olsun. Gerçek müslüman kerbelada ağlayan, aynı safta namazda huşu alan, fakire, garibe, acize verecek sadakası yoksa bile aynı şekilde tebbesüm gösterendir. Bir olan Allahın ve En güzel peygamberinin (S.A.V) üzerine selamımla beraber, adım adına olası bilmeden iftira gafletini bağışlasın. Böyle bir durum (birbirimizle savaş) hakkı üzmekte, müsebbib yezid ve mervanlara (kısaca şeytana) fırsat vermektir. Allahın laneti onların üzerine olsun. Bir peygamberin bir mezhebi olan İslam kardeşimin elini sıkarım. Vesselam.
Son bir not: geçen sene okuduğum haber linki mevcut değil..bu yüzden alıntı resimlerin iç haber linki halepteki bu camiinin esad güçleri tarafından yakıldığını söylemektedir. Haber ifadeleri farklı da olsa fotoğraf delilleri sonucun ayrıntısında değil, kendisindedir. Bir önceki ifademde olduğu gibi ayrıntısı (cuma esnası) yalansa bu özrümü beyan edebilirim. Zira bunu okuduğum haber linkini tekrar bulamama bağlarım. Ama genel sonuç olarak resimler bunlardır. ( bu mesaj yanıtımın bir notudur, tartışma amacı taşımaz.)
Sayın Selim, güzel üslubunuz ve sabit fikirli olmayışınızın beni mutlu ettiğini beyan ederek sözlerime başlamak isterim. Suriye konusu hariç hemfikiriz demişsiniz aslında Suriye konusunda da hemfikiriz. Zira olayları bu derece güzel tahlil ettikten sonra ahir zamanın en önemli imtihanı olan Şam olayları konusunda sınıfta kalmanıza ben şahsen üzülürüm. Emevi Camii bombalanmış ve yakılmış olabilir ki Halep’teki Camii zaten teröristler tarafından bombalanmıştır. Baba Esad dönemindeki olaylar ise bambaşka bir tartışma konusudur. Ortada bir zulüm var ise bu zulmü herhangi bir müslümanın tasvip etmesi mümkün değildir ama olay da binlerce kişiyi katletti şeklinde söylenip geçilecek kadar basit bir olay değildir. Önemli olan bir kaynakta haberin olması değildir, haberin doğru olmasıdır. Ben size aynı videonun hem rejim askerleri tarafından katledilen halk, hem de teröristler tarafından katledilen halk şeklinde sunulmuş onlarca kaynak bulabilirim. Önemli olan mihenk taşımızın sağlam olmasıdır. Ya değilse şu anda at izi it izine karışmamış her şey her şeye karışmış durumdadır. Biz Hakk’ı yani İslam İnkılabı’nı tanımışız, onun boyandığı boyaya göre boyanıp süreçten başarıyla çıkmayı hedeflemekteyiz. Bu süreçte körü körüne bir bağlılık değil Kuran-Sünnet-Ehli Beyt ekseninde yapılan uzun araştırmalar sonucundaki nihai kararın ürünüdür. Yine muhabbeti sürdürebiliriz, kolay gelsin. Vesselam.
Evvela samimi uslüpla siz de bana dürüst oldunuz. Dürüstlük ve samimiyet hakka muhabbetin temel taşlarıdır inşallah. Zahmet buyurup bu fakiri muhatab kabul etmeniz ve cevap yazmanız eyvallahı bizden kılar. Allah ümmeti kurtarsın ve korusun. Ve hepimizi işiten ve itaat edip yoluna cem eylesin. Bilirsiniz hep yanlış bilinen bir sözdür cem aleviliğe sırf mahsustur. Hayır! Cem Allahın bütün müslümanlara en önemli buyruğudur! Cem cemaat olmaktır! Siyahıyla beyazıyla, sağı ve soluyla Tek bir ağızdan Tevhidi haykırmaktır! Cemde ayrılık olmaz! Kardeşe kırgınlık olmaz! Zulüm olmaz! Cem şeytana eza, hakka şifadır! Selamet ve muhabbetle kalın. Bilbukabele vesselam…
Yazdığım cevap ta ayrılık neticesi vermesin zira. Bilerek veya bilmeyerek işlediğimiz günahlardan Hazreti Allah bizleri kurtarsın ve mağfiret kılsın. Bilmeden kırdığım bir gönül (yani kabe) olduysa, o gönlün ibrahimleri haklarını helal etsin!
İmam Humeyni (r.a), Şehid Muhammed Bakır Sadr (r.a), Merhum Muhammed Hüseyin Fadlallah (r.a) ve ‘hizbullahi ümmet’in onuru-gururu olan bütün devrimci alimlere sonsuz selam olsun…
Veliyy-i Fakih’e bağlı yürekli bir kalem olan Süleyman DAĞISTANLI hocama da sonsuz selam olsun..
Acaba, bizim ülkemizde de birgün bu yiğit Seyyid’lerden birine benzer bir rabbani alim ortaya çıkar mı? Ne dersiniz?.. Hiç sanmıyorum ya, neyse!
Tağutlardan tir-tir korkan bel’amlarla başbaşa ve sahipsiz kalan Türkiyeli İnkılâbçı Müslümanlar’a, Allah (c.c) yardım etsin, ne diyebilirim ki başka?
Vesselam
Tarihin süzgecinden damıtılarak sulu gözler süslü sözlerle vazifelerini icra eden günümüz tellakları, Şehr-i İlim (sav) kapısı Hz. İmam Ali (as) ‘nin “Hakkı bilen haklıyı bilir” sözlerinde çok bilinçli münafık olduklarını ne kadar da açık ediyorlar. Rabbim bizlere basiret ver. Amin.
Güzel bir yazı Allah razı olsun.Şuur ve basiret başkabişey. Resimlere hepsi sığmaz ama elebaşları şenocak ve sifil sefilleri de olsa iyi olurmuş
Vakit ayırıp yazıyı okuyan kardeşlerimizden Allah razı olsun. Süfyanilerin küfür ve nifak ateşine karınca misali bir damla su taşıyabilmişsek ne mutlu bizlere. Halkımızın ve halkların; bilinç, şuur ve basiret ile tüm zorbalara hak ettiği dersi vereceği günleri görebilmek ümidiyle… Allah yar ve yardımcımız olsun.
İbrahim ki; Yüreğinde dert, gönlünde aşk, yüzünde nur ve elinde balta…
sağolasın Süleyman Hocam. Allah razı olsun.
Zaman gayrı kalemlere sarılma zamanıdır.
Vira Bismilah!!!
Güzel bir hikayenin güzel bir dille güzel bir yorumu… Allah razı olsun. Rabbim bizleri tellaklardan duydukları ile değil hakikati gören gözler ile hakkı tanıyanlardan eylesin…
Allah razı olsun.. Ayrıca tarih her daim hakkı savunan, hak cephesinde yer alan, isimsiz kahramanların emeği ile gerçek mecrasına ulaşacaktır.
Şunu iyi bilmek gerekir ki anlatılan bu tellaklar yazıda amerikancı islam olarak tabir edilen islamada iman etmiş değiller. Yani islamı yanlış anlamış adamler değil bunlar. Bilakis tam siyonist kafirdirler. uydurdukları amerikancı islama halkı dahil etme peşindedirler. Yazıda bu ifade edilmiş ama ben yine ifade etmek istedim. Allah razı olsun
Tarih’in gerçek tanımının yapıldığı bu değerli yazıda günümüzün belamları her derde aynı ilacı öneren tellaklara benzetilmiş. Süleyman DAĞISTANLI hocamızdan güzide bir yazı daha, mutlaka okuyunuz.