Hakan Yaman: Polisin yazdığı böyle bir destan işte!
Gezi olayları sırasında evine giderken polis şiddetine maruz kalan ve dövülüp gözü çıkarıldıktan sonra ateşe atılan Hakan Yaman yaşadıklarını anlattı.
3 Haziran’da Sarıgazi’de, yalnız başına evine dönerken, bir TOMA, bir sivil, beş çevik kuvvet polisinin saldırısına uğrayan, yerdeyken tekmelenen, sivri bir cisimle gözü çıkarılan ve baygın haldeyken yerde sürüklenip ateşe atılan Hakan Yaman, yaşadıklarını Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman’a anlattı:
Sizi tanıyabilir miyiz?
-Adım Hakan Yaman. 22 yıldır Sarıgazi’de yaşıyorum. Karım Nihal, alt sokağımızda otururdu, çocukluk aşkıyız. Evlendik. İki kızımız var. Biri sekiz, diğeri 14 yaşında. Bu olay olana kadar kendi yağımızda kavruluyor, mutlu mesut yaşıyorduk…
Ne iş yapıyorsunuz?
-Servis şoförlüğü. Bazen okul, bazen personel. O gün de, 3 Haziran’dı, işimi bitirip, semte dönmüştüm. Arkadaşlarımla biraz Merkez’de takıldım…
Merkez neresi?
-Semtin merkezi. Bir kaç sokak üstümüz. Kahvehane-pastane karışımı bir yer var, orada çay içtik, sohbet ettik. Saat 10 buçuk gibi de eve dönmek için yola koyuldum.
Arabayla mı?
– Yok hayır. Abim de Merkez’deydi. Araba ona lazımdı, bıraktım, ben eve doğru yürümeye başladım.
O aralar Sarigazi’de de Gezi protestoları yapılıyordu…
-Evet ama eylem bir üst caddede oluyordu. Zaten ben ara sokaklardan çabucak eve gidecektim. Bir terslik olacağı aklıma gelmedi. O sokakların birinde tenha, boş bir arsa var. Yanında da bir bina. Tam oradan geçerken, bir TOMA çıktı verdi köşeden. Çıktığı gibi de, bana tazyikli su sıktı. Yüzüme geldi. Ne olduğunu bile anlamadan, gaz fişeği atmaya başladılar…
Kaç kişi olduklarını görebiliyor musunuz?
-O anda bir şey fark edemedim. Karnımdan vuruldum, yere düştüm. Biraz sonra, 5-6 kişinin üzerime koştuğunu gördüm. Ve işte, her şey o zaman başladı…
Başlayan ne?
-İşkence, başka bir kelime bulamıyorum. Ben orada savunmasız bir şekilde yerde yatıyorum, 5-6 kişi beni tekmeliyor. Yüzümü, kafamı esirgemeden. Sadece tekme olsa iyi, başka sert cisimlerle de vuruyorlar…
“Benim alakam yok, ben eylemci değilim, evime gidiyorum” diyemediniz mi?
-Diyemedim. Tekmelerden fırsat olmadı. Zaten söylesem de bir faydası olmazdı ki…
Peki yerde tekmelenirken kendinizde miydiniz? Neler olup bittiğini algılayabiliyor muydunuz?
-Hayal meyal. Bir taraftan da kollarımla kendimi korumaya çalışıyorum. Ama ne fayda! Tekmeleye tekmeleye çenemi kırmışlar. Ben kendimi kaybetmişim. Elmacık kemiğim, tuzla buz olmuş. Gözümün iç duvarları, içe çökmüş. Burnumun üstü kopmuş. Delinmiş resmen, içi görünüyormuş, alnımdan bir parça kopmuş. Ben nasıl hayatta kaldım bilmiyorum. Ama ben özel değilim, burada kaç kişiyi bu hale getirdiler biliyor musunuz? Benim gibi kaç kişiye orantısız güç kullandılar. Ama onlar konuşmuyorlar, çünkü devlete güvenmiyorlar, nasıl olsa sonuç çıkmaz diye. Yolda yürürken işe giderken, kimi yakalasalar dövdüler, resmen işkence yaptılar. Kafamın sol tarafında sağlam yer kalmamıştı. Sonra da destan yazdılar öyle mi? Polisin yazdığı böyle bir destan işte!
Sonra?
-Burnumu da kırdıklarını söyledim değil mi, tepesi kopuyor. Perişan haldeyim. O kadar darptan sonra, beni 15 metre sürüklüyorlar. Bir sivil, beş çevik kuvvet var. Ben de video görüntüsünden gördüm, biri binadan çekmiş, youtube’a yüklemiş, beni yere bırakıyorlar. Sonra biri, gözüme bir şey sokup, gözümü patlatıyor…
Nasıl yani?
-Gözümün içine sivri bir şey sokup, gözümü çıkarıyorlar! Patlatıyorlar, göz eriyip gidiyor. Videoyu çeken çocuk görgü tanığım oldu, o anlattı bana neler yaptıklarını…
Bu nasıl bir rezalettir ya!
-Bitmedi ki! Sonra beni biraz daha sürüklüyorlar. Ve ateşin içine atıyorlar. Direnişçilerin yaktığı ateşe. Cayır cayır yanayım diye! Nasıl olsa kendimde değilim, e işte orada yanarak, ölüp giderim diye…
Aman Allah’ım!
-Ne var ki, ateşin içine atıldığımda, yanınca kendime geldim. Sırtım yanıyordu. Zaten yanık tedavisi de gördüm…
Peki sizi oradan oraya sürüklüyorlar, müdahale edecek bir Allah’ın kulu yok mu?
-Binalardan izleyenler var. Birkaçıyla konuştum, “Yapamadık, cesaret edemedik!” dediler. O durumda inip, bana yardım etmek demek, ölüm fermanını imzalamak demek…
Siz nasıl izah ediyorsunuz bu olup biteni?
-Edemiyorum ki… Düşününce hâlâ kabul edemiyorum. İlaçla yaşıyorum ben. En çok moralimi bozan da; tamam vurdun beni, yıktın yere, tak kelepçeyi, götür merkeze. Adalete teslim et. Varsa suçum söylesinler, neyse cezam çekeyim. Zaten savunmasız durumdayım, daha ne istiyorsun benden. Gözümü niye çıkarıyorsun! O da yetmedi, ateşe niye atıyorsun? Bu resmen sadizm!
Peki o ateşten nasıl çıkabildiniz?
-Şimdi bakın, feci bir durum, ateşin içindeyim, yanıyorum. Ama oradalar mı, gittiler mi diye tereddütte kaldığımda, ilk başta ölmüş gibi yaptım. Sonra gözlerimi açmaya çalıştım. Bir tanesi hiç görmüyordu, bir tanesi de hafif bulanıktı. İki ışık gördüm. TOMA’nın farları diye düşündüm, bir kaç metre önümde bekliyordu, sesinden anladım. “Yanarsam yanayım” dedim, hiç sesimi çıkarmadım, 4-5 dakika bekledim. Acı beynimi oyuyordu ama hiç yerimden kıpırdamadım. Onlar da öldüğümü sandı ve TOMA geri çekildi…
Siz n’aptınız?
-Sürünerek ateşin içinden çıktım. Ayağa kalkmaya çalıştım, gözlerim görmediğim için TOMA’ya doğru gidiyormuşum, birileri “Oraya değil, bu tarafa dön!” diye bağırdı. Bir iki adım attıktan sonra, iki kişi koluma girdi, beni bir binanın içine soktular. Bayağı beklettiler. Sonra bir tanesi, arabasına koydu ve hastaneye götürdü…
Nihayet kurtuldunuz!
-Nerdeee? Polis, hastane önünde barikat kurmuş, kimseyi içeri bırakmıyor…
Niye?
– Sağlık yardımı alınmasın diye. O haldeyken hastaneye girmek mümkün değildi. Ama ben de girmek zorundaydım, yoksa ölebilirdim. Ve yalan söyledim. Karşıma çıkan polise, “Yol kavgası oldu, 4-5 kişi vurdu, kaçtı” dedim. “Emin misin?” dedi. “Eminim” dedim. İkna oldu. Beni bir ambulansa koyup Kartal Araştırma Hastanesi’ne gönderdiler.
Hastanede size ne dediler?
-Doktorlar bizimkilere, “Her şeye hazırlıklı olun!” demiş. 14 gün hastanede yattım. Bir göz tamamen gitmiş, öbüründe yüzde 80 görme kaybı var. Çene kırık, burun kırık, ucu kopuk, yüzümün sol tarafı neredeyse yeniden yapıldı, protez göz takıldı. Beynimde sıvı akıntısı vardı, durmasaydı ya sakat kalacaktım ya da ölecektim. Allah’a şükür ölmedim, yaşıyorum. Allah beni karıma ve iki kızıma bağışladı…
Peki kaç ameliyat geçirdiniz?
-Beş. Önce beyin ve göz. Sonra da yüzümü hale yola getirmeye çalıştılar. Burnumdan parça koptuğu için başka yerlerden parçalar alındı. Göz kemiklerimin hepsi içeri göçmüştü, başka yerlerden kemik alınıp takviye yapıldı. Hepsi de riskli ameliyatlardı. Mayıs’ta tekrar ameliyat olacağım…
Peki bu olay sizde nasıl bir travma yarattı?
-Üzerinden bu kadar ay geçti, hâlâ çalışamıyorum, yeni yeni sokağa çıkmaya başlıyorum. O arsanın oradan geçemiyorum, kötü oluyorum. Sarıgazi öyle bir bölge ki, hep polisler bekliyor. O polislerin yanından geçerken, “Acaba bana saldıranlar arasında onlar da var mıydı?” diye düşünmeden edemiyorum! Çünkü bana bunları yapanlar, o sadistler, hâlâ görevleri başında. Adalete teslim edilseler rahatlayacağım, o da yok. İşimi de kaybettim, artık araç da kullanamayacağım. 10 aydır sürekli tedavi, sürekli ameliyat… Daha da bitmedi!
BÜTÜN DÜNYADAN DESTEK YAĞIYOR
Korkunç şeyler yaşadınız. Ama çoğumuzun haberi bile yok. Neden yeteri kadar gündeme gelmedi?
-Hiçbir fikrim yok. Belki olay, Sarıgazi’de geçtiği içindir, bilemiyorum. Zaten acıklı olan şu: Başıma gelenler yurt dışında daha çok biliniyor. Her gün, dünyanın her yerinden mektup alıyorum, 10 bin geçti. Her yaştan, her milliyetten, her dilden, her dinden insan yazıyor. Bir de üstelik Uluslararası Af Örgütü’nün dilekçesini imzalayıp Adalet Bakanlığı’na gönderiyorlar.
Peki Uluslararası AF Örgütü sizi nereden, nasıl buldu?
-Avukatım aracılığıyla.
İDDİANAMENİN HAZIRLANMASINI BEKLİYORUZ
Hukuki olarak neler yapıldı?
-Emniyet’e ifade verdim, bana bunu yapan polislerden şikayetçi oldum, savcılığa çağrıldım. Soruşturma açılmasına karar verildi. İddianamenin hazırlanmasını bekliyoruz…
Peki siz ne düşünüyorsunuz? Sizce Berkin’de olduğu gibi sizin vakanızda da örtbas mı edilecek?
-Ben bu davaya güvenmek istiyorum. Kolumu kıpırdatamayacak hale getirdikten sonra hâlâ şiddete devam etmeleri bir linç girişimi. Ali İsmail Korkmaz’ı o şekilde öldürdüler, ben Allah’tan yaşama tutunabildim..
Eşinizin başına gelenlerden siz ne zaman haberdar oldunuz?
– Kartal’dayken aradılar. Abisiyle birlikte gittik. En fazla, “Kafası yarılmıştır!” diye düşünüyordum. Görünce gözlerime inanamadım. Gerçekten hayatta olması mucize! Yüzü feci durumdaydı, kandan hiçbir şey görünmüyordu. Aklımız almadı, “Böyle bir şey nasıl olabilir ki?” dedik. Bir insan evladı, kimseyi o hale getiremez. Ama o anda, hayatta kalmasından başka hiç bir şey umurumda değildi…
Kaybederim diye mi korktunuz?
-Hem de çok! Her saniye yanındaydım. İlk gün ameliyata alamadılar, çok fazla kan kaybı vardı. Havlularla kanı durdurmaya çalışıyorduk…
Nasıl bir isyan ve kızgınlık hissediyor insan?
– O anda insanın tek düşündüğü yaşaması. Ama sonradan yaşayacağı anlaşılınca insan isyan doluyor. Nefret doluyor.
Çocuklar?
-Çok şaşkındılar. Önce ne diyeceğimizi bilemedik, “Babanız bir kaza geçirdi!” dedik. Sonra öğrendiler tabii. Gizli tutamıyorsunuz. İkisi de şok oldu. Küçük kızım bir ay babasıyla konuşamadı, ona yaklaşamadı, babasının yüzüne neler olduğuna anlam veremedi, bakamadı, korktu. Sonra da tam tersine aşırı bir bağlanma oldu, şimdi babasının yanından hiç ayrılmıyor…