Mağduruz – Tarık Şamil YILMAZ

Halk olarak derdimiz hiç bitmiyor. Binlerce derdin binlerce mağdurun arasından, sadece bir mağduriyeti anlatmak istiyorum.
Üniversitede dört yıl beraber okuduğum çok değerli bir arkadaşımın başından geçen bir olay beni çok üzdü.

Dört yıl okulunu okuduğu halde yeterli görülmeyip birde üzerine kpss ye maruz bırakılıp onu da kazanmasına rağmen yapılmayan öğretmen atamaları mağdurlarından birisi arkadaşım. Yani öğretmen. Bu ülkede bilindiği üzere birçok kişi okulunu okuduğu işi yapamadığı gibi arkadaşımda öyle olmuştu. Bu yüzden bir dönem öğretmenlik sevgisinden dolayı ücretli öğretmenlik yaptı. Ama bazı özel sebepler nedeniyle şehir değiştirmek zorunda kalınca binlerce işsizden biri oldu.

Ben olayı sonra duydum. Yalova da ihlas holdingin bir işletmesinde iş bulmuş. Başvuru yapar yapmaz gerek bilgisayar bilgisi gerekse insan ilişkilerinin kuvvetli olmasından işe alınmış. Daha işindeki 3. Gününü doldurmadan işten çıkışı verilmiş. Sebep ironik. Askerden elemanımız gelecek. 3 gün önce bu eleman neredeydi. Askerden geleceği yenimi belli oldu. Asıl sebebe gelecek olursak asıl sebep içler acısı.

Bilindiği üzere İhlascılar olarak bilinen grupçuk aşırı mezhep taassubuna sahiplerdir. İşletmenin müdürü arkadaşımın mescitte namaz kıldığını görmüş. (Arkadaşım Caferi mezhebine mensup.) Tabi hemen tepki göstermiş müdür.

– Bu nasıl namaz kılma şekli sen bu şekilde namazı nereden gördün…
– Biz anamızdan babamızdan bu şekilde gördük namazı. Hep böyle kılarız.

Konuşma kısa sürmüş olayın aslını kendince anlayan müdür bir şey demeden gitmiş. Ertesi gün sabahtan çağrılarak işten çıkması istenmiş.

Arkadaşım rejimden yediği darbenin ( öğretmen olarak atanamamasının) üzerine mezhepçilik yaparak ümmeti bölen ve aslında rejimden ayrı olmayan bir grubun darbesini de yemiştir.

Bu ihanet, bu darbe; binlerce öğretmen açığına rağmen öğretmen atamayan ve üstüne üslük öğretmenleri ücretli köle konumunda çalıştıran rejimin darbesinden daha ağır bir darbe olarak arkadaşımın kalbine saplanmıştır. Sen üzülme kardeşim “”Mazlumun Zalimden Öcünü Alacağı Gün, Şüphesiz Zalimin Zulmettiği Günden Daha Çetin Olacaktır.”

Rejimin zulümle geçmiş tarihine girersek çıkamayız. Ama şu ihlasçılara değinmek istiyorum.

Namaz kılan insanı işe alarak mağduriyetini gidermek mi İslam’a daha çok yakışır? Yoksa namaz kılanı işten çıkarmak Siyonizm’e mi daha çok yakışır sorusu da bir köşede dursun.

Bu İhlas Holding bir Finans kuruluşudur. İslam’ı kullanarak insanlardan özellikle faize bulaşmak istemeyen insanımızdan kar zarar ortaklığı adı altında paraları gasp eden bir kuruluştur. Binlerce insanı mağdur eden bir kuruluştur.
İnsanları yıllarca banka önlerinde beklettiler. Gözü yaşlı nineler ağlıyor “ bu benim hac paramdı” “bir diğeri ev almak için biriktirdiğim parayı buraya koymuştum” “ benim mihrim gitti” “emekli ikramiyemdi” daha bunun gibi binlerce dram.
Faiz’e parasını yatıranların arkasında devlet vardı. Onlara “merak etmeyin paranız bizde” denildi. Devlet bu bankalara el koydu onların borçlarını ödedi. Mudiler mağdur edilmedi. Ama kimin parasını kime verdiler? Halkın parasını birkaç mudiye verdiler.

Ama inancından dolayı İhlas Finans’la çalışan, adına da “kâr – zarar” denilen mekanizmayla çalışan mudiye hiçbir güvence yoktu. Mademki garanti yok, halk da gitmiş kendi isteği ile güvenerek parasını yatırmış, Yapılacak başka bir iş yok denildi. Gerçekten zarar edilmiş olsaydı halk buna razı olacaktı. Zaten bilerek paralarını yatırmışlardı. Ama ortada zarar yok ki, garantisi olmayan hesapları boşaltma ve usulsüz işlem yapma var. Hırsızlığa hukuki boyut katılmıştı. Daha açık bir tabirle Müslümanların paraları iç edilmişti. Tabiri caizse, “siz misiniz paralarınızı faize yatırmayan gelin bakalım size ne yapacağız” dercesine.

O dönem sadece ihlas holding değildi Müslümanların paralarını rejim adına sömüren, Kombassan Sayha gibi daha nice kuruluşlar, telaffuzda dahi zorlanacağımız büyüklükte paraları çaldılar. Dediğimiz gibi kar zarar olsa halkımız feda olsun diyecek. Çünkü halkın büyük firmalara karşı korunmasını esas alan bir yapısı vardı ( öyle gösterdiler) bu kuruluşların. Ama çok sonra anlaşıldı hain plan. Enver Ören’in fahişelerle çıkan boy boy fotoğrafları vs. ne kadar ahlaksız olduğunu, aslında ne kadar İslam düşmanı olduğunu resmediyordu başka bir tabirle.

Kurulan TGRT kanalı İle güya ilk başlarda İslami filmlerin verilmesinin ardından Enver Ören, kanala Seda Sayan, Gülben Ergen, Ebru Gündeş, Muazzez Ersoy, Mahsun Kırmızıgül gibi isimleri yüksek ücretlerle transfer etmişti. Enver Ören’in bu fahişelere helikopterle doğum günü pastası gönderdiğini de unutmuş değiliz.

Mağdur olan halka yüksek fiyattan “çanak – çömlek veya devre mülk” satmaya çalışarak tekrar bir kandırma planına gittiler.
Halk gariban mağdur yapacak bir şeyi yok, hakkını arasa suçlu konuma düşer. Zira yıllar önce bir Holding mağdurunun çiçeği burnunda başbakan Tayyip’e mağduriyetinin giderilmesi üzerine bir konuşma yapması ardından Tayyip’in “bana mı sordun kardeşim” demesi olayı özetliyor.

Müslümanın namaz kılmasına tahammül edemeyen bu heriflerin, hocalarının fahişelerle boy boy fotoğraflarını görünce ne yaptıklarını sormak istiyorum.

Şimdi şu soruyu sorma gereği duyuyorum. Müslümanların parası ile açılan tv kanalında arzı endam eden fahişeleri gören bu adam ( müdür) acaba bu görüntülere mi daha fazla tepki vermiştir. Yoksa namaz kılan bir genci gördüğü zaman mı? Sorular çoğaltılır, cevap ise bellidir. Cevap bunların İslam gibi bir derdinin olmadığıdır. Cevap; bunların Siyonizm destekli, rejim beslemeli, bölücü, bozucu bir yapı olmalarıdır. vesselam

Her gün milyar vuranlara
Karun gibi duranlara
Halka tuzak kuranlara
Lanet olsun lanet olsun
Sabah akşam lanet olsun.