İMAN SEVGİSİ… – Musa GÜNEŞ
İMAN SEVGİSİ… – Musa GÜNEŞ
Zalim düzenlerin imana açtığı fiili ve düşünsel her türlü savaşlarına şahit olmaktayız. Medya aracılığı ile bunu çok iyi başaran bu sistem; ya imanı bitirmekte, ya imanı zayıflatmakta ya da iman sevgisini insanlardan kolaylıkla almaktadır. Yapılan gayri ahlaki diziler ile kişileri ahlaksızlığa, filmler ile caniliğe, programlar ile de sosyal ve ahlaki değerlere savaş açtıklarına her gün şahit olmaktayız. Nitekim bilinen tarihten bu güne kadar -insanlar üzerinde biraz araştırma yapılınca- tarihin hiçbir döneminde bu günkü kadar iman tehlikesi olmadığına rahatlıkla şahit olmaktayız. Öyle ki akşam imanlı yatan sabah imansız, sabah imanlı olan akşam imansız olabilme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Hadisi Nebevi de buyurduğu gibi bu dönemde imanı elde tutmak ateşi elde tutmaktan daha zordur.
İman üzerine en büyük savaşın ise imanı-islamı savunduğunu iddia edenler tarafından gerçekleştirildiğini rahatlıkla görebilmekteyiz. Nitekim ülkemize de bakacak olursak, Cumhuriyet dönemlerinde iman üzerine yapılan baskılarda bile milletimiz imanından asla ödün vermemiş, iman sevgisinin neler yapabileceğini rahatlıkla gösterebilmişlerdir. Ancak özellikle son 14 yılda imanı-islamı koruduğunu iddia edenler döneminde ise iman ile ilgili ciddi sorunlarla karşı karşıya olduğumuz gözler önüne serilmiştir. Çünkü bu dönemde iman- islam adına bütün kavramların niteliksel değerleri bir kenara itilmiş, kavramların içi boşaltılmıştır. Başörtüsü, şehitlik, iman, ahlak, insanlık gibi bütün kavramların maalesef ki içi boşaltılmak istenmiştir. İşte bizde yaşanan bu ciddi iman sorunlarından dolayı, yapılan her şeyin sevgi ile güzellik kazanacağına inandığımız için iman sevgisine değinmek istedik. Öyle ki imanı severek benimseyenler yaşam tarzlarıyla Peygamberi hatırlatırlar, var olan iman sevgisinden dolayı insan, insan olur belki de sultan olur, öyle ki hakiki iman sevgisine eren kişi tek başına kainata meydan okuyabilecek hale gelir. Çünkü iman sevgisine sahip olan kişinin kaybedecek hiçbir şeyi yoktur, ruhunu iman sevgisiyle doldurduğu için kendisini imanın en ufak zerresi için gönüllü muhafız olarak kabul eder. Siyasi otoriteden, makamdan veya alternatif hiçbir güçten çekinmesi için hiçbir sebep yoktur ortada. İman sevgisi öyle bir aşktır ki izzet isterken Allahtan ister, çünkü bilir ki izzet tamamıyla Allah’ındır. Ve bu izzetini hoş kelimelerle ve salih amellerle yükseltir. (Fatır 10)
İmanı seven kişi dünyanın bir aldatmaca, susamış insanın uzaktan bakınca su sandığı serap gibi olduğunun bilincindedir.
Tam bu noktada Ehl-i Beyt İmamlarının sevgi imanı hakkında değindikleri, Allame Tabatabai’nin de El Mizan eserinde kaleme aldığı şu muhteşem noktaya değinmek gerekir: İnsanların bir kısmı, ki bu kısım çoğunluğu oluşturmaktadır, korku olgusunun etkisinde hareket eder. Allah’ın zalimler, günah işleyenler için hazırladığı azap türleri üzerinde düşündükçe nefsini etkisi altına alan korku gittikçe artar, tir tir titremeye başlar. Bunun akabinde yüce Allah’ın azabından duyduğu korkunun etkisiyle Ona kulluk sunmaya koşar. Bu kulluk kölelerin efendisine karşı takındığı duruma benzetilmiştir. Çünkü köleler işleri yaparken efendilerinden azar işitmemek için yaparlar.
İnsanların bir kısmının da temel özelliği umut olgusunu ön planda tutmalarıdır. Allah’ın iman edenler salih ameller işleyenler için öngördüğü nimetleri onurlu yaşamı ve güzel akıbeti düşündükçe umutları artar, bu umut kendilerini takva düzeyine ulaştırır. Bu yüzden Allah’ın bağışlaması ve cenneti umuduyla salih amellere sarılırlar. Bu kulluk türü tüccarların takındığı duruma benzetilmiştir. Çünkü tüccar bir şey satarken bir eyleme girişirken işi gereği menfaat bekleyerek bunu gerçekleştirir.
Üçüncü bir grup insanda var ki, bunlara Allah’ı bilenler de denir. Bunlar ne Allah’ın azabından korktukları için ne de sevabını umdukları için O’na ibadet ederler. Sadece Allah’ı ibadet sunulmaya layık gördükleri için ona kulluk sunarlar. Çünkü onlar Allah’ın şanına yakışan güzel isimleri yüce sıfatlarını bilirler. Bu yüzden kendilerine, iradelerine, hoşnutluklarına ve kendilerinin dışındaki her şeye egemen olanın Allah olduğunu benliklerinin derinliklerinde hissederler. Allah’ın tek başına her şeyi yönettiğinin ve kendilerininse sadece Onun kulları olduklarını hiçbir zaman unutmazlar. Bu grup ibadet ederken yapıp ettikleri her amel ve işledikleri her fiil ya da yapmadıkları herhangi bir amel açısından Allah’ın rızasından başka hiçbir şeyi arzu etmezler. Bir şey yaparken veya yapmazken, korkutucu bir azaba veya iştah kabartıcı bir sevaba dönüp bakmazlar bile. Allah’ın azabından korkmalarına ve Onun rahmetini ummalarına rağmen. İmam Ali’nin şu sözü de buna yönelik bir işaret mahiyetindedir: Ateşinden korktuğum veya cennetini istediğim için ibadet etmedim sana; bilakis seni ibadete layık gördüm ve bunun üzerine sana ibadet ettim. İşte bu iman türü yani sevgi imanı hürlerin imanıdır. İmanın eşsiz ve benzersiz tadı bu iman türünden elde edilir. İman sevilince imandan tat alınır ve İslam algısının değiştirilmeye çalışıldığı bu günlerde İslam’ın sevgi dini olduğu temsil olunarak bütün dünyaya ilan ettirilir. Bu noktada İmam Cafer Sadık: Din sevgiden başka bir şey midir ki? diye buyurmaktadır. Sevgi imanı ‘O daima diridir O’ndan başka ilah yoktur. O halde dinde ihlaslı ve samimi kişiler olarak ona dua edin (Mümin 65)’ şeklinde insanı hareket ettirir. Sevgi imanı ‘din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi. (Hac 78)’ ayetinin farkındadır ve dinin emirlerinin zorluk olmadığını ve yapılması gerekenlerin sevgi ile olması gerektiğinin bilincindedir.
İman sevgisini elde eden kişiler ülul-elbab makamındadırlar. Bu makamdakilerin özelliklerini ise Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili tefsirinde Rad Süresi 20-22. Ayetlerini tefsir ederken güzel bir şekilde açıklamaktadır. O “ülu’l-elbab” 1. Allah ahdini ifa ederler. Allah Teâlâ’nın Rab’lığını itiraf edip hükümranlığını kabul etmek şeklinde kendi öz benliklerinde taahhüt ettikleri tevhid ahdine vefa ederler. Ve o misakı bozmazlar. Vefasızlık edip sözlerinden dönmezler. Şu halde Allah’a karşı verdikleri hiçbir sözden caymazlar, sözlerinden dönmezler, yeminlerini bozmazlar. 2. Allah’ın yerine getirilmesini emrettiği şeyleri yerine getirirler. Hakka hukuka riayet ederler. Ki peygamberlerin ve onların mirasçıları olan âlimlerin, hısım akrabanın, komşunun ve bütün müminlerin ve hatta zimmet ehli olan gayri müslimlerin ve bütün insanların, kedi, tavuk, keçi ve koyun gibi evcil hayvanlardan, böceklere ve karıncalara kadar bütün canlıların, bitkilerin ve cansızların hukukuna riayet ederler. Bütün yaratılmışların haklarına saygı göstermek ve riayet etmek hep bu ifadenin içindedir. Aslında yaratılmışların hakkına riayet etmek yaratanın hakkına riayet etmek demektir. 3.Rablerinden haşyet ederler. Allah’ın kudretinin sonsuzluğu karşısında ürperir, O’nun büyüklüğünden ve gazabından çekinirler. O’na karşı günah işlemekten sakınırlar. 4. kötü hesaptan korkarlar. Ahirette bütün yaptıklarının hesabını vereceklerinden, o hesap veriş sırasında kötü duruma düşmekten korkarlar. O gün gelip çatmadan önce kendi kendilerini murakabe eder, vicdanlarında hesaba çekerler. Sürekli oto-kontrol ve oto-kritik yapar dururlar. 5. Rablerinin rızasını kazanmak ve teveccühüne nail olmak için sabrederler. Ne halka karşı gösteriş ne de gönüllerinde bir gurur ve iftihar duygusu beslemeyerek, sırf Allah rızası için zahmetlere katlanıp hak yolunda sabır ve sebat gösterirler. 6. Namazı hakkıyla kılarlar. 7. Kendilerine ihsan ettiğimiz rızıklardan gizlice ve açıkça infak ederler. 8. Kötülüğü iyilikle defederler. “Böyle iken kim affeder ve arayı düzeltirse, işte onun sevabını vermek Allah’a ait olur” (Şura 42/40) ayetini hayat düsturu edinirler. “Şerden hayır gelir mi ya Resulallah?” diye sorulduğunda, Aleyhissalatu vesselam efendimiz: “Hayır ancak hayırdan gelir. Hayır ancak hayırdan gelir. Hayır ancak hayırdan gelir” buyurmuştur. (İbn Mace, Fiten, 18; Ahmed b. Hanbel, 3, 7.) hadisiyle hayır elçisi gibi hareket ederler.
İman sevgisi ile dolup taşan ve taşan bu sevgisi ile 124 bin sahabi yetiştiren bu sevgiden dolayı çok büyük bir ahlak üzere olan (Kalem 4) Allah Resulünü kendimize mutlak rehber edinmeliyiz öyle ki Allah Resulünün bütün mucizelerine rağmen kendisine inananların, mucizeden ziyade ahlakı sayesinde gayri Müslimlerin akın akın İslam’a koştukları gerçeğinin farkındadır.
Evet şu bir gerçek ki biz iman sevgisiyle, İslam bilinciyle hareket etmeliyiz. İslam’a savaş açılan bu günlerde (IŞİD, NUSRA… gibi örgütler aracılığıyla) iman sevgisini bütün insanlığa temsili olarak göstermeliyiz, öyle ki gerçek İslam’ın ne olduğu sözden ziyade davranışla ispat edilebilir, davranışın şekillenmesine ise sevginin yön verdiği reddedilemez bir realitedir. İslam’a karşı yapılan bütün saldırıları İman sevgisi ile bertaraf etmeliyiz. Eğer biz bu sevgiyle hareket edersek göreceğiz ki bütün dünya akın akın Öz Muhammedi İslam’a koşacaktır. Dünya ve ahiretimizin kurtuluşu buna bağlıdır.