Halk Haber'den...

Risale-i Nur’da İran İslam Cumhuriyeti (Mektubat 1) – Cabir AÇIKSÖZ

mektubat1-risaleinur

Risale-i Nur’da İran İslam Cumhuriyeti (Mektubat 1) – Cabir AÇIKSÖZ

Risale-i Nur’da İran İslam Cumhuriyeti adlı yazı serimizin bu ikinci yazısında, Aziz Üstadımızın(r.a) Mektubat adlı eserindeki Mehdiyetle alakalı gaybi haberlerini inceleyeceğiz. Yirmisekizinci mektubun, yedinci meselesinin, beşinci sebebinde şöyle yazıyor Üstad: “Çok zaman evvel bir Ehl-i Velayetten işittim ki; o zat, eski velilerin gaybi işaretlerinden istihrac etmiş ve kanaati gelmiş ki: ‘Şark tarafından bir Nur zuhur edecek, bid’alar zulümatını dağıtacak.’ Ben, böyle bir Nur’un zuhuruna çok intizar ettim ve ediyorum(çok yaklaştım ve yaklaşıyorum). Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin ihzar ediyoruz..” Risaleden alıntımız burada sona eriyor.

Üstadın bu ifadeleri üzerine çok konuşulmuş, çok tartışılmıştır muhakkak. Hatta Risale-i Nur talebesi kardeşlerle ve abilerle de bu meseleyi tartıştığımız vakidir. Genelde kendilerinin kanaati, Üstadın bu sözleriyle kastının Risalelerin ülke sınırlarını aşarak, yeryüzüne yayılması ve bahardan kastın ise Nur medreselerinin her yanda hizmetlerini sürdürmesidir. Elbette bu yorum doğrudur. Ama şahsi kanaatime göre, bu iş daha geniş bir sahaya yayılacak, yani sadece nurların neşri ile değil, İslamın siyaset, diyanet, askeri, sanat ve her alanda bir çağ açması adına bir Nur patlaması yaşanması şeklinde olacaktır. İşte tam da bu sebepten dolayı, atlanan, yadsınan, belki de gözden kaçan ve bazılarınca da zannımca saklanan bir hakikat var. Şöyle ki; Üstad burada şark(Doğu) tarafında doğacak bir nurdan bahsediyor. Şimdi elinize bir harita alın ve bakın. İster Üstadın memleketi olan Bitlis’ten, isterseniz Türkiye’den bakın, Doğu tarafında karşınıza hangi memleket çıkıyor? Türkiye’nin doğusunda olupta hangi ülkede Bediüzzaman’ın “çok yaklaştım ve yaklaşıyorum” sözlerine ayna tutan ve bidatler karanlıklarının( bu karanlıklar ırksal, mezhepsel tüm ayrı gayrılıklar, Müslümanın zalimin elinde oyuncak olması, İslamın şeytani siyasetlerin gölgesinde kalması vb. bir sürü habasettir) dağıtılıp, yerine İslam güneşinin sönmez-söndürülemez ışığını yakan bir hareket, bir İnkılab olmuştur? Üstadın vefatının üzerinden daha yirmi yıl bile geçmeden nerede Müslümanlar sokaklara dökülüp, kadınıyla, erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla dillerinde tekbirlerle İslam için yürüdüler? Hem de Üstadın hep söylediği gibi, anarşi çıkarmadan, polise, askere el kaldırmadan, silahlara, mermilere karşı güllerle, lalelerle İslam devrimi yaptılar? Nerede onbinlerce şehit vermelerine rağmen Hak davasından vaz geçmeyip, direne direne zalim şahı ve ülkelerinin maddi, manevi tüm varlıklarına göz diken emperyalist güçleri ülkelerinden yaka paça kovdular ve İslam Cumhuriyetini inşa ettiler? Nerede yapılan bu İslam devrimine “Güller Devrimi” adı verildi? Üstadın bahsettiği bu bahar, İran İslam Cumhuriyetinin dünya mazlumlarına ve Müslümanlarına yeni bir ümit aşılayan İnkılab baharı değil mi yoksa? Ve Üstadın, baharda açacak dediği bu çiçekler, güllerle, lalelerle sokaklara dökülen milyonlarca Serdengeçti İran halkı olmasın? Üstadın bu edebi sanatlarla dolu beliğ sözlerinin adeta usta bir ressam eliyle bir şaheser resme dönüştüğü İran İslam Devrimi günlerini hatırlayın. Bilmiyorsanız bir araştırın ve Bediüzzamanın bu sözlerinin, bir söz olmaktan öte yaşanan, canlı kanlı sahneler olduğunu görün ve bu gülistanın cazibesine mest-u hayran olun.

Evet, bu gelen bahar, İslamın baharıdır. Bu bahar zulümden, materyalizmden, komünizmden, kapitalizmden, siyonizmden, deccaliyetten ve her türlü şeytani karanlıklardan bunalan dünyaya Allah’ın vadi olan bahardır. Bu bahar, artık teknolojinin ilerlemesiyle dine olan ilgi sıfıra inecek diyen Marksizmin idam emrini veren bahardır. Bu bahar, İmam Humeyni’ye mektup yazıp, “Dünya mazlumlarına umut ışığı olan siz, bizim önderimizsiniz” diyen Amerikanın asıl sahipleri olan Lakota Kızılderililerin baharıdır. Bu bahar, her yıl binlerce hafızın tilavetleriyle, İranın dört bir yanına ulaşan Kuran’ın baharıdır. Bu bahar, izzetin-şerefin asıl sahipleri olan Müminlerin, dünyayı avuçlarına almış çağdaş Firavunların önüne dikilip “Artık bizde varız” dediği bahardır. Bu bahar, İslam-uygarlık-ilerleme-siyaset-fen-teknoloji gibi alanlarda, hep Asr-ı Saadetten örnekler verip, bugüne ise hiçbir sözümüzün olmayışının verdiği o anlatılmaz kahrın yok olup, göğsümüzü gere gere, Allaha hamdolsun İran İslam Inkılabımız var diyebildiğimiz bahardır. İşte bu, Aziz Üstadımızın hasretiyle yanıp tutuştuğu, müjdeleriyle avunduğu, Nur’un baharıdır. Bu bahar, Risale-i Nur’un hedeflediği dünyanın, Üstadın: “.. o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizden seyredip Allaha şükrederiz.” diyerek bahsettiği sünbüllerin Lalezara dönüştüğü bahardır.

Üstadın alıntıladığımız bu gaybi ihbarının son bölümünde anlattıklarımızı destekleyen bir pencere daha açıldığını görüyoruz. Şöyle diyor Bediüzzaman: “Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin ihzar ediyoruz.” Aslında ilk bakışta bu cümlelerin bırakın tezimizi desteklediğini, aksine çürütüyor gibi gözüktüğünü söyleyebilirsiniz. Çünkü İran İslam İnkılabına Bediüzzaman’ın zemin hazırlaması da ne alaka diyebilirsiniz? Böylesi düşünenlere ne yazık ki şunu söylemeliyiz ki dar düşünceler..dar fikirler.. İslam gibi evrensel bir dine inanan Müminin evvela düşünce ufkunu bu dar fikirlerden arındırması gerekir. Düşüncenin büyüyüp serpilmesini engelleyen her türlü bölgesel, mezhepsel, ırksal duvarların yıkılıp düşünce fidanına yol vermek gerekir. Bunu gerçekleştirdiğinizde göreceksiniz ki; birinci dünya savaşının hemen ertesinde alemi saran yeni siyasal ideolojilerin felsefi sistemleri olan materyalizm, diyalektik materyalizm, idealizm, ateizm gibi düşünce ekollerinin insanlığı kasıp kavurduğu, milyonları imansızlık uçurumuna sürüklediği hengamda, yine bu imansızlık ateşinin memleketimizi de sardığı o günlerde, bu sinsi, zeki, kurnaz akımları tek tek fikirle, ilimle, mantıkla çürüten bir ilahi yardım olan Risale-i Nur imdadımıza yetişti. Asrın insanına Allah’ı, Peygamberi, Kuran’ı, İslamın nasıl yaşanılır ve en mükemmel bir hayat dini olduğunu anlattı. İslamın medeniyeti, terakkiyi, estetiği, merhameti, düzeni, asayişi Asr-ı Saadette olduğu gibi inşa edebilecek tek din-hayat düzeni olduğunu bu çağa ispat etti. Ve bunun en kısa zamanda gerçekleşeceğinin müjdelerini verdi. Bu mesajları ve müjdeleri, tıpkı İsa Mesih’in(a.s) İncili gibi dünyanın her yerine ulaştı. Yani İslam Çağının müjdecisi Bediüzzaman görevini ifa edip, Mehdiyetin ilk ve en önemli vazifesi olan ve daha geniş alanlara yayılması gereken, iman hakikatlerinin anlatılması aşamasını, İslamın günümüze sunduğu kurtuluş teorisini insanlığa sundu. Yani tohumu ekti, o nurani zatlara zemini hazırladı. O zaman işte geriye sayım başladı. 1979 yılının Şubat soğuğunda o tohum yeryüzüne boy attı ve İslamın baharı ilk çiçeklerini aleme sundu. İslamın kurtuluş teorisi adını İran İslam Cumhuriyeti koydu. Ve bu inkılab, tüm kalbi hüşyar Müslümanlara ve mazlumlara Asr-ı Saadetin günümüzde de yaşanılabileceğinin pratiğini gösterdi ve göstermeye devam etmektedir Elhamdulillah sonsuz kere Elhamdulillah.

Risale-i Nur’un bu hizmetinin Mehdiyete zemin hazırlıyor olmasının bir yorumu da şudur ki; Risaleleri az çok okuyanların ayırdına vardığı bir hakikat vardır. Üstadın “Süfyani rejim” namını verdiği sekülerizmin uygulayıcısı ve İslam alemine taşıyıcısı olan bu habis rejim, Mehdiyet eliyle tarumar edilecek ve bu necip milletin kafire hep korku salmış devleti aslına rücu edecektir. Mehdiyet hareketi, İslamı hakim kılma vazifesini uluslar arası arena da icra ederken, memleketimizde de bu vazifeyi İslam inkılabı Rehberi İmam Ali Hamaneye biat etmiş Nur Şakirtlerinin, yani Mehdiyetin ülkemiz kolunun eliyle gerçekleştireceğine bir işaret vardır. Bu son yazılanları zaman daha iyi anlatacağından bu kadarla iktifa ediyoruz. Mektubattan yapacağımız başka iktibaslarla devam edeceğiz inşaallah. Bu yazıyı şimdilik burada sonlandırıyoruz.
Vallahu Allamul ğuyub.

İlgili Makaleler

2 Yorum

  1. Kaleminize sağlık. Gönlümüze su serpen bir yazı olmuş.
    İnşaallah bizlerde Rehbere biat eden ve dini islamın ülkemize ve tüm dünyaya hükmetmesi için mücadele eden
    ve ayaklarını Allahın bu yolda sabit kıldığı müslümanlardan oluruz.
    Selametle

  2. Allahummasallialamuhammed ve ali muhammed kaleminize o temiz yüreğinize sağlık hakkaten defalarca bu metinleri okuduk ama bu şekilde hiç düşünmemiştik Allah cc razıolan kullarından eylesin aynen üstadımızın ve sizinde yorumladığınız gibidir esselamun aleykum ve rahmetullahi al ibadillahi salihin

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu