NE ALAKASI VAR (!) – Süleyman DAĞISTANLI
NE ALAKASI VAR (!) – Süleyman DAĞISTANLI
Terkip gücü zayıf ve parça bölük düşünmesi ile meşhur Ebram adlı bir aile dostlarından bahseder Ali Şeriati bir yerde. Ve bir gün Ebram’ın kendilerine; “ Ben hamam için Cuma günleri Kum’a gidiyorum. Çünkü Tahran’da hamam ücreti 15 lira iken Kum’da 3,5 lira. İşte bu yüzden ben, hamama girmek için Kum’a gidiyorum” der. Bunun üzerine Ali Şeriati, “iyide kardeşim sen gitmek için 30 lira, geliş için de yine 30 lira otobüs parası veriyorsun” Ebram bunun üzerine itiraz eder ve “Bu yol parası, otobüs parasının hamam parası ile ne ilgisi var ki? (!)”der. Şehid, bu olayı anlattıktan sonra; O, otobüs parasıyla hamam ücreti arasında bir ilgi kuramıyor ve sonuçta Kum’da yaptığı hamamın, dört adet Tahran hamamına ve bir de kolaya denk olduğunu hesap edemiyor diyerek, olaylar arasında ki bağlantıyı doğru şekilde kuramayan insanları esprili bir şekilde tasvir eder. Evet, her hikâyenin günümüze bakan yönleri olduğu gibi bu hikâyenin de günümüze bakan birçok yönü vardır. Bunu en iyi bilen ve kullanan süfyaniler, yıllarca saltanatlarını bu Ebramvari düşünceler üzerine kurmuştur. İslam beldelerinde uyuşukluğun ve tükenmişliğin temel sebeplerinden biri işte bu Ebramvari düşüncelerdir. Yıllarca yaşadığı onca olaya ve kendisine reva görülen onca zulme rağmen, gerçek düşmanlarını teşhis edemediği için onların tuzaklarından kurtulamayan halklar, yıllar yılı uyutulmuş ve yapılan zulümler karşısında sessiz sedasız oturan ve yaşayan ölüler haline getirilmişlerdir.
İnsanların bu hale gelmesinde en büyük paya sahip olan modern Bel’amlar, bu düşünce şeklinin oturmasında etkili olan kesimin başında gelmektedir. Yıllarca bir köşede kitaplar yazmayı, ilmi (!) tartışmalara girmeyi tek ve en büyük görevleri sanan bu Bel’amlar, yapılan onca zulme ve sömürüye bir an olsun değinmemiş ve bunların bir nevi otobüs parası ile hamam parası arasındaki alakasızlığa (!) benzetmişlerdir. Halkın zihinlerinde yer edinen bu modern Bel’amlar, düşünceleri ile halkların da olaylara ve sorunlara karşı Ebramvari bir tavırla yaklaşmalarına sebep olmuşlardır. Daha önce ki yazılarda değindiğimiz bu günümüz tellakları ve onlara müptela olmuş insanlar; yıllarca zulümden, zalimden, adaletsizlik ve anarşiden bahsetmiş ancak bunların günümüzdeki temsilcilerine değinmek şöyle dursun, tüm yanlışların sebebi ve tüm zulümlerin müsebbibi olarak süfyanileri gösteren Öz Muhammedi İslam çizgisinde olanlara da her fırsatta karşı çıkmış ve bir nevi onlara; “Bu yol parası. Otobüs parasının hamam parası ile ne ilgisi var ki? (!)” demişlerdir.
Günlük hayatta karşılaştığımız insanlar ile aramızda geçen konuşmalarda sürekli bir serzeniş, sürekli bir şikayet ve mutsuzluğa şahit olsak da bu insanların, tüm bu sorunların asıl sebebinin, kaynağı olan rejime bağlamamaları sebebi ile büyük bir boşluğa düştüklerine şahit olmaktayız. Memur, işçi, esnaf, çiftçi, nakliyeci, öğrenci, asker, polis… Kısacası toplumun tamamının süfyanilerin kurdukları sistemin çarkları arasında ezilmesine rağmen bu yaşadıkların sorumlularının süfyaniler olduklarını bilmemesi, onları hem bu dünyada hem de ahirette zarar edenler zümresine dâhil edebilir. Yani Ebram gibi hem daha fazla parası gider, hem de onca yorgunluk yanına kar kaldığı gibi bir de hayat boyu ettiği zararın farkında olmadan, ona iki âlemde de zarar ettiğini söyleyenlere düşman kesilmesine sebep olabilir. Halkların bu hale gelebilmesi için gece gündüz çalışan süfyaniler, halkların, yaşadıklarının faturasını kendilerine kesmemeleri için yıllardan beri kurdukları ve canları pahasına korudukları bir sistem kurmuşlardır. İnsanların öfkelerini başka yönlere kaydırmış, hedef saptırmış ve kuklacı olan kendileri yerine, kuklaların hedef tahtasına oturmalarını sağlamışlardır. Daha fazla zam alamadığı için sendikaya kızan memur, daha fazla çalıştırıldığı için patrona kızan işçi, ekininden zarar ettiği için gübreciye, nakliyeciye kızan çiftci, halkla karşı karşı karşıya getirilip halka öfkelenen polis, devletin vatanı bölmek için oluşturduğu yapay örgütler kurarak kendilerini öldürttüğü ve bu yüzden mazlum ve gariban halklara düşman olan asker, daha iyi şartlarda okuyamadığı için bunun suçunu anne babasına atan öğrenci, fazladan para veremediği için paso alamayan ve otobüslerde indirimli bilet kullanılmasına izin verilmeyen ve bu yüzden şoföre, belki belediyeye kızan öğrenci, devletin sırtına yüklediği dayanılmaz vergilerden ezildiği halde bunu vergisini (!) vermeyen/veremeyen insanlara bağlayan, batmamak için kar oranını sıfıra indiren ve gece gündüz çalışan esnaf… Halkın tamamına yakınını oluşturan bu insanların, tüm bunların sorumlusunun, süfyanilerin kurmuş olduğu sistem olduğunu düşünmesine fırsat verilmemekte ve bu yüzden de yol parasının hamam parasından daha fazla olduğunu hatırlatan hak ve hakikatin savunucularına düşman olabilmektedir. Bunun örneklerini o kadar arttırabiliriz ki bunu ne bu yazıya sığdırabilir ne de tamamını hatırlayabiliriz. Yaptıkları zulümlerin ansiklopediler dolusu örneklerle dolu olduğu süfyaniler, tüm bu oyunları efendilerinden aldıkları, halkı kandırabilmek ve hedef şaşırtmak için basit taktiklerin yazılı olduğu, belki de küçük bir kitapçığa sığabilecek hilelerle başarmaktadırlar. İşte bu noktada Öz Muhammedi İslam’ın takipçisi olanlar, halklara yapılan ansiklopediler dolusu zulmün yanında, bu zulümlerin baş müsebbibinin bu rejim olduğunu hatırlatmalı, ellerinde ki kitapçıklardan okudukları örümcek yuvası hükmünde ki tuzaklarını ifşa etmelidir. Aksi halde 30 liranın 15 liradan fazla olduğunu bilen Ebram gibi, kendilerine yapılanın, zulüm ve adaletsizlik olduğunu bilen halklar, bu ikisi arasındaki bağlantıyı kuramayan Ebram gibi tüm pisliklerin kaynağının da bu sistem olduğunu, gördüğü zulüm ile bağdaştıramaz ve bir ömür bu tuzaklara maruz kalır. Aslında kendilerine yapılanın zulüm ve içinde bulundukları yaşam şartlarının maddi ve manevi olarak çok alt seviye olduğunu bilen halklar, tüm bunları teşhis edebilse de sonunu getirememekte ve sonucunu rejime bağlayamamaktadır… Bir yetkilinin karşısına çıkarak isteklerini dile getiren ve ahvalini anlatan bir köylüye o yetkili, “Peki tamam, 50’ye kadar sayabilirsen isteklerine ulaşabileceksin” der. Köylü bunda ne var diyerek saymaya başlar, hatasız bir şekilde 45’e kadar gelir ve devam eder, kırk altı, kırk yedi, kırk sekiz, kırkdokuuuzz, otttuuuzzz. Evet, huzura ve mutluluğa kavuşabilmenin ön şartı olan süfyanilerin oyunlarını tanıyıp onları ifşa etmeyi başaran halklar, süfyanilerin oyun ve hilelerini teker teker boşa çıkartabilmekte ve sona yaklaşmaktadır. Ancak, modern firavun ve Bel’am’ların etkisi ile tüm bu oyunları bozmasına rağmen bu işlerin faturasını şahıslara kesmekte, sıkıntıların tamamının rejimden kaynaklandığı sonucuna ulaşamamaktadır. İşte bu noktada 49’dan sonra 30’un değil 50’nin geldiğini bilen, yapılan tüm zulüm ve işkencelerin baş müsebbibinin bu süfyani sistem olduğunu bilen Öz Muhammedi İslam’ın takipçileri, insanlığın ve mazlum halkların bu süfyanilerin sonunu getirebilmesi için elinden geleni yapmalı, çıkmaza giren ve 49’da takılan halklara bir yol açmalı, onları Öz Muhammedi İslam’ın yaşandığı baharlara ulaştırabilmek için bu yolda yanan birer mum olmayı göze alabilmelidir.
Bilim, dünyanın bir ucunda ki bir kelebeğin kanat çırpışı sırasında meydana gelen havanın, dünyanın bir diğer ucuna kasırgalar şeklinde ulaştığını söyler, bizlerde yaşadığımız ülkelerde ki tüm sorunların ve olumsuzlukların da kaynağının bu sistem olduğunu, yaptıkları küçüklü büyüklü tüm fesatlarının ileriye dönük olarak ekini ve nesli yok eden kasırgalara dönüşeceğini gündemden düşürmemeli ve her fırsatta bu hakikatleri haykırmalıyız. Şeytanın mutlak şer olduğunu ve ondan sadır olan her şeyin de şer olacağını bilen Müslümanlar bulundukları coğrafyalarda hüküm süren süfyanilerin de tüm rezillik ve pisliklerin kaynağı olduğunu unutmamalıdır. İmam Humeyni’nin “Ayağınıza bir taş takılsa bunun büyük şeytan Amerika’dan bilin” sözü tam da bu noktada bizlere ve geleceğimize ışık tutmaktadır. Bizler de dünya üzerindeki ve ülkemizdeki tüm zulüm ve zorbalıkların, yoksulluk ve düşmanlıkların, ahlaksızlık ve kinlerin müsebbibinin büyük şeytan Amerika ve onların yerli işbirlikçileri olduğunu her fırsatta dile getirmeli ve halklara 49’dan sonra 30’un değil, 50’nin geldiğini haykırmalıyız.
Konuyu daha fazla uzatmadan yazıyı burada bitiriyoruz. Başka bir yazımızda da, nasıl oluyor da ayağa takılan taştan tutunda, aklımıza gelen tüm zulüm ve pisliklerin kaynağının bu sistem olduğunu, örneklerle açıklamaya çalışacağız inşallah.
Rabbim bizlere ve tüm mazlum halklara, Hürr’ün hidayetini, Ebuzer’in basiretini ve İmam Ali’nin cesaretini bahşetsin. Ki Öz Muhammedi ve İnkılabi İslamı tanıyarak hidayete erebilen, Ebuzer’in basireti ile olaylara bakabilen ve İmam Ali’nin cesareti ile hakkı ve hakikati cesurca haykırabilenlerden olabilelim…
2 Yorum