99.999 İlmekli İp – Süleyman DAĞISTANLI
99.999 İlmekli İp – Süleyman DAĞISTANLI
Ay gibi parlayan Yusuf (a.s.), Mısır’a köle diye getirilmiş, pazarda satılacaktı. Herkes ona bir paha biçiyor, aşıkları sıraya girmiş müşteri yazılıyordu. Kimisi sandık sandık mücevher, kimisi çuval çuval misk, kimisi top top kumaş hazırlıyordu. Rayiç yükselmiş, fiyat arttıkça artmıştı. Tam o sırada, yüzündeki çizgilerden bütün ruhunun haritası okunabilen iki büklüm bir ninecik korkak adımlarla kalabalığa yaklaştı. Heyecandan sesi titriyordu; “Bana yol açın Yusuf’u (a.s.) almak istiyorum! Sakın beni unutmayın, mezatta pey süreceğim, bana yol açın.” Tam o esnada muhafızlardan biri önünü kesti; “İlahi nine; asillerden ve zenginlerden bunca aşığı varken, Yusuf’u neyle alacak, mezat terazisinin kefesine ne koyacaksın?” Ninecik elini kuşağına attı; “İşte bir kelep ip size, 99.999 ilmek, yaşlı gözlerimin emeği…” Muhafız; “Aklın var mı senin nine? Herkes bunca hazineler yığarken meydana, eğirdiğin şu kelep ile mi Yusuf’a talipsin?” Nine istiyordu ki kendisini meclisten sürmesin muhafız. Yusuf satılırken orada bulunabilsin, onu seyretsin… Ve şöyle mırıldandı; “Bilirim oğul, metaım herkesten aşağıdır amma gönül de Yusuf’u istiyor. Şu ip, elimden gelenin hepsidir; bununla güzeller güzeli Yusuf’u satın alamayacağımı ben de biliyorum. Lakin maksadım odur ki beni de O’nun talipleri listesine yazsınlar, “O da Yusuf’a müşteriydi” desinler. Ben müşteri olayım da, belki de alıveririm…!
Uzun bir aradan sonra Rabbimiz izin verdikçe, dilimizin döndüğünce yazmaya yeniden başladığımız bu yazımıza da bir hikâye ile giriş yapmak istedik. Tüm güzelliklerin, nuru karşısında bir katre nispetinde olduğu Yüce Yaratıcı, dünya hayatında var olan tüm güzelliklerin gelip geçici, baki olan tek şeyin ise celal ve ikram sahibi Zatı olduğunu Kerim kitabında bizlere bildirmektedir. (Rahman, 26-27)
Tarih boyunca güzelliği, nesilden nesile, dillerde dolaşan Yusuf Peygamberin sahip olduğu güzelliğin kaynağı olan Rabbimizin rızası ve hoşnutluğunu kazanabilmek için, dünya pazarında can ve mallarını satarak karlı bir alış veriş (Saff 11) yapanların fedakârlık ve gayretlerine şahit olmaktayız her an. Feda ettiği şeye değil, feda ediş şekli ve niyetine göre karşılığın görüleceği bir ticaret ne güzel ticarettir. Yusuf’lara talip olup elindeki 99.999 ilmikli bir ip ile Yusuf’lara sahip olunan ticaret ne güzel ticarettir. Yusuf’u (a.s) kazanmak için servet harcayanlara karşılık, Yusuf Peygamberin güzelliğinin kaynağı olan Rabbinin rızasını ördüğü ilmikli kelep ile kazananların ticareti ne güzel ticarettir. İşte bu dünya hayatında biriktirdiği servet ile değil, ördüğü bir kelep ile Rabbinin karşısına çıkacak olan insanoğlunun; ahirette, ipindeki düğümlere veya ipine değil, Rabbinin rızasına talip olup olmadığına ve bunun için çaba harcayıp harcamadığına bakılacaktır. O yaşlı nine gibi, Yusuf’a (a.s.) talip olanların içerisinde yer alacak mı almayacak mı? Yusuf’un Rabbinin rızası için ona layık olmasa da ilmik ilmik dokumuş mu dokumamış mı hayatının her anını? İşte sorulması gereken ve cevaplanması gereken soru bu. Verdiği nimetlerin karşılığının ödenmesi mümkün olmayan ve rızasının kazanılması için servetlere ihtiyaç duymayan Rabbimizin, bu dünya ticarethanesinde ona layık olmasa da ördüğümüz ipler, ameller ve niyetlerimiz ile bizleri hesaba çekeceği gün, melekler onun rızasına talip olanlardan yazmışlar mı yazmamışlar mı bizi? Eğer Rabbinin rızasına talip olanlardansak, ne ördüğümüz ipin değerine, ne düğümlerinin sayısına bakmayacaktır Yüce yaratıcı ve “Razı olmuş ve rızaya ermiş olarak dön Rabbine!” (Fecr 28) hitabının muhatapları olarak dâhil olacağız cennetine. Yok, eğer Rabbinin rızasına talip olanlardan yazılmamışsak, biriktirdiğimiz servet de, yaptığımız amellerde, geçen koca bir ömür de yetmez Yaratıcının rızasını kazanmaya ve “… O halde tadın azabı” (Ahkaf 35) hitabı ile atılırız cehenneme…
O halde Yusuf’a talip olanlardan yazılabilmek için sürekli mücadele meydanında olmak gerekir. En azından Yusuf’a sahip olamayacaksa bile kişi, Yusuf’a talip olanlara, ona sahip olanlara sevgi besleyerek geçirebilir bir ömrü. Bu meydanda öyle erler vardır ki, kimi 15’li yaşlarda davası uğruna, Rabbinin rızası uğruna kendi vatanından uzakta 30 yıl zindanda kalır ve fedakârlığının hesabını tutmadığı için bununla yetinmez ve zindandan çıktıktan 7 yıl sonra yine davası uğruna kendi vatanından uzakta başka mazlumlar için çarpışırken, bu kez dünya zindanından azad olur. Ne karlı bir alış veriştir bu. Kimi bu uğurda babasını şehit verdiği gün davasına bağlılık yemini eder ve sözünde ne denli haktır ki birkaç yıl geçmeden 20’li yaşlarında sahip olur Rabbinin rızasına… Kimileri de vardır ki Rabbinin rızasına nail olmuş bu erlere beslediği sevgi yüzünden, davalarını davaları kabul etmeleri yüzünden tüm kınayıcıların kınamasına aldırmadan haykırır hakkı. İşte dileğimiz odur ki, bu erlere beslediğimiz sevgi sebebi ile dahi olsa, rızaya talip olanlardan yazılabilelim. Yollarını yolumuz, davalarını davamız, kanlarını kanımız bilelim. Yaptığımız her iş, işlediğimiz her amel, geçirdiğimiz her dakika halis niyet ile attığımız düğümlerden sayılsın ki, rızaya talip olduğumuz yazılsın, büyük küçük hiçbir şey bırakmayan (Kehf 49) ve hesap günü bizlere sunulacak olan deftere. Yeter ki Yusuf’a talip olalım halis bir niyet ile işte o zaman bakmayacaktır Rabbimiz düğümlerimize…
İlahi! Mağfiretine yönelmiş, affını umarak, rızana ulaşmak için yola koyulmuşuz. Lütuf ve keremine güvenerek günahlarımızı bağışlamanı istiyoruz. Ancak mağfiretini gerektirecek bir şeyimiz, affını hak edeceğimiz bir amelimiz yok. Sadece senin fazl u keremine güvenebiliriz. O halde Muhammed ve Aline salat eyle ve fazl u keremini bizlerden esirgeme. AMİN.